13 Mart 2015

Masaldan taşan iyilik-kötülük savaşımı

Emek sineması veya Gezi Parkı neyse, Sinderella da o bence...

SİNDERELLA     X X X 1/2

Yönetmen:  Kenneth Branagh
Senaryo:  Chris Weitz
Görüntü:  Haris Zambarloukos
Müzik: Patrick Doyle
Oyuncular: Cate Blanchett, Lily James, Richard Madden, Helena Bonham Carter, Derek Jacobi, Stellan Skarsgaard, Ben Chaplin, Sophie McShera,  Holliday Grainger, Nonso Ahozie/ Walt Disney filmi

 

 

Yine bir masal uyarlaması. Hem de en bilinen ve popüler olanlarından biri; bizde Külkedisi diye bilinen Cinderella. Kökenleri bir 9. yüzyıl Çin masalına dek giden öykü, sonradan tipik bir Avrupa masalına dönüşmüş; tarih boyunca kıtada 500’ü aşkın uyarlaması yapılan... En ünlüsü ise Fransız ‘masal dedesi’ Charles Perrault’nun Cendrillon masalı.

Sinema da bu hikâyeye ilgi duydu. Sayısız uyarlaması var: En ünlüleri Walt Disney’in klasik canlandırma filmi Cinderella (1950), MGM’nin Leslie Caron’lu ve The Glass Slipper- Cam Ayakkabı adıyla uyarlaması (1954), Frank Tashlin’in Jerry Lewis’li Cinderfella’sı (1960) sayılabilecek... Aradan geçen birçok film ve diziye karşın, bu yeni uyarlamanın en önlerde yer alacağı söylenebilir.

Düşsel bir ülkede, ‘dünyanın en mutlu ailesi’ içinde yaşadığını düşünen Ella, birden annesinin ölümüyle sarsılır. Ardından baba eve yeni bir anne getirir, iki kızıyla birlikte...Üvey anne önceleri sempatik gözükür: Ne de olsa Cate Blanchett’in gizemli sarışınlığını taşımaktadır!...

Ama baba da ölünce, asıl kötülük ortaya çıkar: Anne ve kızları, tavanarasına yolladıkları Ella’yı alabildiğine sömürmeye ve hizmetçi gibi kullanmaya başlarlar.

Tam o sırada prens çıkagelir, beyaz değilse de, gerçekten atının üzerinde...Ve iki genç birbirlerine tutulurlar. Ancak ülkenin gelecekteki hükümdarıyla hizmetçi konumundaki bir kızın birleşmesi kolay mıdır? Ama masallar da başka ne için yazılmıştır ki!...

Bu filmi sürekli ıslak gözlerle izledim desem, inanır mısınız?  Niçin acaba diye sordum kendi kendime... Nedeni o eski Yeşilçam’ı da öylesine sevmemizle benzer değil miydi: o masal dünyaları hepimizin içindeki karamsarlığı ve öfkeyi unutturmak, bizleri ancak hayal âlemlerinde gerçekleşebilecek güzellikler, raslantılar ve mutluluklarla avutmak için değil miydi?

Ama elbette o kadar basit değil. Bu kez kameranın ardında o ünlü İngiliz sinema ve tiyatro adamı Kenneth Branagh’ın bulunması, kuşkusuz her şeye bir deha dokunuşu eklemişti. Oyuncu seçiminden son derece estetik sahnelere, hep süregiden bir mizahtan en dramatik anların içerdiği güce çok şey, bu çağdaş Külkedisi’ne yeni boyutlar katıyordu. Ve de masallara hep ihtiyacımız vardı.

Böylece, mutluluğun nasıl çabucak gelip geçici bir şey olduğunu bir kez daha gördük ve ölüm döşeğindeki annenin kızına “hep iyi kalpli ve cesur ol” öğüdüne kulak verdik. Külkedisi’nin ‘hayvan dostları’ (özellikle de o fare ailesi!) sayesinde doğa ve çevre sevgisiyle maddiyatçılığın, halkı sevmekle üstten bakmanın, koşulsuz yardımla ince hesapçılığın, giderek acımasız kötülükle sınırsız iyiliğin savaşımına bir kez daha tanık olduk. Ve bilin bakalım kim kazandı!...

Bu kadar ‘edebi’ sözden sonra, film üzerine düşündüklerimi herhalde kestirmişsinizdir. Lafı çok uzatmayayım: kaçırmayın!..

 

Filmin adı üzerine polemik

 

Bu masalın evrensel adı Cinderella. Yani Türkçesi Sinderella. Ama son yıllarda bunu nedense Sindirella yapma adeti çıktı. Birçok yerde öyle yazılmaya başlandı. Sanırım toplumumuz her şeyi ‘sindirmeye’ öylesine alışık ki, sözcüğü böyle yapmak işine geliyor!

Ama ben buna alışamadım. Ve bu kez filmi getirten şirkete, evrensel bir Film Guide’ın onca Cinderella filmi içeren sayfasının fotokopisinin de olduğu bir uyarı mesajı yolladım. Gelen yanıtta bana sözcüğün ‘aslında okunduğu gibi’ yazıldığını söylediler. Yani İngilizce’de de öyle okunurmuş!...

Filmi izleyenlere rica ediyorum: Lütfen dikkatle dinleyin. Ve birçok kez geçen adın nasıl okunduğuna bakın. Hep Sinderella deniyor.

Bunu yazıyorum, çünkü bir sabah kalkıp da yıllardır bildiğimiz, ömür boyu tanıyıp sevdiğimiz şeylerin birden yok edilmek istenmesini görmekten bıktım. Emek sineması veya Gezi Parkı neyse, Sinderella da o bence... Ve kimsenin bunu yapmaya hakkı yok!..

Not: Çok güzel bir SİYAD gecesi yaşadık. CRR hiç bu kadar dolmamıştı. Ve gece şurup gibi aktı. İçinde olduğum için üzerine yazmayacağım, yansız olamayabilirim. Ama gelen yankılar ve tepkiler bana böyle olduğunu gösteriyor.

O gece gelen-gelemeyen tüm sanatçı dostlara ve bize destek olan tüm sinemaseverlere gönülden teşekkür ediyorum.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"