10 Ocak 2014

Kaza, ölüm, polis ve adalet üzerine

2013 Berlin festivalinde hem Altın Ayı’yı alan, hem de kadın oyuncusu Luminita Gheorghiu’ya bir en iyi oyuncu ödülü getiren Rumen filmi, sınırlı sayıda salona geliyor. Ve hemen söyleyelim: kaçırılmaması gereken bir başyapıt olarak ilgiyi hak ediyor.

ÇOCUK POZU

(Child's Pose)

Yönetmen:  Calin Peter Netzer

Senaryo: C. P. Netzer, Razvan Radulescu

Görüntü: Andrei Butica

Oyuncular: Luminita Gheorghiu, Bogdan Dumitrache, Natasa Raab, İlinca Gola, Florin Zamfirescu

Yapım: Romanya

 

2013 Berlin festivalinde hem Altın Ayı’yı alan, hem de kadın oyuncusu Luminita Gheorghiu’ya bir en iyi oyuncu ödülü getiren Rumen filmi, sınırlı sayıda salona geliyor. Ve hemen söyleyelim: kaçırılmaması gereken bir başyapıt olarak ilgiyi hak ediyor.

Rumen sineması tüm o zor yıllar içinde bile var olan ve bu varlığını tüm dünyaya gösteren yaratıcı bir sinema oldu, birçok ödül aldı. Başlıca özelliği bir yandan toplumla ve Balkanlar’da bir sosyalist ülke olma gerçeğiyle ilişkisini hiç yitirmemesi, öte yandan son derece hınzır ve alaycı bir mizaha sahip olmasıydı.

Ne var ki kazaya neden olan 30’lu yaşlarındaki Barbu’nun annesi Cornelia Keneres, ülkenin elit bir ailesinden, zengin ve nüfuzlu bir kadındır. Ayni zamanda sosyetenin de göz bebeklerinden biridir. Oğlunu polisten ve adaletten koruyup kurtarmaya da kararlıdır.

Ve böylece iki ailenin ortak dramı çerçevesinde, çağdaş Rumen toplumundaki siyasal ve ekonomik düğümler birer birer çözülmeye ve toplumu saran geniş çürüme ve kaba rüşvet olayları ortaya çıkmaya başlar. Böyle bir toplumda, polisin ve adaletin nasıl dürüst biçimde ayakta alabileceği ve toplumsal mekanizmaların asgari biçimde de olsa nasıl işleyeceği sorularıyla birlikte...

Yönetmenin ustalığı, bu toplumsal eleştiri temelli hikâyeyi ayni zamanda baştan sona merakla izlenen bir tür adli gerilime dönüştürebilmesi. Böylece hikâye, kendi ülkesinin sınırlarını aşarak evrensel boyutlar kazanıyor ve her ülkede, her halkın yüreğinde sızıyla izleyeceği ortak bir insanlık dramına dönüşüyor. .

Film boyunca hep o otoriter annenin kuzusu olmuş, ama bu esaretten bıkmış oğlun dramı da ortaya çıkıyor. Öylesine bıkmış ki, yargılanıp içeri düşme pahasına onun etkisinden sıyrılmayı istiyor. Elbette yoksul ve silik oldukları için ölen çocuklarının yasını bile doğru-dürüst tutamayan diğer ailenin dramıyla aşık atamaz. Ama yine de etkileyici bir ana-oğul ilişkisi...

Ve bu girift ilişkiler ağı öylesine sağlam bir finalle sonuçlanıyor ki, aşk olsun!...Bu gerçekten ilgiye değer filmde sanki günümüz Türkiye’sini yansıtan çok şey bulacağınızı da belirteyim.

 

 

Kaçılmaz hapishaneden kaçmak...

KAÇIŞ PLANI

(Escape Plan)

Yönetmen: Mikael Hafström

Senaryo: Miles Chapman, Jason Keller

Görüntü:  Brendan Galvin

Müzik: Alex Heffes

Oyuncular: Sylvester Stallone, Arnold Schwarzenegger, Jim Caviezel, Faran Tahir, Amy Ryan, Sam Neill, Vincent d’Onofrio, Vinnie Jones, 50 Cent

Yapım: ABD

 

Mesleği tüm hapishanelerden kaçmanın mümkün olduğunu göstermek olan bir ‘profesyonel mahkum’, Ray Breslin, bunun için hep uyduruk suçlarla kendisini içeri attırmakta, sonra da geliştirdiği dahice yöntemlerle her birinden kaçmayı becermektedir.

Ama sonunda belasını bulur ve bilmediği bir kumpasın sonucunda, kendisini öyle bir hapishanede bulur ki...Son derece geniş bir mekanın içine tıkılmış, aralarında Rus mafyasından El Kaide’ye tüm çağdaş acımasız örgütlerin en sert adamları bulunan, ayrıca nasıl, ne tür ve nerede olduğu anlaşılmayan bir yapının içinde...

Filmin çok da inandırıcı olmayan dolambaçlı bir entrikası var. Ama ne gam!.. Kariyerine kişisel filmlerle başlayıp sonradan ABD’ye kapağı atan ve daha ticari filmler üreten İsveçli Mikael Hafström’ün kişilikli yönetimi, hikâyenin hakkını veriyor.

Ve tüm dünyadaki sayısız ülke halkına da göz kırpıyor: fırsat bulduğu için bol bol ana diline (Almanca’ya) dönen Arnold Schwarzenegger’den kibarca bir selam yollanan Arap militanlarına ve uzakdoğulu teroristlere... Ama belki en önemlisi, adı konmasa da El Kaide’yi akla getiren Arap mücahitlerle kurulan dostluk köprüsü. Para tutkusu ve gişe hırsı, sen nelere kadirsin!..

Böylece biri 70’lerden gelen Sylvester Stallone, öbürü daha çok 80’lerde ün yapmış olan Schwarzenegger, henüz havlu atmaya niyetli olmadıklarını bir kez daha gösteriyorlar. İkisi de (bir yaş farkla) 70’ine merdiven dayamış iki güçlü adam, iki adale kıralı, şimdi üçüncüsü çekilen The Expendables serisi ile hala gözde olduklarını gösterdiler: tüm dünyadaki büyük hasılatla...

Bu kez biraz daha derli-toplu bir senaryoda ve baş başa daha ön planda olarak, filmi baştan sona sürüklüyorlar. Ve sanki ‘bizde hala iş var!” diye haykırıyorlar. Yanı başlarında Jim Caviezel, Sam Neill, Vincent d’Onofrio gibi sinemadan veya son dönem TV dizilerinden aşina olduğumuz yüzlere de yer vererek... Rahat ve hızlı bir seyirlik. 

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"