06 Şubat 2020

Deprem ve ötesi: Bir dostumun yaşadıkları

Ömrünü basına, gazeteciliğe adamış, bir tür kamu hizmeti göregelmiş o yaşta bir insan, kendisini sokakta buluveriyor

Çok, çok sevdiğim bir insan zor günler geçiriyor. Ve elimizden bir şey gelmiyor. Hiç olmazsa olup biteni kamuoyuna duyurmak görevimiz değil mi?

Gazeteci-fotoğrafçı Güngör Denizaşan’dan söz ediyorum. 1933 doğumlu olduğuna göre bugün 87 yaşında olan, yarım yüzyıldır Gazette 13 adını verdiği büyük boy, hep kuşe kağıda basılı, bol resim içeren ve temel özelliği nostalji olan o kendine özgü gazeteyi, yaklaşık iki ayda bir inat ve tutkuyla çıkaran adam...

Ki orada o kendine özgü mizahını, hayata bakışını, arşivlerinden çıkan malzemeyi kullanır. Bunca yıllık sosyete, kültür ve magazin fotoğrafçılığının ürünleri bir yerlerde durmaktadır: hemen tüm ünlü iş insanları, basın insanları, yıldızlar, özellikle de tiyatrocular...

Emektar gazeteci Güngör Denizaşan Talimhane'deki evinde

Ve Güngör hem arşivine dalınca çıkanları, hem de güncelliği kollayarak sayfalarını düzenler. Has adamları Ercan Erdal ve Naim’in katkılarıyla... Ve böylece ünlü ailelerin bireyleri, Koçlar, Eczacıbaşı’lar, Sabancılar; bir zamanların sosyete mensupları; politikacılar; sararıp solmuş eski starlar; gençlik halleriyle Gazette 13’ün sayfalarını süsler dururlar. Zamana meydan okurcasına...

Tek bir örnek vermem gerekirse, dört yıl önce hayata veda eden Mustafa Koç’un dev bir portresinin ve Türker İnanoğlu’nun en yakışıklı haliyle gözüktüğü bir resmin süslediği bir başsayfası olan son ve 506. sayısında, bu yılın ünlü Davos toplantısını anar Güngör... Ama bizzat katıldığı, kim bilir hangi yıldan kalma resimlerle: Turgut ve Semra Özal, Papadopulos, Şarık ve Leyla Tara, vs.

Bir zamanlar Davos'ta Şarık Tara ve ailesi
Gazette 13 son sayısı

Ayrıca yıllar boyu bana Cannes’da eşlik etmiş ve ünlülerle kişisel söyleşilerimde özel fotoğrafçım olmuştur. En çok da "Türk düşmanı" diye bilinen Ararat filmini sundukları Cannes 2002’de, yönetmen Atom Egoyan’la baş oyuncusu ünlü şarkıcı Charles Aznavour’la başbaşa söyleşilerimdeki katkısını hiç unutamam. O sayede bu polemiği Sabah gazetesinde başsayfadan ve birkaç gün boyunca verebilmiştik.

Cannes'da Aznavour ve Güngör'le

Ama artık yaşlandık. O da ben de Cannes’ı filan düşünmüyoruz; o işleri gençlere bıraktık. Ama kader onun yakasını bırakmadı ve onu bu yaşta evsiz kıldı. Taksim Talimhane’de, Abdülhak Hamit caddesindeki bir apartmanda biri büro, öbürü ev olan iki dairesini birden elinden aldılar. Bakınız, gazetesinin son sayısında bunu nasıl anlatıyor:

"Gazette 13, 52'nci yılına girerken

Deprem sigortası tam bir kara mizah

Hani bir deyim vardır; "Güleriz ağlanacak halimize." Bizimkine tam cuk oturmuş. Aynı binada bir daire, bir de iş yeri; Gazette 13 olarak deprem sigortası yapılmış ve yıllardır primleri zamanında ödenmiş.

