02 Aralık 2022

Kıyıma dönüşen bir Noel hikâyesi

Noel filmi deyince ilk akla gelen klasikleşmiş, temelde duygusal filmlere kıyasla, bu film gerçekten de çok yabancı kalıyor

VAHŞİ GECE

X X

(Violent Night)

Yönetmen: Tommy Wirkola
Senaryo: Pat Casey, Josh Miller
Görüntü: MatthewWeston
Müzik: Dominic Lewis
Oyuncular: David Harbour, John Leguizamo, Beverly d'Angelo Alex Hassell, Alexis Loder, Cam Gigandet, Leah Brady, Alexander Elliot, Edi Patterson

Universal filmi, 2022.

Batı'da yeni yıl deyince akla gelen ilk şeylerden biri -belki de birincisi- yılbaşından önce yaşanan Christmas/ Noel olayıdır. Olaydaki asıl din (Hristiyanlık anlayınız) yanını o temsil eder. Ve mezheplere göre kutlama tarihi değişse de (yılbaşı öncesinden yılbaşı sonrasına dek gider), sonuç olarak olaya asıl manevi ve mistik yanını o olay, o gece ve onu temsil eden Noel Baba verir.

Bu genelde iri-yarı, sakallı ve iyi yürekli yaşlı adam, kimilerine göre iki yüzyıl, kimi efsanelere göreyse çok daha eskilere giden geçmişi içinde sinemaya da bol bol konu olmuştur. Aziz Nicolas'tan Santa Claus'a dek değişen adlarla...

Bu kez olay bir komediye dönüştürülmek istenmiş. Ama, bilinen ve çok denenmiş bir güldürü anlayışı yerine, bu bir kara-komedi, hatta açıkça bir aksiyondur. Ve sonunda öylesine abartılmış durur ki, sinema tarihinde en çok insan canının alındığı filmler arasına katılabilir. Kabul edin ki böylesine bir konu için tartışılır bir durum...

Böylece çok zengin, nüfuzlu, kalabalık ve çoğu antipatik tiplerden oluşan bir aile, yaklaşan kutsal gün için bir araya gelirler. Kar altındaki bir şatoda... Elbette bir Noel Baba da davetlidir ve geceye ruh katacaktır. Ama malikanenin gizli bir yerine saklandığı ileri sürülen 300 milyon dolarlık servet (!), bir grup paralı askerin hedefi haline gelir. Aile büyükanneden çocuklara tüm üyeleriyle tutsak alınır. Ve şatoda zulüm başlar. Ama Allah'tan Noel Baba iş başındadır. Ve aileyi, serveti, geceyi ve namusunu kurtarmak için savaşacaktır.

Noel filmi deyince ilk akla gelen klasikleşmiş, temelde duygusal filmlere kıyasla, bu film gerçekten de çok yabancı kalıyor. Noel hikâyelerinin 1843 yılında İngiliz yazarı Charles Dickens'in Bir Noel Şarkısı romanında yarattığı Scrooge karakteri genelde pek olumlu değildir. Burada da John Leguizamo'nun oynadığı sevimsiz bir kişiliğe dönüyor.

Ailenin temel direği büyükanne Gertrude'da görmüş-geçirmiş Beverly d'Angelo çok iyi. Asıl karakteri, yani Santa Claus'u oynayan yıllanmış aktör David Harbour öylesine çaba harcamış, öylesine itilip kakılmış gözüküyor ki... İnsanın yüreği burkuluyor!.. Bu arada onun çok popüler Stranger Things TV dizisinin baş oyuncularından olduğunu hatırlatayım. Ailenin çocukları, özellikle Noel Baba'yla inanılmaz bir dostluk kuran Trudy'de Leah Brady ve hınzır oğlan Bert'de Alexander Elliot da çok iyiler.

Anlatımın tüm mekanikliği içinde, fonda yer alan o Noel şarkıları (Jingle Bells bile var), film boyunca göz dolduran 'bubi tuzakları', anılan Noel filmleri ve özellikle de Evde Tek Başına dikkat çekiyor. Ama filmin çoluk-çocuk izlemeye gidebileceğiniz türden bir 'aile filmi' olmadığını belirteyim.

Sevgili dostlar,
3 yıl sonra TÜYAP kitap fuarında buluşacağız.
Benim ilk imza günüm bu Pazar.
Bekleriz efendim...

 

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"