Büyük şehirlerde yol kenarlarında sızmış, ölümü an meselesi olan genç insanlar, artık oldukça sık medyaya yansımıyor mu?
KAR X X X X
Yönetim ve senaryo: Emre Erdoğdu Görüntü: Ercan Küçük Müzik: Utkucan Sarıpınar Oyuncular: Hazar Ergüçlü, Ozan Uygun, Halil Babür, Doğaç Yıldız, Nazlı Bulum, Arsevi Özkurt, Erhan Sefacı, Fulya Aksular, Serhat Parıl, Ahmet Cüneyt Yalaz, Aytuğ Civan
İşte en azından Türk sineması için çok iddialı bir haftada, bence en iyisi. İki büyük ustanın filmlerini aşarak çok iyi bir yapım ortaya koyan gencecik bir sanatçının ilk filmi.
Kar filminin gerçek bir sürpriz olduğunu kabul etmeliyiz. Gerçi daha önce kimi festivallerde gösterilmiş ve övülmüştü. Ama yine de ilk filmini yazıp yöneten bir sanatçıdan kolay beklenmeyecek kadar sağlam bir yapıt olduğunu söylemeliyiz.
Kar öncelikle adına çok amiyane biçimde ‘uyuşturucu kullanan gençlik’ denen çok karmaşık ve kapsamlı zümreye ciddi bir bakış atan ilk filmimiz. Hatta dünya sinemasında bile bu çevreye bakışın çok sınırlı olduğu bilinir.
Ülkemizde, hele büyük şehirlerde yol kenarlarında sızmış, ölümü an meselesi olan genç insanlar, artık oldukça sık medyaya yansımıyor mu? Kimi zaman okulların çevresinde dolanan, genç çocuklara musallat olup onları uyuşturucuya alıştıran acımasız tüccarların haberleri gelmiyor mu?
Kar böyle bir çevreyi anlatıyor. Antalya’nın ılıman ikliminde, lise son sınıfa gelmiş bir grup genç insanı tanıyoruz. Ama hiçbiri bırakınız üniversiteyi, gelecek için bile hayal kurmuyor, umut beslemiyor.
Hepsi kız-erkek demeden asi, haşin, küfürbaz... Şiddet meraklısı, kavgacı tipler. Önce kızların alaycı bakışları altında horoz gibi şişinen ve takışan erkekleri tanıyoruz: Hazerhan, Bekir, Kadir, Mehmet... Kadir’in ağabeyi olup onlara karışmayan, eski solcu, üniversiteye girmeye çalışan Mahir tek aklı başında olanları.
Ama kısa zamanda kızların neredeyse bin beter olduğu anlaşılıyor. Başta iki yıl çaktığı için en büyükleri, 20’sine gelmiş Müzeyyen...Alımlı bir genç kız, ama hayatı kaymış..
Annesi gerçek bir yosma. Babası uzun zaman önce burada birkaç yıl geçireceği için kadını metres tutmuş, ondan olan Müzeyyen’i hiç umursamamış. Günün birinde de çekip aile servetinin olduğu Bolu’ya yerleşmiş. Gerçek bir evlilik yapıp yeniden çocuk sahibi olmuş.
Diğer kızlar da ona iyi eşlik edecek türden: Ferdane, Ebru, İlayda...Hiçbiri ne bilgiyle, ne sanatla, ne de bir meslek edinmekle ilgileniyor. Bir konuşmada Müzeyyen’in Nuri Bilge’yi hiç duymadığı anlaşılıyor örneğin!.. Hocalarıyla da sürekli bir gerilimi sürdürüyorlar.
Ayrıca da uyuşturucuya merak sarıyorlar. Ve bunu kolayca sağlayıp 8-10 kişilik partilerde alem yapıyorlar. Gecenin bir saatinde kızlar, ne de olsa evde bekleyen babalarından ürktükleri için erken kaçıyorlar.
Ama Müzeyyen, evdeki ‘fahişe’ye aldırmadığı için kalıyor. Ve ‘erkeği’ olan Hazerhan’la vahşi biçimde seks yapıyor. Üstünde diğer erkeklerin de gözü var üstelik...
Ve sonra Ali çıkageliyor. Müzeyyen’in üvey kardeşi. Bolu’da bir konuşmaya kulak kabartarak ablasının varlığını öğrenmiş. Ve onu tanımak için kalkıp gelmiş...
Müzeyyen onu olabilecek en vahşi biçimde karşılıyor. Oğlan feci biçimde dayak yiyor ve soyuluyor. Ama direniyor. Ve kalıyor. Kim bilir, belki de kardeşlik sonunda ağır basacaktır. Öyle mi dersiniz?
Film böyle bir çevreyi öylesine iyi tasvir ediyor ve o gencecik kadrodan öylesine iyi sonuç alıyor ki, merak ediyorsunuz: acaba yazar-yönetmenin böyle bir geçmişi oldu mu diye...En azından böyle insanları tanıdığı kesin sanırım.
Ve filmin her şeyi gayet ölçülü. Küfür bol, ama sanırım toplumun en alt düzeyinden gelen bu insanlar için başka türlü olamazdı.
Cinsellik ise şaşırtıcı bir ustalıkla kullanılmış. Tam dozunda ve kıvamında. Çarpıcı, ama müstehcen değil. Ve hep estetik kalmayı başarıyor. Bu açıdan Emre Erdoğdu’ya gerçekten şapka çıkarıyorum!...
Film o yaş grubu için yapılmış en gerçekçi ve etkileyici filmlerimizin başlarına gelip yerleşiyor. Ne Yeşilçam’ın o Ayşecikler döneminde –zinhar- yapmadığı...Ne de günümüzün TV dizilerinin asla yapamayacağı biçimde....
Ve Müzeyyen, nevzuhur erkek kardeşinden ‘babasının bir kopyası’ olacağı için nefret etmeye hazırken, Ali’nin tüm inatçı çabasıyla bunu yok etmeye çalışması, gerçekten ustalıkla veriliyor. Ne aşırı duygusallığa, ne eskimiş klişelere hiç rağbet etmeden...
Hikayenin gidişatı bir dramı, vurucu bir finali kaçınılmaz kılmış gözükürken...O dramatik final, hiç beklenmedik biçimde geliyor. Ve unutulmaz sinemasal anılarımız arasına yerleşiveriyor.
Yarın: GERÇEK KESİT: MANYAK
Not: Haftanın iddialı Türk filmlerinden Çocuklar Sana Emanet’in eleştirisi ortakoltuk.com sitesinde.
'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?
Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?
Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir