Çok güzel bir tatil geçirdim. Hemen öncesinde birden patlayan öksürük krizime rağmen, bunun için arife günü bana özenle bakan Levent Memorial kliniğindeki doktor Özlem Kaplan’ın verdiği ilaçlara güvenerek tatilimizi ertelemedim. Hatta Mudanya Petek Sitesi’ndeki evimizde denize de, havuza da girmeyi sürdürdüm. Sonuç: bedenim ve ilaçlar galip geldi. Son günü sağlıklı biçimde döndüm.
Sitenin yakınlarındaki Tirilye köyüne bir akşam ziyaretimiz, olayın tek ’turistik’ yanıydı. Oradaki klasik lokantamız Tac Mahal’de bir yemek için gittiğimiz, tüm mimarisini ve tipik yanlarını korumuş köy de tam bir ziyaretçi istilasına uğramıştı. Öyle ki, yemek dışında orayı bir kez daha doya doya gezmek istedikse de başaramadık. Gelecek sefere...
Usta işi bir cinayet romanı
Bunun dışında kitap okudum: artık normal hayatımızda pek yapamadığımız birşey....Ve dört günde dört kitap...Önce eskiler, yıllardır sırasını bekleyen iki roman. Bol ödüllü Amerikan yazarı Philip Roth’un Hayalet Yazar’ı beni hiç açmadı. Bu malumatfuruş, bir cümlesine en azından on bilgi istif eden ansiklopedik yazar, sanki Marcel Proust’a özendiği o upuzun cümlelerinde Fransız ustasına yaklaşamıyordu bile...Ve onu listemden çıkardım.
İngiliz polisiye yazarı Ruth Rendell ise sevdiğim bir yazardı. Su Çok Güzel adlı polisiye romanı beni yine mest etti. Bir düzineyi aşkın kahramanı olan bu karmaşık suç ve cinayet öyküsünü soluk soluğa okutmayı başarıyordu.
Yenilerdense İzzet Çapa’nın anılarını içeren En Çok Ben Eğlendim (Destek Güncel, 2019). Valla okurken ben o denli eğlenemedim!...Ama özellikle İstanbul’un son 30 yıldaki gece hayatına bilfiil katılmış olanlar sevebilir.
Demirtaş’ın öykü kitabı
Ve de benim için en önemli keşif. Yalnızca (rahmetli Rauf Mutluay’ın deyimiyle) ‘yaz okumalarımın’ değil, son dönemdeki tüm okumalarımın içinde...O da Selahattin Demirtaş’ın öykü kitabı Devran (İletişim, 2019). Sadece 138 sayfalık bir kitapla okurunu böylesine sarsmayı başarmak...Doğrusu takdire değer....
Gençlik yıllarından beri siyasete ilgi duymuş ve başı zaman zaman yöneticilerle derde girmiş olan Demirtaş, 2015 seçimlerinde milletvekili seçilmiş, HDP’ye başkan olmuş. Kasım 2016 tarihinde HDP eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ve 9 HDP'li milletvekili ile birlikte Türkiye Anayasası'na göre "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "terör örgütü üyesi olmak vb. iddialarla gözaltına alınmıştı. Ve o tarihten beri içerde.
Demirtaş’ın yaptıkları
O kadar uzun zaman nasıl içerde kalınır, nasıl yaşanır? Doğrusu bilemiyorum. Kendi adıma sanırım dayanamaz ve bir biçimde intihar ederdim!..Ama onun gibi olan o kadar çok kişi var ki... Allah hepsine sabır versin, direnme gücü versin.
Selahattin kardeş direndi, direniyor. Hukuk mezunu Demirtaş, içerde çok iş yapıyor ve hep dostukla yüklü iyimser mesajlar veriyor. İşte 31 Mart seçimlerinden hemen önceki bir mesajı:
“Herkese merhabalar. Biliyorum, seçim sürecinde zaman zaman çok öfkelendiniz, isyan ettiniz. Haklısınız da. Ama artık bunları aşan bir durumdayız. Pazar günü sandıklar kuruluyor. Sandığa giderken, yanınıza günlük sığ siyasi tartışmaları almayın lütfen. Onları geride bırakın”.
