11 Aralık 2016

Kirk Douglas’ın 100. yaş günü, benim 50. meslek yılım!

Evet, tam 50 yıl oldu. Ne yapalım, zaman öylesine çabuk geçiyor ki...

Adımı dünyanın en ünlü yıldızlarından biriyle aynı yazıya koyarak kendime pay çıkardığımı düşünmeyin!... İki olay da öyle birbirine yakın geldi ki...9 Aralık’ta Kirk Douglas çok nadir bir şey gerçekleştirdi: 100 yaşına ulaşabilen bir dünya starı olmak... Bugün ise benim meslek yaşamımın tam 50. yıldönümü...Çünkü Cumhuriyet’teki ilk  yazım 11 Aralık 1966’da çıkmış idi.

Önce Douglas’a bakalım. Onun için koca bir yazı yazmak istemedim. Çünkü zaten Yüz Yılın 150 Oyuncusu kitabımda (1996) ona çok geniş biçimde değinmiştim. O günden beri de film yapmadı, demek eklenecek pek bir şey yok.

Hasan Cemal ve Meral Tamer'le - 1991

Ama doğrusu böylesine bir yıldönümü bence basında yeterince yer almadı. Gerçi yaşadığımız şu kargaşa ve kıyım günlerinde bu normal gözükebilir.  Ama magazinimiz, maşallah hiç hız kesmiyor. Böylesine özel bir olayın en azından insancıl ve magazinsel bir değeri ve boyutu yok mu?      

Ben ayrıca Milliyet Sanat dergisinin Aralık sayısında aylık Sinemanın Gizli Hazineleri köşemde onun bir filmini, 1951 yapımı Billy Wilder başyapıtı Büyük Karnaval’ı geniş biçimde ele alarak görevimi yerine getirdim. Ama ayrıca derginin onu kapak yapmasını da beklerdim. Bunu yapmadıkları gibi, en azından kendi gazetelerindeki aylık dergi tanıtım yazısında bile adını anmadılar.

Vedat Türkali, Ataol Behramoğlu ve Bekir Yıldız'la...Bu arada Milliyet Sanat’ı da ayrıca kutlamak istiyorum. Tam 44 yaşına bastı çünkü... Benim de hemen ilk günden beri yazdığım ve emek verdiğim bir dergi oldu. Şu zor dönemde de görevini kusursuz biçimde sürdürüyor: her ay son derece dolgun bir içerik ve değerli kalemlerle... Başındaki hanım dostlarıma başarılar diliyorum.  Umarım şu küçük sitemime kızmazlar!...

Onat, Haluk Şahin ve Yazgülü Aldoğan ile

Benim 50. meslek yıldönümüm

 

Bana gelince… Evet, tam 50 yıl oldu. Ne yapalım, zaman öylesine çabuk geçiyor ki... Aslında benim bir yazı yazmam gerekmiyor. Çünkü hem zaten iki söyleşi kitabında çok şey anlattım. Anlatmadıklarımı ise artık yakında yazmaya başlayacağım anılarıma bırakıyorum.

Cumhuriyet'te ilk yazım - 1 Aralık 1966

Ayrıca daha yakın günlerde T24’de Cumhuriyet gazetesi üzerine yazdığım bir yazıda, en azından orada işe başlamam ve yıllar boyu yaşadıklarım üzerine çok özetle de olsa bir şeyler yazmıştım. Burada yineleyecek değilim.

Ama izin verin de belirteyim. Öylesine güzel yıllardı ki...Ve öylesine dolu dolu yaşandılar ki...Yaşadığım olayları, tattığım sanat zevklerini, tanıdığım eşsiz insanları, edindiğim dostları ve tüm bunların anılarını hiçbir şeye değişmem. Birkaçının resimlerini bu yazının içinde bulacağınız...

Ve enerjim tükenmedi. Hala her güne dört gazete ve bol küfürle başlıyor (!), ardından hemen her sabah basın gösteriminde yeni filmleri izliyor ve yazıyorum.  Yeni kitap tasarıları gelip 50 kitabıma eklenecek. Ve inşallah ülkemin göreceği çok daha güzel günler olacak ve hepimiz işimizi çok daha rahat, güvenli ve çağdaş koşullarda yapacağız. İnşallah!...

50. meslek yılımı kutlayan ve kutlayabilecek tüm okurlarıma bunca yıldır beni okudukları, beni ben yaptıkları için teşekkür ediyor ve en iyi günler diliyorum.

Yılmaz Güney ile Selimiye Cezaevi'nde - 1974

Not: Eski dostum, sinema yazarı Hakan Sonok, benim 50. yılım için çaba harcamış, o söyleşi kitabından ve T24’deki yazımdan yola çıkarak uzunca bir inceleme yazısı yazmış. Erişmek için link adresi şöyle:

http://www.antraktsinema.com/makale.php?id=770

1977 sansür yürüyüşlerinde Yeşilçam'lılarla...

Yazarın Diğer Yazıları

En görkemli ve etkili aşk filmlerinden biri

İki baş oyuncusu, Andrew Garfield ve Florence Pugh inanılması zor bir başarıyla bu görkemli melodramı sırtlanmışlar. Garfield ayni fiziğiyle son derece etkileyici olurken, Pugh bir kadın için zor biçimde, fiziğini ve özellikle yüzünü öylesine değişimlere açıyor ki…

Bir gerilim filminin sürprizler içeren devamı

Ana teması ‘starlar ve fanları’ olarak düşünülebilir. Ama belki asıl teması tam bir çöküş ve çıldırma öyküsü olması... Her şeye sahip bir ‘star’ın önlenemez dramı... Ya da fantastik bir dehşet filmi de denebilir. Kanı biraz aşırı bol...

Özel bir kahramanın son ve en şaşırtıcı filmi

Asıl tema belki de şudur: Arthur Fleck tam anlamıyla iki yüzlü bir adamdır. Sanki korku klasiği Dr. Jekyll ve Mr. Hyde gibi... O sanki kötülükle iyilik arasında sıkışıp kalmıştır

"
"