29 Nisan 2018

Gezi olaylarına yukardan, bir pencereden bakmak...

Film çağımızda tüm ülkeleri sarsan siyasal çekişmelere ve sokak gösterilerine, aşırılıktan ve inatçı ideolojilerden uzak, rahat ve hoşgörülü bir bakış atmayı dener

 

TAKSİM HOLD’EM      X  X  X

Yönetim ve senaryo: Michael Önder
Görüntü: Ersin Gök
Müzik: Steady Fingers
Oyuncular:  Kenan Ece, Damla Sönmez, Berk Hakman, Nezih Cihan Aksoy, Emre Yetim, Ahmet Tansu Taşanlar, Ege Kökenli, Irmak Ecem Aydemir

Bluff  Films 

 

Kendine özgü ilginç bir film... Bir binanın üst katlarından birinde, bir Cumartesi gecesi. 30’lu yaşlardaki Alper, eski lise arkadaşlarıyla geleneksel olarak toplanıp poker oynadıkları gecelerden birine hazırlanmaktadır. Kulaklarına takılı cihazdan gelen yüksek tondaki bir müzikle birlikte...

Ama gece sürprizlerle doludur. Öncelikle kapı karşı komşusu sigarasını evde değil de küçücük holde tüttürerek onu illet eder: sert ve suratsız bir adam. Karısı da işin içine girer ve bir mini-terör havası estirecek kadar sevimsiz davranır.

Ve konuklar birer-ikişer sökün eder. Ama onlarla birlikte dışarda olaylar başlamıştır. Açıkça belirtilmez, ama 2013 yılının  ünlü Gezi Parkı olaylarıdır bunlar...Ve coplu polisler kaçan gençlerin peşine düşmüştür.

Biz olaylara dışardan ve yukardan, kısa birkaç bakışla tanık oluruz. Çünkü filmin amacı o gecenin bir belgeselini yapmak değil, bir avuç insanın o süreçte yaşadıklarını ve olup biten üzerine fikirlerini sunmaktır. Yani hemen tümü bir dairede geçen, tiyatro estetikli bir kapalı mekan filmi; tipik bir ‘oda sineması’ örneği.

Odak noktası ev sahibi Alper’dir. Arkadaşlarının liseden beri ‘odun’ lakabıyla çağırdığı...O siyasete ve toplumsal olaylara uzaktan bakıp karışmamayı yeğleyen biridir. Bu yüzden, özellikle tam zıttındaki Altan’la çakışır durur.

Çünkü Altan, böyle bir gecede sokağa çıkıp polis tarafından kovalanan gençlere yardım etmek yerine evde kalmayı, hele poker oynayarak vakit geçirmeyi nefretle karşılar. 

Oysa Alper çok daha rahattır. Ona göre “böyle bir geccde evde kalıp kağıt oynamak, baskılara karşı koymak ve özgürlüğünü yaşamakla eşanlamlıdır!”. Ama sözlüsü gazeteci Defne de Altan’ın yanında yer alır. Diğerleri bu iki kutup arasında farklı yerlerde dururlar.

Bir ara Altan’ın pencereden ya da telefonuyla eve davet ettiklerinden iki kadın gösterici de içeri dalar. Sert davranışlı ve sonradan polis olduğunu sandıkları bir gençle birlikte...

Film çağımızda tüm ülkeleri sarsan siyasal çekişmelere ve sokak gösterilerine, aşırılıktan ve inatçı ideolojilerden uzak, rahat ve hoşgörülü bir bakış atmayı dener. Böylesi bir yaklaşımın da önemi ve hatta gerekliliği savunulabilir..

Yine de, en azından Cihangir denen semtte oturan genç insanlar, evet en azından onlar, Gezi karşısında böyle davranabilirler mi? Böyle mi davrandılar? Bu soruyu sormak da mümkün.

Ama elbette tek bir film çerçevesinde bu pekala olabilir. O kişilikte bir ‘poker ekibi’ bir araya gelip oyunla avunduğu gibi, hepsinin filmde de hissettirilen ev, aile, aşk sorunları da var olabilir.

Ve belki filmin asıl erdemi zaten budur. Bu yaşamsal sorunların sakinlik ve soğukkanlılık içinde tartışılabilmesi. Keşke bu kadarını bile yapabilsek.... Giderek sık sık, hatta en çok böylesini yapabilsek...

Film, türünün bizde pek az yapılagelen örneklerinden. Bu açıdan, ilgiye değer. Oyuncu seçimi ve yönetimi de gayet iyi. Sadece başta ve finalde duyulan son derece ekonomik bir müzik kullanımı da bence çok yerli-yerinde.  

Ama keşke sokağa biraz daha çok inilse veya çıkılsa....Ve kalabalık birkaç sahneyle, olayların önemi daha iyi verilebilseydi.

Ama sanırım yapım imkânları buna fırsat vermemiş. Yine de bu kesinlikle görmeye değer bir film...

Bu arada yazar- yönetmen Michael Önder hakkında birkaç bilgi kırıntısı. 1977 İngiltere doğumlu. Galatasaray ve Boğaziçi’nde felsefe mezunu. ABD’de sinema eğitimi görmüş, 12 yıl Londra’da sinemanın çeşitli alanlarında çalışmış. Kısa filmler, müzik videoları, reklamcılık yapmış. Ve işte ilk uzun filmi. Hoşgeldin, Michael!..

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"