AÇLIK OYUNLARI: ATEŞİ YAKALAMAK
(The Hunger Games: Catching Fire)
Yönetmen: Francis Lawrence
Senaryo: Simon Beaufoy, Michael Arndt
Görüntü: Jo Willems
Müzik: James Newton Howard
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Liam Hemsworth, Josh Hutcherson, Woody Harrelson, Donald Sutherland, Philip Seymour Hoffman, Elizabeth Banks, Stanley Tucci, Jack Quaid, Taylor St. Clair, Sandra Ellis Lafferty
Yapım: Amerikan filmi.
İlk Açlık Oyunları’nı (2012) ne kadar sevmiştik... Kadın yazar Susanne Collins’in hayalgücünden çıkma öykü, bilim-kurgunun ‘distopya’ denen ve tümüyle olumsuz, karanlık ve ürkünç bir gelecek vadeden türünün zirvesine oturacak gibiydi.
Öncelikle siyasal bir tabanı ve temeli vardı. Geleceği sadece büyük teknolojik değişimler ve görkemli mekanikleşmeler olarak değil, zamanımızın büyük hayali olan demokrasinin ve ona erişme umudunun giderek yok olduğu, dünyamızın tam bir diktatoryaya teslim olduğu bir çağ olarak anlatıyordu. Ve en azından ABD’nin yerini, 12 Bölge ve bir de Başkent’in oluşturduğu bir polis devletinin, PANEM’in aldığı bir yeni düzen görünümü sunuyordu.
Bu düzendeki kurumlaşma pek belli değildi. Sadece tepede her türlü yetkiye sahip başkan Snow vardı. Ve ülkenin her yanında görülen, üniformalı ve kimi zaman maskeli, silahlı, vurup öldürmeye hazır görkemli bir ordu ya da polis gücü. Halkın hem eğlendirilmesi, ama ayni zamanda korkutulması için, antik çağın ünlü Gladyatör döğüşlerinden esinlenen bir büyük oyun sistemi kurulmuştu. Yılda bir düzenlenen Açlık Oyunları’nda her bölgeden seçilen biri kadın ikişer kişi, aralarında ölümcül bir savaşıma girişiyor ve birbirlerini öldürüyorlardı. Sonunda sağ kazan bir kişi de kahraman ilan ediliyordu. Her yere yerleştirilmiş dev kameraların saptadığı döğüşler, yine her yerdeki dev ekranlarda gösteriliyor ve halk, bu zalim mücadeleyi heyecanla izliyordu.
İlk filmin tanıttığı bu dünyaya, bu devam filmi çok şey eklemiyor. Başkanın yanı başında, bu kez Plutarch Heavensbee adlı bir bilgin danışman vardır. Ve tam 75. yılını kutlayacak olan oyunlar, yine görkemli ve ölümcül bir şölen olarak başlar. İlk filmin kahramanları olan Katniss ve Peeta çifti, bu kez deneyim kazanmış olarak, sistemin oyununa alet olmanın vicdan azabını duyumsar ve halk için bir şeyler yapmaya çabalarlar. Ama bu mümkün müdür?
Film ilkinin atmosferini, teknik düzeyini ve temposunu sürdürüyor. Üstelik kimi sahnelerde daha ilginç özel efektlerle, daha çok şiddet ve dehşet duygusu yaratıyor.
Ama temel sorun şu: Arap Baharı’ndan Gezi Olayı’na tüm dünyada, buyurgan yönetimlere belli biçimlerde ve fırsatlarda patlayan bir direniş olayı var. Film bir bilim-kurgunun fantezi sınırları içinde bile olsa, buna yeterince değinmiyor. Değinse de sistemin altyapısını ve mekanizmasını açıklamıyor. Her şey sanki tepedeki iki yaşlı adamın muhabbetine ve anlamsız bir güç gösterisi yapan vurucu gücün zalimliğine dayandırılıyor.
Gerçi TV ile kurulan ilişki, akla Bertrand Tavernier’nin La Mort En Direct- Ölümü Beklerken, Kinji Fukasaku’nun Battle Royale, Peter Weir’in The Truman Show gib başyapıtları getirmiyor değil. Yine de film giderek dev bir bilgisayar oyununa dönüşüyor. Ve üstelik gerçek bir finale ulaşamıyor. Herhalde bu gelecek devam filmine bırakılmış!...
Yine de ilgiyle izlenen bir yapım. Jennifer Lawrence yine çok şeker, ama sanki biraz rol kesiyor!.. Donald Sutherland’dan yeni katılan Philip Seymour Hoffman’a, Woody Harrelson’dan Stanley Tucci’ye (ikisinin de perukları görmeye değer!) eskiler, yine görevlerini gayet iyi yerine getiriyorlar. Genç kızlarsa Liam Hemsworth’la Josh Hutcherson arasında seçim yapmakta zorlanacak!..