06 Temmuz 2018

Doğada bir nehir gibi akan film

Doğaya dönük filmleriyle tanınan yazar-yönetmen Nicolas Vanier, memleketi olan Sologne yöresini harika biçimde kullanmış

 

HAYAT OKULU     X  X  X  1/2
(L’Ecole Buissoniere/ The School of Life)

Yönetmen: Nicolas Vanier
Senaryo: Jerrome Tonnere, N. Vanier
Görüntü: Eric Guichard
Oyuncular: François Cluzet, Jean Scandel, François Berleand, Eric Elmosnino, Valerie Karsenti, Thomas Durand

Fransız filmi

 

 

Bir romandan uyarlanmış bu Fransız filmi sanki bize uzun zamandır görmediğimiz bir tarzın keyfini yeniden duyuruyor:  Sırtını tümüyle doğaya ve onun eşsiz güzelliklerine dayamış hafifçe ‘demode’ bir öyküyü rahatlıkla izleten bir dönem filmi.

Dönem 20’ler, tam olarak 1927 yılıdır. Paris’teki bir öksüzler yurduna gelen bir kadın, taşradaki bir şatonun hizmetkârı Celestine, müdürün ısrarıyla bu mutsuz ve kavgacı ergenler topluğunun en isyankar bireylerinden biri olan Paul’u alıp götürmeyi kabul eder. Ve birlikte trene binip Sologne yöresine gelirler.

Doğanın tüm bakirliğiyle hüküm sürdüğü yörede Celestine ve eşi, orman bekçisi Borel, Paul’u biraz ‘medenileştirmeye’ çalışırlar. Hemen yanı başlarındaki şatoda yörenin sahibi ve hakimi yaşlı Fresnaye kontu oturmaktadır: yalnız ve hasta olarak...

Bu arada yöre, hayvanları kaçak olarak avlayan ve tarım ürünlerine musallat olmuş yasadışı insanlarla doludur. Bunların peşine düşen Borel özellikle Totoche adlı birine takmıştır. Ve onu kaçakçıların en azılısı olarak görür.

Oysa Celestine kocasının tersine, adamın birçok özelliğini takdir eder. Onunla tanışan küçük Paul da kısa zamanda Totoche’un hayranı, neredeyse müridi olacaktır. Ama ayrıca Paul’u konta bağlayan bir sır da yavaş yavaş ortaya çıkacaktır.

Bu hikâye sonuç olarak günümüz sinemasının hızına, trüklerine ve özel efektlerine aykırı olarak, öylesine sakin biçimde gelişiyor ki... Bu yanıyla aksiyona, şiddete ve entrikaya alışmış bir seyirciyi tatmin etmeyebilir.

Ama bu bir nehir gibi ağır ağır, ama en doğal ve vazgeçirilemez biçimde akan film, sonuç olarak belki hepimize unutur gibi olduğumuz şeyleri hatırlatacak Bir zamanlar (tam olarak o barışçıl iki savaş-arası dönemde)  nasıl çok daha sakin ve doğaya yakın bir hayat sürdüğümüzü... Temel insancıl değerlere nasıl daha düşkün olduğumuzu...Büyümenin ve yetişmenin doğal bir çevrede nasıl daha kolay olduğunu.

Ve de hangi koşullarda olursa olsun, çocuklarınızın özgürlüğünü aşırı kısıtlamanın, aşka ve sevgiye karşı çıkmanın nasıl korkunç bir şey olduğunu...  

Doğaya dönük filmleriyle tanınan yazar-yönetmen Nicolas Vanier, memleketi olan Sologne yöresini harika biçimde kullanmış. Sanki derin Fransa’da tatile çıkmış gibi hissediyorsunuz!.

Totoche’da François Cluzet, Kont’da François Berleand, tüm deneyimlerini gösteriyorlar. Paul’da küçük Jean Scandel sinemaya harika bir adım atıyor. Celestine’de Valerie Karsenti’yi tanımaktan ise kendi adıma çok mutlu oldum.


YARIN: ANTİ-MAN VE WASP

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"