Kanada’daki dostum Altan Unan uyarmıştı: Obama, Jimmy Fallon’un programına katılacak, sakın kaçırma diye... Ama bizde ne zaman yayınlanacağını kimse yazıp söylememişti. Önceki gece raslantı sonucu izledim ve çok da mutlu oldum (Digitürk, MovieMax 4)
Ne güzel bir programdı öyle... Dünyanın en güçlü devletinin siyah başkanı, ülkenin en tanınmış şov programlarından birine konuk oluyordu. Genç sayılabilecek, kendine özgü, biraz ‘absürd’ bir mizahı olan, en ünlü kişilerle söyleşip çocukça oyunlar oynayan, fazla entel olmadan alabildiğine ‘derin Amerika’ kokan bir programcının saati...
O bir çocuk gibi şakacı, gözleri fıldır fıldır dönen, yanı başında hemen hepsi siyahi, esprili ve yetenekli yaklaşık 10 müzisyenlik Roots- Kökler orkestrası da bulunan eşsiz Jimmy Fallon...
Ve 8 yıllık görevinin sonu yaklaşmış, ülkeyi en zor bir döneminde yönetmiş, daha 20-30 yıl önce siyah olmanın yenilmez bir kusur sayıldığı bir ülkede varlığını, kişiliğini ve siyasetini kabul ettirmiş bir Afro-Amerikalı başkan....
Ön planda hep espri, sürekli mizah ve egemen olan zeka vardı. Düzeyli bir ironi, tükenmez bir alaycılık. Gülme denen ve insanı hayvandan ayıran o temel eylemle tüm sorunlara, en ciddi olanlarına bile eğilme sanatı, yeteneği. Darısı başımıza demez misiniz?
Böylece karşılıklı kompliman ve övgülerin yanısıra iğneli laflar da gelip gitti. Jimmy başkana “güzel saçlı Baracky” diye iltifat etti. “Aynı işi 8 yıldır sürekli yapmaktan yorulmuş olmanızı anlarım” dedi, “Beyaz Saray’dan nasıl ayrılacaksınız?” ya da “Neyi nasıl yapacağınızı, örneğin ATM’lerden para çekmeyi hatırlıyor musunuz?” diye sordu. “Barack’la çıktıysan yola/ Geri dönmek olmaz asla!” diye slogan bile attı!
Başkan son derece rahattı. “İlk işim uyumak, sonra Michelle’le kısa bir tatile çıkmak olacak” dedi. Dönemini özetlerken, bir ara eşcinsel hakları konusunda yaptıklarını hatırlattı, “Aşk, aşk, aşk” dedi. Ne yazık ki o bu programa çıktıktan birkaç gün sonra, ABD tarihinin en büyük gay-düşmanı saldırısına uğrayacaktı. Kaderin cilvesi...
İki ünlü, ellerinde mikrofonlarla önlü-arkalı durup dertlerini “slow şarkılarla” anlattılar!.. Obama “Formumuzu kaybetmemişiz, hala şarkı söyleyebiliyoruz” dedi. Ve 8 yılı “work, work, work- iş, iş, iş” diye özetlerken, Fallon “Bu akşam tarih yazılıyor. Bizim için onur verici bir gece” dedi.
Barack, en son Küba, Vietnam ve Hiroşima’ya gitmişti. Özellikle Hiroşima’dan çok etkilenmişti. “5-6 yıl içinde 60 milyon insan ölmüş. İnsanlık tarihinin en karanlık dönemi” diye andı, ikinci dünya savaşını. Ve ekledi: “Bugün herşeye karşın daha iyi durumdayız.” Ve şöyle dedi: “Ama ağlamadım. Başkanınızı ağlarken görürseniz, moraliniz bozulur.”
Ailesine çok düşkündü. “Kız evlat gibisi yok!” derken, Sasha ve Malia’nın Beyaz Saray deneyimlerini anlattı: “Michelle ve kayınvaldem sayesinde, inanılmaz çocuklar oldular.” Jimmy ise bir şeyi merak etti: “Kızlarınız kardan adam yapar mı?”
Kızlarının gelişmiş iphone’larını överken, kendisine verilenden yakındı: “Güvenlik gerekçesiyle bana gelişmiş bir alet vermiyorlar. En fazla miki-fareyi arayabiliyorum!”
Elbette daha ciddi şeyler de söyledi. 9 yargıçtan oluşan Yüce Mahkeme’ye verdiği önemi, yargıçlardan birinin ölmesi üzerine oluşan boşluğu ve bunu gidermek için Cumhuriyetçilerle hemen işbirliği yapma gereğini hatırlattı. ABD’de yargıya ve yargıçlara verilen geleneksel önemin altını çizdi: bir kez daha... Çünkü o 9 kişinin herbiri partilerin, senatonun ve de başkanın üzerinde denetim yetkisi olan en yüksek hukuk adamlarıydı. Ve Ameriken Sistemi’nin vazgeçilmez supaplarıydı.
Hınzır Fallon, hukuktan gelen ve aslında o yargıçlardan biri de olabilecek Obama’ya sordu: “Beyaz Saray’dan sonra o mevkii ister misiniz?” Obama duraksadı, “Aslında cübbe bana yakışır!” dedi. Ama bu olasılığı ciddiye almadığı belliydi. Son gün Marine One’a ve Air Force One’a binecek, sonra uzun süre için özel hayatına dönecekti.
Belki en ilginci, Fallon’un israrıyla Donald Trump üzerine söyledikleriydi. Kendi partisi Demokratları ABD’nin ‘merkez solu’, Cumhuriyetçileri ise ‘merkez sağı’ diye niteleyen başkan, elbette destek çıktığı Hillary Clinton’ı överken, rakibi Trump’dan söz etmeyi istemez gibiydi.
Ama mesajını sözcüklerin arasına sıkıştırdı. Ülkedeki iki partinin belli değerlerde anlaşmasının önemini belirtirken, bu dengenin biraz bozulduğunu söylemekten kaçınmadı. Karşı parti başkanının niteliklerinin kendisi kadar önem taşıdığını söyledi ve ekledi: “Ne yazık ki karşımızda böyle biri yok.” Anlayana sivrisinek saz!..
Belki en komiği, Obama başkan seçildiğinde verilen bir davete Fallon’ın sıcak bir günde “üç parçalı kostümüyle” gittiğini ve şakır şakır şakır terlediğini anımsatması oldu. Öyle ki, Michelle bizzat gelip kravatını çıkarmış! Üstelik o davet kimilerinin şortla geldiği bir ‘barbecue partisi’ değil miymiş!...
Neyse... İşte alem böyle... Bizdeyse, böylesi bir başkana kavuşma umudumuz ne bugün var, ne yarın... Belki öbür gün, ama çok çok ötelerde bir öbürgün... Suratından düşen bin parça yerine gülüp şakalaşacak, habire kendisini ülkenin ve dünyanın merkezi görmeyecek, tüm halkına ayrım yapmadan, hakaret etmeden, bölmeden ve küçümsemeden yaklaşacak...Herkesin, her kesimin başkanı olmaya çalışacak...
Ve gerektiğinde TV’de gözükecek... Ahmet Hakan’ın, Şirin Payzın’ın, Mesut Yar’ın, Okan Bayülgen’in ve onların ilerde gelecek benzerlerinin programlarına çıkacak... Afra-tafra satmadan, ahkam kesmeden, yeri geldiğinde kendisiyle bile dalgasını geçecek... Çelebi ve olgun bir tutumla millete ve dünyaya seslenecek bir başkan. Kimbilir, belki bir gün!..