20 Mart 2015

Onca gerilimin arkasına gizlenmiş aşk!...

Derinden derine giden, ve tüm olaylara asıl anlamlarını veren bir aşk: Eylemi besleyen, hatta yaratan bir tutku...

GUNMAN         X X X 1/2

Yönetmen: Pierre Morel
Senaryo: Don MacPherson, Pete Travis, Sean Penn
Görüntü: Flavio Martinez Laviano
Müzik: Marco Beltrami
Oyuncular: Sean Penn, Javier Bardem, Jasmine Trinca, Mark Rylance, Ray Winstone, İdris Elba, Melina Matthews, Peter Franzen/ Amerikan-Fransız yapımı.

Taken serisinin Fransız kökenli yönetmeni Pierre Morel, artık kesin olarak uluslarası düzeyde çalışıyor. Kendi türünde iddialı ve gösterişli bu film de onun elinden çıkma.

Afrika’nın yoksul ve sorunlu Kongo ülkesinde açılan film, ülkede egemen olan iç savaşın daha da sefil kıldığı yaşam koşullarına eğiliyor. Ortalık elbette ‘beyaz adam’ kaynamaktadır ve bunların büyük bölümü, batılıların ‘humanitarian’ dediği insanlık ve yardım amacı uğruna gelmiştir. Örneğin hastanede çılgın bir tempoyla çalışan güzel doktor Annie gibi.

Annie’nin çok yakın gözüken bir arkadaş grubunun içindeki haşin görünüşlü Jim Terrier’yi sevgili olarak seçtiği anlaşılır; birlikte geçirdikleri ateşli bir geceden sonra... Ama hemen sonrasında Jim ortadan kaybolur. Önemli bir işi vardır: ülkenin ‘maden bakanı’na yapılacak bir suikastte onu vurmak!..

Çünkü o keskin bir nişancı, iyi eğitilmiş bir komandodur. Ve yeteneklerini, akbabalar gibi ülkeye üşüşmüş, tüm toprakaltı zenginliklerini paylaşmaya çalışan yabancı sermayenin emrine vermiştir. O bakan da o şirketlerin hedefidir.

Hemen sonrasında Jim, yaptığı anlaşma gereği ülkeden kaçar. Ve Annie’yi yin onu seven ‘Latin aşık’ Felix’in kollarına bırakmış olur. Tam sekiz yıl sonra önce Londra’da, sonra da Barselona’da karşılaştıklarında, ikisi de mutlu olamamış iki eski aşıktır. Ve hayatlarında yeni amaçlar ve etkinlikler vardır. Ama çevreleri, o tehlikeli günleri unutturmaya ve hatırlayanları yok etmeye çalışan tehlikeli adamlarla çevrilidir.

Hikâyeden anlaşıldığı gibi, Kongo ve ardındaki o görkemli ‘Afrika sorunu’, film için temel amaç değil, sadece bir çıkış noktası. Bu açıdan film, son yıllarda kara kıtaya ciddi bir yaklaşım getiren Hotel Rwanda, Constant Gardener- Arka Bahçe, Blood Diamond- Kanlı Elmas vb. filmlerden biraz farklı bir yerde duruyor.

Ama bu, filmin ilginçliğini azaltmıyor. Öncelikle, bu ustaca anlatılmış gerilim ve aksiyon filminde, Afrikada’ki beyazların varlığı ve insancıl çabaların yanısıra asıl egemen olan sömürü ve yağma zihniyeti açıkça beliriyor. Bu açıdan, filmin siyasal bir boyutu olduğu görmezden gelinemez.

Ama asıl ilginç olan, kuşkusuz karakterler ve entrika. Jim Terrier perdenin aşina olduğu, ‘deneyimlerle acılaşmış eylem adamı’ kimliğinin yeni ve parlak bir örneği. Sean Penn’in klasik biçimde yakışıklı olmayan, ama iyi oyunculukla (ve ayrıca çok iyi bir vücutla!) perçinlenmiş kişiliğinin damgasını taşıyan...

Aynı şey, tüm o karakter oyuncuları takımı için de söylenebilir: Javier Bardem’den Mark Rylance’e, Ray Winstone’dar İdris Elba’ya... Ayrıca ilk kez gördüğümüz Jasmine Trinca’nın da güzel bir kadın ve iyi oyuncu olduğu kesin.  Ama bu, aslında bir aşk filmi. Derinden derine giden, yılları silinmeden aşıp geçen ve tüm olaylara asıl anlamlarını veren bir aşk: Eylemle iç içe ve onu motive edip besleyen, hatta yaratan bir tutku. Ki hayli iyi verilmiş.

 Bir de elbette Morel’in, İstanbul’a da uğradığı Taken serisinden bilinen anlatım ustalığı. Böylece cıvıl cıvıl Kongo sahnelerinin yanısıra, Londra’da ve özellikle Barselona’da çekilmiş sahneler gayet sürükleyici. Örneğin La Ramblas Bulvarı (dünyanın en geniş caddesi diye bilinir!) ve de o ünlü boğa güreşi stadyumunda geçen bölümler, son derece sinemasal. İkincisinde boğaların kullanılması ise sinema tarihinde başa güreşir!...

Pierre Morel büyük bir yönetmen olmayabilir, ama doğal mekanları kullanmada üstüne yok. Tüm bunlar, bu filmi rahatça izlenir, hatta izlenmeli sınıfına sokmuyor mu?

 

Elveda Kenan Ormanlar

Dorsay, bir İstanbul Festivali tanıtımında Fikret Hakan ve Kenan Ormanlar’laKenan Ormanlar’ı yitirdik. Güzel bir insan öldü. Haberi (ölüm ilanı da) bugün (Perşembe) görebildiğim gazetelerden sadece Cumhuriyet’de çıkan...

1937 doğumlu Kenan, üniversitede okurken tutulduğu sinema merakıyla Almanya’ya gitmiş, Münih’de sinema okulunu bitirmişti. 1970’lerden başlayarak sürekli iki ülke arasında gidip gelmeye ve önemli flmlerimizde görüntü yönetmenliği yapmaya başladı. Kimi Güney (Zavallılar), Şerif Gören (Endişe), Fevzi Tuna (Seninle Son Defa), Atıf Yılmaz (Eğreti Gelin) Ali Özgentürk (At) filmlerinin yanısıra, özellikle Erden Kıral’ın kameramanı oldu: Hakkari’de Bir Mevsim, Ayna, Av Zamanı, Mavi Sürgün, vs.

 Bu filmlerin kimilerinde ayrıca yapımcı olarak da çalıştı. Ve bunun için bir şirket kurdu. Harika Alman eşi Elly’yle birlikte iki kültür arasında tam bir sentezin parlak örneğini verdiler. Ormanlar, sinemamızın önde gelen görüntü ustalarından biri olarak anılacak.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tenis, rekabet, cinsellik ve eşcinsellik

Filmin cinsellikle eşcinselliği birleştirdiği, giderek sinemada sporla seksi inceliklerle sunan filmlerin başına geçtiği açık

Sinemanın unutulmuş bir yan dalına görkemli dalış

Dublör, belki biraz fazla uzun; ama görmeye değer bir yapım