19 Şubat 2014

Giden başkanlara üzgünüz… Ama hedefi şaşmayalım

Yerel seçimlerden başlayarak, ülkenin bu yıkıcı ve bölücü RTE sendromundan kurtulması şarttır.

CHP sonunda tüm belediye başkam adaylarını açıkladı. Bize göre hayli geç kalmış olarak...Bu iş çok daha önce ve seçimin parti içinde en demokratik yöntemlerle yapıldığı konusunda kamuoyunu tümüyle ikna ederek gerçekleşseydi...Ve de bu muhterem kişilerin seçmenleriyle daha iyi ve sıkı temasına, ilçe veya kent için projelerini açıklamalarına imkan verilseydi... Daha iyi olmaz mıydı?

Ama varılan şu noktada bunun önemi yok. Daha doğrusu, çok daha önemli şeyler ön plana geçti. Özellikle başbakanın son konuşmaları ve icraatı şunu kesin biçimde ortaya koyuyor; bu zihniyet ülkeyi sürekli bir gerilimde tutarak, seçmen kitlesinin, dolayısıyla milletin tümünü kavrayıcı en küçük bir jest bile yapmaksızın, adeta bir iç savaş varmışçasına ve de sanki olası bir iç savaşa neredeyse yeşil ışık yakarak ülkeyi yönetmeyi sürdürecektir.

Ve yapılacak tek şey şudur:

Alternatifsiz  ve tereddütsüz olarak, ülkeyi bu yönetimden ve bu zihniyetten kurtarmak. Ve hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrımı ilkesini, demokrasinin en temel gereklerini, çaba ve özenle yeniden kurmak. Yani, klasik tarihsel deyimiyle, bir tür Restorasyon dönemi başlatmak...

Elbette CHP’nin kimi seçimleri tartışmaya açıktır. Örneğin kendi adıma dostum saydığım kimi adların gözden çıkarılmasına bozuldum. Başta Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal olmak üzere... Onun temsil ettiği çağdaş, uygar, sanatsever bir anlayış kolay bulunmaz. İlçeyi saran yeşil alanlar, Sanatçılar Parkı’nın oyun sahaları, bakımlı bahçesi, çok iyi işletilen toplantı merkeziyle ulaştığı popülerlik, bölgeyi saran çağdaş heykel örnekleri, Akadlar kültür merkezinde düzenli biçimde yapılan ‘saygı geceleri’ ve daha birçok şey.

Ayrıca, oturduğumuz Şehithan sokağında ağaçların tehlikeye girdiğini düşündüğümde ettiğim bir telefonla bizzat gelerek duruma el koyduğunu... Veya kısa süre önce bir formalite yüzünden oy verme hakkı ellerinden alınmış gözüken ve hele bu yaşamsal seçimlerde bunun acısını yaşayan oğlum  ve gelinimin sorununu çözümlemesini de nasıl unuturum?

Benzer şeyleri Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk için de yazabilirim. O da cennet Kadıköy’ü tam dört dönemdir, yani 20 yıldır başarıyla yönetti. Kentin bu çağdaş, Avrupai ve aydın yöresinde küçük mucizeler yarattı. Kendi kurduğu şahane Göztepe Parkı’nı olası bir cami projesine karşı nasıl cansiperane koruduğunu veya Kuşdili çayırına AVM’yi nasıl engellediğini birlikte izledik, oralara artık pek gitmediğimiz halde, yazılarımızla destekledik. Eski Budak sinemasından dönüşmüş  Caddebostan Kültür Merkezi ise tüm kentin en popüler sanatsal buluşma merkezi olmuştu. Türkan Şoray’la birlikte gidip sinemaseverlere seslendiğimizi, orada açtığım Hindistan fotoğrafları sergimi, en son birkaç gün önce yerel seçimler konusunda konuştuğum günü de unutamam.

Ve başkanın o günkü hüzünlü bekleyişini... Adaylık dışı bırakılmasından öylesine  üzüntü duymuştu ki...O gün, Kadıköy hakkında partinin son kararını vereceği gündü. Ve bana ‘hala yüzde bir umudum var’ demişti. Olmadı, o zayıf umut gerçekleşmedi. Öğrendiği an yüzündeki kederi hiç unutmayacağım.

Ama işte böyle... Partinin ve Kılıçdaroğlu’nun da mutlaka kendine göre nedenleri vardı. Kimbilir tüm adaylar için nerelerden hangi baskılar geldi, ne gerekçeler ortaya atıldı. Temel fikir ‘nöbet değişimi’, ana düşünce ‘yöneticileri gençleştirmek’ de olabilir. Ki bunlar da siyasette hatırı sayılan kavramlardır.

Ben bu yazıyı biraz kişisel nedenlerle, dostum saydığım iki insanı bu üzüntülü günlerinde birazcık teselli etmek için yazdım. Benim huyum budur: zor günlerinde insanları anmayı severim. Bedrettin Dalan için -kaybettiği gün- ayni şeyi yapmıştım, İstanbul valiliğinden ayrıldığında Muammer Güler için de...(Daha ünlü oğullar ve para sayma makinaları yoktu!).

Ama bunun dışında, daha nesnel ve önemli birşey söylemek istiyorum. Gün öfke, kırgınlık ve bölünme günü değildir. Gün ne yapıp edip bu adamlardan kurtulma günüdür. CHP ve partililer de, seçmenler de bu kişisel ve küçük kaygıları biryana bırakmalı, asıl meseleye odaklanmalıdır. Yerel seçimlerden başlayarak, ülkenin bu yıkıcı ve bölücü RTE sendromundan kurtulması şarttır.

Bu da ancak tüm gerçek vatanseverlerin, çeşitli ve haklı da olabilecek kaygıları, eleştirileri biryana bırakıp, kişisel kızgınlık ve kırgınlıkları da unutup, somut gerçekler çerçevesinde ve asıl hedefe yönelik biçimde davranmasıyla olabilecektir. Aman, yanılmayalım!.

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"