26 Nisan 2019

Doğa-insan ilişkilerine özgün ve cesur bir yaklaşım

"İsmi bile açıklama isteyen bir filmi hemen bir başyapıt ve herkese tavsiye edilecek bir film olarak görmek zor elbette…"

                            NEBULA     X  X  X  ½

                           (Dead Horse Nebula)

                 Yönetim ve senaryo: Tarık Aktaş
                Görüntü: Necmettin Akdeniz
                Müzik: Hayvanlar Alemi grubu
                Oyuncular:
Barış Mert Bilgi, Ali Yavuz Ilman, Ömer Bora, Serkan Aydın, Dilara Topuklular, Hasan Türker, Serkan Özsalgıncı, Mümin Süren

                Kurmaca Film-Hay Film yapımı

Kırsal kesim (Bursa yakınlarındaki Karacaoba köyü) çocuğu Hay, daha 7 yaşındayken kolay unutamayacağı bir manzarayla karşılaşır: Bir at ölmüştür ve cesedi yavaş yavaş kokmaktadır. Babası ve bir akrabasıyla birlikte izlediği ölü bedenin birden patlaması ve bağırsakların içinde yüzen minicik böceklerin ve hücrelerin görüntüsü, sanki bir korku filmi gibidir. Hay kadar bizim (yani seyircinin) de kolay unutamayacağı bir olay.

Zaman geçer. Yah artık bir delikanlıdır. Ama doğayla ilişkisi hep buna benzer görüntüler, temaslar ve deneyimlerle sürer. Örneğin bir kurban bayramında kendine düşen görevi yerine getiririp bir koyunu keserken, bıçakla kendi bacağını keser!...

Ayrıca bir avuç küçük çocuk denize girerken yaşanan boğulma olayı ya da  dev bir ağacın kesilmesi gibi kırsal kesim için gündelik (!) olaylar da Hay için müthiş etkileyici olmaya devam edecektir.

Tarık Aktaş’ın 2018 yılında Locarno film festivalinde (hiç yolum düşmemiş dünyanın belki tek ünlü festivali!) Gelecek Vaad  Eden Yönetmen ödülü aldığı film, aslında gerçekten ilgiye değer bir yapım. 73 dakikalık süresi içinde yalnızca bir genç insan portresi, bir yaşam biçimi ve bir doğa gözlemi yapmakla kalmıyor.

Bunun da ötesine geçip bizlere pastoral, giderek onu da aşıp biraz ‘panteist’ bir felsefeye erişen bir yapım sunuyor. Doğayı hem yücelten, hem de en ürkünç ve acımasız bir bakışla sunan film, sanki insan ruhunun maddeyle ve çevreyle olan ilişkisinin de özgün bir yorumunu içeriyor. Akıcı bir kameranın üzerinde dolaştığı doğayla insanın farklı açıdan görülmüş ilişkileri, sonuç olarak oldukça yeni ve yenileyici bir uslup yaratıyor.

Nebula, “tüm yıldızların doğum yeri olan bulutsular” anlamına geliyormuş... İsmi bile açıklama isteyen bir filmi hemen bir başyapıt ve herkese tavsiye edilecek bir film olarak görmek zor elbette…Böyle söylemek abartı olur. Çünkü film, uzunca anlattığım o ölmüş at sahnesindeki gibi seyri zor, yorumu ise daha da zor sahneler içeriyor. O tipik “sanat filmi” tanımlaması ve tartışması akla gelebilir: en olumsuz haliyle…

Ama ben, kendi adıma, bu cüretkar ama cesur serüvenden memnun ayrıldım. Olasılıkla kişisel anılardan da beslenen bu farklı macerayı, sonuç olarak sinema olayının sanat (yedinci sanat) olarak kalmak için muhtaç olduğu yenilemelerden biri olarak gördüm. İyi seçilmiş oyuncuları, Necmettin Akdeniz’in görüntüleri, az bilinen Hayvanlar Alemi grubunun müziği…Hepsi belli bir düzeye ulaşıyor.

Ve bu ayrıksı (istisnai) filmi has sinemaseverler için görülmesi gereken bir yapım haline getiriyor.

Not: Ankara festivalinin kapanışı için Ankara’dayım. Bugün öğleden sonra Yılmaz Güney’in biraz unutulmuş Düşman filmini sunacak, filmin öncesinde ve sonrasında son kitabım Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar’ı imzalayacağım: Büyülü Fener sinemalarında… Bekleriz.  

Yarın: SENİNLE BAŞIM DERTTE 

Yazarın Diğer Yazıları

ABD'deki hayali bir savaşın korkunçluğu tam şu günlere denk düşüyor

Dünyamızın savaş denen korkunç olaya sayısız ülkede esir düştüğü şugünlerde, bu film önemli bir eleştiri sayılabilir

Bir korku klasiğinin ilk günlerine dönüş

Bu türü sevenler ve özlemiş olanlar için iyi bir seyirlik sayılabilir

Hindu kültüründen gelen kendine özgü bir kitle filmi

Karşımızda gerçekten hayli değişik bir film var. Hem anlattıkları; hem anlatma biçimleriyle...