Ayşen Gruda da o talihli takıma aitti. Yani 1960 sonları/70 başlarında Türk sinemasının popülerlik açısından zirveye çıktığı, Yeşilçam’ın biraz daha bilinçle daha iyi işler yaptığı. Tür sinemasının sınırları içinde kalınsa bile yine de kimi yenilikçi, cesur, farklı ve kalıcı işlerin imzalandığı bir dönemin oyuncuları.
Ve tam 1970 yılında Arzu Film’in başındaki yapımcı-yönetmen Ertem Eğilmez’in biraz öngörüsü, biraz da şansı sayesinde çoğu tiyatrodan gelen bir ekiple hâlâ bizi etkileyen filmler yapmaya başladığı bir dönem. Özellikle de komedi türünde. Öyle bir kadro ki kolay bulunmaz, asla unutulmaz ve yerleri doldurulmaz. Ya açıkça güldürü, ya da aşk ve duygu filmlerinin geri planına güldürü unsurunu ustalıkla yerleştiren o eşsiz yardımcı oyuncular kadrosu.
Benim talihli kuşağım onların bir bölümünü tiyatroda keşfetmişti. En çok da Sıraselviler’de büyük yazar ve tiyatro adamı Haldun Taner’in açtığı Devekuşu Kabare Tiyatrosu içinde... Aralarında Kemal Sunal, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ahmet Gülhan, Yılmaz Gruda ve de soyadını evlendiği Yılmaz’dan alan Ayşen Gruda olan... Onları kahkahalarla izlerken nasıl ülkenin sorunlarına dokunduklarını, siyasetle flört ettiklerini, orta oyunu geleneğimizden destek aldıklarını hatırlıyorum.
Eğilmez’in başarısı bu çok zengin kadroyu alıp her birini oya gibi işleyerek birer karaktere dönüştürmesiydi. Sadık Şendil’den Umur Bugay’a uzanan bir keskin kalemler grubunun da desteğiyle... Gruda’ya da içinden geldiği halk kesimine (babası bir tren makinistiydi) dönük, hafiften çılgın, aşırılığı tam bir denetim altında tutan kişiler payı düşmüştü... İlk Hababam Sınıfı filmleri, o unutulmaz ‘büyük aile’ güldürüleri: Tosun Paşa’dan Süt Kardeşler’e, Bizim Aile’den Aile Şerefi’ne, Neşeli Günler’den Gülen Gözler’e. Ve de özellikle Kemal Sunal filmlerinin değişmez oyunculuğu: Şaban Oğlu Şaban, İbo ile Gülşah; Çöpçüler Kıralı, Şark Bülbülü, Şendul Şaban vs.
Bu arada 1974’ten itibaren Türk halkının çok geç kavuştuğu TV olayından da yararlanacaktı: Bir TRT skecinde Domates Güzeli seçilmesi ona bu adı hep sürecek bir hoşluk olarak armağan edecekti. Sinemayı ta 2010’lara dek sürdürecek, dizileri de ihmal etmeyecekti.
Ve 75 yaşında menhus bir hastalık onu bizden alıp götürdü. Ve o ekipten hemen hiç kimse kalmadı. Boşuna demedik geçen gün: Aman, Metin Akpınar’a gözümüz gibi bakalım diye...