16 Ağustos 2015

Erdoğan'ın en çok sevip kullandığı kelimeyi biliyor musunuz?

Bakalım bu tuhaf durum nereye kadar ve nasıl devam edecek. Ve nasıl sonuçlanacak. Birlikte göreceğiz

    Bir kördüğüme takılıp kaldık ki, öteye gitmek imkansız denecek kadar zor. Böylesine büyük bir ülkenin, böylesine tarihin derinliklerinden süzülüp gelen bir toplumun,demokraside Batı’ya kıyasla geç kalmış olsa da neredeyse üç çeyrek yüzyıldır bu maceraya atılmış ve bu ideale gönül vermiş bir halkın bu duruma düşürülmesi, acaba kimi mutlu ediyor?

  Bütün bunların tek bir sorumlusu var: RTE. En son dün sevgili Hasan Cemal’in yazdığı yazıya ne ekleyeyim? Onun yapageldiklerini öylesine güzel ve ayrıntılı biçimde sıralamış ki...Olsa olsa kişisel birkaç gözlem eklenebilir.

  Önce bir soru: sizce RTE’nin en çok kullandığı kelime nedir? Son günlerde birkaç günlük şaşkınlık ve sessizlikten sonra yeniden hız kazanan beyanatlarını okuyorum da, hemen gözüme takılıyor: “bunlar”.

  Evet, RTE için Türkiye’nin büyük çoğunluğu artık bu sözcükle anlatılabilir: “bunlar”. Başka bilgiye gerek var mı? “Bunlar” ona biat etmişlerin, kimi zaman en saf biçimde korudukları o ilk dönemin ideallerine bağlılıkları, ama çokluk ona ve temsil ettiklerine midelerinden angaje oldukları için RTE amigoluğunu koruyanların dışında kalan herkestir.

    Yani son seçimin o % 60’a varan AKP karşıtları. Ve AKP’nin içinde bile, o dediğim temiz kalmış, idealist kalmış seçmenler.

  Yani “bunlar” elbette Gezi olaylarını en halisane duygularla, başta “üç beş ağacı korumak için” başlatan o gencecik ve temelde apolitik topluluklardır. Kısa zamanda onlara eklenen ve baskıya karşı direnen daha bilinçli bir büyük kitledir.

  “Bunlar” tüm o Gezi ve daha sonrasının tüm ülkeye yayılan özgürlük şehitleridir. Ki şimdilerde yine RTE’nin kendisine ve tek adamlığına zemin  hazırlamak için ülkeyi soktuğu iç savaşta hergün ölmektedirler: polisler, askerler, köylüler...“Bunlar” halkın bağrından gelen yeni isyancılardır: Havva ana’nın şahsında temsil ettiği...

  “Bunlar” artık tümüyle uyanmış ve nasıl aldatıldıklarını kavramış, eski “Yetmez, ama Evet” diyen ya da barış için kariyerlerini ve kişiliklerini ortaya koyan Akil Adam’lardır. Ki şimdi nasıl bir oyuna getirildiklerini acı acı farketmektedirler. “Bunlar” artık tüm aydınlar, tüm düşünenler, tüm sağduyu sahipleri, tüm gerçek özgürlük ve demokrasi aşıklarıdır.

  Ve sadece son birkaç günün konuşmalarına bakarsak, örneğin  “Bunlar anayasa sınırları nedir bilmezler”, “Bunlar söylediklerini ispat etmek zorundadırlar”, “Bunlar, küçük nefislerin esiri olanlar, bizim ilişkimizi anlayamazlar, tanımlayamazlar”, “Bunlar ‘Beştepe anayasal sınırlarına çekilmeli’ der dururlar”, “Bunların siyasetteki mazisiyle bizim siyasetteki mazimizi mukayese etmem”.

  Ve bu monolog sürer gider: “Bunlarla ilgili süratle kırmızı bülten çıkacaktır”, “Bunlar hep bana ‘tarafsız olacaksın’ derler. Ben tarafsız olmayacağım, milletimin tarafında olacağım”, Bunlar ne derse desin, biz bildiğimizi yaparız”....

  Ayrıca ‘bunlar’ elbette cemaattir, Ergenekon’dur: hem arkasındaki ‘paralel devlet’le, hem de uzun yıllara yayılan asker kurbanlarıyla...’Bunlar’ kuşkusuz ‘uluslararası lobi’dir, İsrail’dir, ‘affedersiniz Ermeni’lerdir...Tüm Kürtler’dir: seçimle 80 milletvekili çıkarmış HDP’nin de bu açıdan PKK’dan farkı yoktur!...

   Özetle ‘bunlar’ Erdoğan’ın karşısında varsaydığı tüm Türkiye’dir, neredeyse tüm dünyadır. Vehmin kıvamına, benmerkezciliğin derecesine bakar mısınız? 

   En sonuncu örneklerden  biri şu sözleridir: “Bunlar terorist ise, adi suçlar işlemişse, bunları oradaki tüm emniyet mensuplarına, adli görevlilere bildirecek olan sizlersiniz”. Bu lafları tam beşinci kez Saray’da topladığı muhtarlara konuşmasında söylediğini biliyorsunuz.

  Hayret ve dehşet içinde izlediğim bir konuşmaydı bu...Karşısında kendisini büyük bir edep ve huşu içinde dinleyen bir kalabalık (artık kolay bulamayacağı birşey!) bulan RTE, coşmuş vaziyette, muhtarları muhbirliğe davet ediyordu. 

    Hertürlü farklığın, her cinsten düşünce ve eylemin daha fiiliyata dökülmeden, kaynağında el konup önlenmesine yönelik bir polis devletinin harcına bir taş daha koyarak...

  Ve ayrıca yine muhtarlara pek sevinecekleri bir müjde veriyordu: Saray’ın bulunduğu eski AOÇ- Atatürk Orman Çiftliği’nin son kalan yeşil alanları da, Allah’a şükür, boş durmaktan kurtuluyordu: o bilmem kaç bin kişilik büyük cami bitiyor, bir kongre merkeziyle bir çok amaçlı salon da geliyordu. Hepsi -özenle altını çizdi-  Ankara halkının hizmetinde olarak....

  Ve böylece o ‘külliye’ tamamlanıyordu. Herhalde adı yakın zamanda Recep Tayyip Erdoğan külliyesi olacak...Çoğu Doğu’dan gelme muhtarların bu haber karşısındaki sevinçleri sanki ekrandan taşıyordu: ben hissettim!..

  Görüldüğü gibi, RTE’nin kendi gündemi, kendi sorunları, kendi mutluluk ve üzüntüleri, kendi ‘müjde’ anlayışı ve kendi ‘felaket anlayışı’ var. Çoğu zaman ülkenin gerçek gündemiyle, kitlelerin asıl kaygılarıyla pek buluşmayan...

  Bakalım bu tuhaf durum nereye kadar ve nasıl devam edecek. Ve nasıl sonuçlanacak. Birlikte göreceğiz...         

 

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"