26 Eylül’de deprem oluyor ve bina anında ilgililer tarafından mühürleniyor. Oturulamaz, hayati tehlike arzediyor diyerek... Gazetenin tüm arşivi; ev olarak kullanılan dairedekiler de dahil. Kaldık mı dımdızlak sokakta!.. 

Hemen sigorta şirketine müracaat ediyoruz. Bu kez de bina depremden dolayı mı hasar gördü diye rapor istiyorlar. Aman ne raporlar, türlü türlü... Sanki depremi biz yapmışız...  

Belediye oturulamaz diye rapor veriyor, sakıncalı buluyor. Sigorta şirketi bunu kabul etmiyor, oturulamaz denen bina için hasar ödemiyor. Kaldık mı beş parasız ortada... Eylül’den beri, neredeyse beş ay geçti. Sonuç sıfır. Bina depremden zarar görmedi diyorlar, Peki, oturulamaz raporunu kim verdi? Binayı neden mühürlediler? Ve kimseyi yaklaştırmıyorlar?

Olayı protesto için sehpa kurup kendimizi mi asalım? Tam bir kara mizah!.. Şimdi soruyorum sigorta şirketine: Sokakta kaldığımız bu beş ayın bize getirdiği zararın faturasını kim ödeyecek?"

Sayım’la onu ziyaret ettik

Evet, işte böyle. Ömrünü basına, gazeteciliğe adamış, bir tür kamu hizmeti göregelmiş o yaşta bir insan, kendisini sokakta buluveriyor. Bir dostunun yardımlarıyla (kim olduğunu söylemiyor) hemen o civarda aynı sokaktaki bir küçük daireye geçiyor, üç kat tırmanmayı göze alarak... Ve tüm arşivini oraya taşımayı deneyerek...

Biz yakın günlerde onu ziyaret ettik. Biz derken, dostum Sayım Çınar’ı kastediyorum. Güngör’ü tanımıyor ve merak ediyordu. Kalkıp gittik. Bize yıllara yayılan ve büyütülmüş resimlerini gösterdi. Sayım bunların sergilik olduğunu söyledi.

Denizaşan ve Sayım Çınar

Ve onun resimlerini çektik. O ünlü dürbün koleksiyonunun yanında, 1960’tan beri özenle biriktirdiği... O bile tek başına müzelik olan... Sevgili dostuma iyilikler diliyorum. Umarım bu belayı bir biçimde atlatır.

Güngör Denizaşan'la...

NOT: Daha önce det yazmıştım. Beyoğlu belediyesi kültür dairesinin önerisiyle önümüzdeki haftadan itibaren ayda bir yapacağım konuşmalarla, Türk sinemasının geçmişini anılarımla iç içe olarak anlatmaya başlıyorum. Sinema Tutkusu başlıklı söyleşilerimin ilki 6 Şubat Perşembe günü (bugün) saat 19.00 - 20.00 arasında olacak: Cihangir Caddesi, No 19’daki Cihangir Semt Konağı’nda (İspark otoparkı yanı). Her ayın ilk perşembe günü yapılacak ve ilke olarak yaz aylarına dek sürecek konuşmalara sinemaseverleri beklerim.

Bilgi için telefon: 0532 292 65 52. 

Yazarın Diğer Yazıları

Hıristiyanlık temeli üzerine bir gerilim

Immaculate'nin ilginç oyuncuları ve kimi kolay unutulmayacak birkaç sahnesi de var

Afyon'da müzik, dostluk ve siyaset günleri

Hepsi artık benim kolay unutulmaz anılarım arasında girdiler ve öyle kalacaklar

ABD'deki hayali bir savaşın korkunçluğu tam şu günlere denk düşüyor

Dünyamızın savaş denen korkunç olaya sayısız ülkede esir düştüğü şugünlerde, bu film önemli bir eleştiri sayılabilir