Ve o yazıyor. Sürekli yazıyor: iki kitabı çıktı. Ayrıca resim yapıyor, beste yapıyor. Ankesörlü telefona bestelediği “kendi şarkısı”nı okumuş. Dört başı mamur bir sanat insanı o…
Seher üzerine Oya Baydar’ın yazısı
Bir önceki kitabı Seher’i okumamıştım. Bakınız sevgili Oya Baydar neler yazmış:
“Seher’deki hikâyeler heveskâr işi değil; insana ve yaşama duyulan derin sevginin ince bir mizahla harmanladığı has yazar işi metinler. Karşımızda, tutsaklık günlerinde vakit doldurmak için yazan biri değil, bugüne kadar ortaya çıkmamış, okura ulaşmamış bir edebiyatçı var.
Demirtaş’ın hikâyelerini okuyunca, keşke halkına, ülkesine, dünyaya karşı duyduğu sorumluluk ağır basmasaydı da yazar olsaydı diye hayıflandım. Sonra, edebiyat-sanat damarımın bencilliğinden utandım: o zaman, edebiyat bir yazar kazanacak ama Türkiye Demirtaş kalibresinde bir siyasetçiden, geleceğin önemli bir liderinden, barış ve özgürlük umudundan yoksun kalacaktı”.
Devran’daki farklı hikâyeler
Gelelim Devran’a... Yazarın “Şu ana kadar hayatlarının 17 yılını hapishane, mahkeme kapılarında, çocuklarının peşinde geçiren iki koca yürekli emekçiye, Anama ve Babama minnetle” diyerek ailesine adadığı bu kitaptaki 14 hikaye bir solukta okunuyor. Çoğu ırk ve dilleri açısından belli bir azınlığa, ama içinde yaşadıkları sefil koşullar açısından büyük bir çoğunluğa ait bu öyküler sanılacağı gibi hep dramatik değil. Açık bir zekaya işaret eden keskin bir mizah ve yoğun bir alaycılık da araya siniyor. Gün Olur Devran Döner, Ardiye, AVM, belki en dramatiği olan Baran’ın Beşiği gibi öyküler azınlıklara karşı yapılagelen haksızlıklara değinirken, Aşk Boğar İnsanı çok hüzünlü bir aşk hikayesi.
Kapkaç ve Direnmek Güzeldir yoksunlukla devrimciliğin zor buluşmasına eğiliyor: kimi zaman eşit dram ve komedi ögeleri kullanarak...Sultan Reşat’ın Torunu açık bir güldürü. Yeni Hayat bir kara mizah zirvesi. Taş Ocağı ve Kobay ise daha çok içburucu birer komedi. İnsan Kalabilmek belki en insancıl mesajı verirken, Dedemin Kralllığı en çok entrikaya dayanan bir aile destanı gibi duruyor.
77 parti içinde tek sanatçı başkan!...
Şimdi...İnternetteki bilgilere göre Türkiye’de Şubat 2019 itibarıyla tam 77 siyasal parti var. Çoğunun adını bile duymamış olabiliriz. Ama gerçek bu, kayıtlar böyle gösteriyor.
Pek, bunca parti içinde, hele başkanlık düzeyinde sanatçı olan, hatta sanata ilgi duyduğunu bildiğimiz akla gelen kim var? Bir düşünün bakalım. Ve bulursanız bana yazın...
Yalnızca bu bile Demirtaş’ı çok özel, çok farklı ve çok değerli kılmıyor mu? Elbette biz de Oya Baydar gibi önce “Keşke sadece yazar olsaydı” diye hayıflanıp sonra o çapta bir siyasetçiden yoksun kalmanın daha iyi olmayacağını düşünürüz. Ayrıca dünyanın en iyi sanatçısının bile, eğer suç işlemişse ceza görmesi gerektiğini yadsıyamayız.
Ama rica ederim, nerede o suçlar? Hele iktidardakiler bile, oy kaygısıyla da olsa açıkça Kürdistan deyip Kürt vatandaşlarmızı tavlamanın peşine düşmüşse? En sahte, en yapay, en utanmasız biçimde....
Kürt dostlarımız...Oyuna gelmeyin!....
Evet, olası sevgili Kürt okurlarım. Lütfen oyuna gelmeyin Sevgili lideriniz bizim de en azından sevdiğimiz, ülke ve hatta dünya çapında değerli bir sanatçımızdır.
Ve onun, onunla birlikte daha yüzlercesinin, giderek tüm ülkenin hak ettiği özgürlüğe ve gerçek demokrasiye kavuşması, ancak bu iktidarın gitmesiyle mümkün olacaktır.
Ve bunun şimdilik en büyük adımı da önümüzdeki İstanbul seçimidir. Sakın yanılmayın!..Ve gereğini yapın!....