30 Mayıs 2024

İstanbul'da farklı ırklar, cinsellik ve gerilimin buluşması

Bu farklı ve yürekli film, birçok şeye eğiliyor. İstanbul'un yabancılar için nasıl zengin, karmaşık, her türlü keyif kadar tehlike ve riskler de sunan bir mega-kent olduğu... Farklı cinsiyetlerin her ülkede nasıl en zor koşullara tabi olduğu... Ve daha birçok şey...

GEÇİŞ

X X X X

(Crossing)

Yönetim ve senaryo: Levan Akın
Görüntü: Lisabi Fridell
Oyuncular: Mizia Arabulli, Lucas Karikava, Deniz Dumanlı/ Türk-Alman-Gürcistan ortak-yapımı,

2024

İşte son dönemin en ilginç filmlerinden biri... İsveç doğumlu, ama Gürcü kökenli Levan Akın'ın imzasını taşıyan, birçok ana temayı ustalıkla harman eden ve genelde yanaşılması hayli cesaret isteyen konuları bağrında toplayan bir film...

Gürcistan'ın Karadeniz kıyısındaki kenti Batum'da açılan hikâye, bize emektar kadın öğretmen Lia'yı tanıtıyor. Daha açılışta ekranda gözüken "bizde dilbilgisel cinsiyet ayrımları yoktur" cümlesi, gidilecek farklı yönleri haberliyor. Lia Hoca diye anılan ve sanırım ülkesinin en önemli oyuncularından olan Mizia Arabulli'nin canlandırdığı karakter, uzunca zaman önce ortadan kaybolan yeğeni Tesla'yı ne yapıp edip bulmaya kararlı gözüküyor. Bunca gecikmeyi hem aile, hem ülke, hem de kendi açısından hiç onaylamadığını belirterek... Ki aslında Tesla kaybolduğunda, sonradan yitirdiği kızkardeşi ve kendisi genç kızı bulmak için hiçbir şey yapmamışlardır.

Etrafta yakışıklı erkekler ve güzel kadınlar cirit atmaktadır. Ama genel bir yoksulluk da egemendir. Ve birçok kişinin güneydeki Türkiye'ye kapağı atma isteği de belirgindir. Komşusu olan Achi adlı genç, Tesla'nın yıllar önce bunu yaparak İstanbul'a gitmiş olabileceğini söyler. Aralarındaki bir sürtüşmeye karşın, Lia Hoca onu da alarak güneye gitmeyi kararlaştır. Bundan sonrası bir İstanbul macerası olacaktır. Birçok sürpriz ve heyecan içeren...

Lia Hoca gümrükte birkaç altını bozdurarak biraz para edinmeyi dener. Lüks Opa otobüsüne biner, yolda Gürcü yiyeceği cevizli sucuk kemirirler!... Ve güzel İstanbul'a ayak basarlar. İlk işleri de tipik Türk yiyeceği simiti tatmak olur!... Sonra da tüm güzellikleriyle İstanbul... Bir Boğaz vapurunun içini yaşamak... Sokakta müzik yaparak geçinmeye çalışan çocuklar görmek... Bir lüks lokantaya ucuz olsun diye sadece pilav ve patates yemek için girip.oturmak... Ama orada bulunan iki yaşlı Gürcü onlara bir şölen ikram etmesin mi?. Filmin burada tam bir İstanbul sokakları belgeseli olduğu rahatça söylenebilir. 

Ama Tesla nasıl bulunacaktır? Onun yıllar önce bir trans-kadın hayatına özendiği bilindiğinden, Lia ve Achi bu çevreyi bulur ve soruşturmaya başlarlar. Bu da bize İstanbul'daki inanılmaz trans çevresine götürür. Sanırım hayli büyük abartmayla... Ve bizimkiler onların eğlencesine de katılır, kendilerini dans için piste atarlar. Arada şu lafı ederek: "İstanbul insanların kaybolmak için geldikleri bir yerdir." Bu ayrıca İstanbul'un artık sayısız farklı ırkın buluştuğu bir büyük insancıl merkez olduğunu da hatırlatır.

Ve sonra araya Evrim girer. Kendisi de bir trans-kadın olan ve mesleği avukatlık sayesinde onların haklarını savunan gösterişli kadın... Filmin de tek önemli Türk oyuncusu... Lia ve Achi kente farklı biçimlerde yaklaşırlar. Lia Hoca o yaşında erkekleri hatırlar ve şöyle der: "Genç kızken ben de tam bir afettim!" Achi ise gençliği ve enerjisiyle bize kendi İstanbul'umuzu en iyi biçimde izletir. Tüm bu etkinliklerin ardında, Tesla'yı bulma kaygısı da süregider. Ama bu arzu gerçekleşebilecek midir? Ve İstanbul bu buluşmaya dekor olabilecek midir?

Gördüğünüz gibi bu farklı ve yürekli film, birçok şeye eğiliyor. Şu günlerde siyasetin ön plana getirdiği "kuzey komşumuz" Gürcistan'la ilişkilerimiz... İstanbul'un yabancılar için nasıl zengin, karmaşık, her türlü keyif kadar tehlike ve riskler de sunan bir mega-kent olduğu... Farklı cinsiyetlerin her ülkede nasıl en zor koşullara tabi olduğu... Ve daha birçok şey... Bu arada filmin sürprizli finalinin bir ölçüde hayalgücüne dayandığı da söylenebilir.

Yönetmen Levan Akın önce kısa filmler ve videolar çekmiş, 2011'den başlayarak birkaç da film: Katinkas Kalas, Cizkein, Ve Sonra Dans Ettik... Ki bu en önemlisi. Bu son filmiyse son Berlin şenliğinde çok beğenilmiş ve birkaç ödül almış. Lisabi Fridell imzalı görüntüler. Ve üç baş oyuncu: Lia Hoca'da Mizla Arabulli, genç Achi'de Lucas Karikava ve Evrim'de Deniz Dumanlı. Üçüne de şapka...

Ayrıca filmde kullanılan birçok güzel şarkı var. Bir Gürcü şarksısının yanı sıra Neşet Ertaş, Kamuran Akkor, Sezen Aksu, Barış Manço, Dario Moreno gibi seslerden... Gördüğünüz gibi, filmi görmek (ve dinlemek) için sayısız neden var!...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

Bir aydın olarak İsrail suçlarına kapsayıcı bakışım

Onca yıl sonra, Yahudilerin ilk ve de son devleti nasıl oluyor da böylesine büyük bir soykırıma bizzat kendisi girişmiş bulunuyor?

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

"
"