22 Kasım 2021

Çok eski bir dostu kaybetmek: Güngör Denizaşan

Güngör Denizaşan da gitti. Denizaşan'ın öylesine geniş bir yüreği, öylesine zengin bir mizah duygusu vardı ki... Teslim olmamak ne mümkün!

Evet, Güngör Denizaşan da gitti. 88 yaşındaydı, en az iki yıldır Parkinson hastalığıyla boğuşuyordu, son dönemde artık konuşamıyordu bile... Yine de bu alabildiğine kendine özgü dost insanın kaybına üzülmemek mümkün mü?

Güngör Denizaşan - Atilla Dorsay

Ben onu İstanbul’da uzun yıllar yaşadığı Talimhane’deki evinde çok ziyaret ettim. Ama bir o kadar da Cannes Festivali’nde karşılaştık. O bir yazardı. Ama magazin yazarı... Olsun. Bir fotoğrafçıydı. İyilerinden değil, ama ne önemi var? Dil filan bilmez, gerçek sanattan pek çakmazdı. Ama öylesine geniş bir yüreği, öylesine zengin bir mizah duygusu vardı ki... Teslim olmamak ne mümkün!


Aslında daha 17-18 yaşlarında o zamanlar ‘cemiyet hayatı’ denen magazin alanında başlamış, birçok ünlüyle içli-dışlı olmayı başarmıştı. 1967 yılında Gazette 13 adlı iki aylık gazetesini çıkarmaya başlamış, satışa sunulmayan ve sadece eşe-dosta dağıtılan, kuşe kâğıdına basılı bu büyük boy gazete/dergide, yıllar boyu geçmişten günümüze eski-yeni fotoğraflarıyla en ünlüler üzerine haberler, dedikodular ve kimi alanlarda –tiyatro, sinema, edebiyat- köşe yazıları yayınlamıştı. Örneğin Yaşar İlksavaş tiyatroda değişmez kalem dostuydu. Tam 507 sayı yayınlanan gazetenin manşetteki tanımlaması şöyleydi: "Güler yüzlü mizahi toplum gazetesi"

Bendeniz de bir noktadan itibaren ona sinema, özellikle de Cannes yazıları yazmıştım: 1985’lerden başlayarak... Arşivinden en eski bir fotoğrafı çıkarıp kimi ünlülerin olaylarını günümüzde olmuş gibi gösterip şakalar yapmak, her sayıda “Basınımızın Süper Starları” adıyla akla gelecek her alandaki isimlere puan vermek de en sevdiği işlerdendi.

Charles Aznavour - Güngör Denizaşan - Atilla Dorsay

 Ve özellikle Cannes anılarımız çoktur. Çünkü aramızda oluşan dostluk nedeniyle benim önemli söyleşilerime katılıp resim çekmeyi benimsemişti. Böylece örneğin Charles Aznavour veya Atom Egoyan gibi efsane adlarla o bitmeyen “Ermeni sorunu” üzerine ilgi çeken röportajlarımda hep vardı.  Dil bilmediği için Cannes’daki basın sorumlularınca küçümsenir, ama sonra o kuşe kâğıt dergideki devasa resimleri ve uzun yazıları gönderdiğinde şaşırıp ona teşekkür ederlerdi.

Yönetmen Atom Egoyan - Atilla Dorsay

 

Son dönemde başına birçok nahoş şey geldi. Talimhane’deki büro-eve  ‘depreme dayanıksız’ raporu’ verildi, ev boşaltıldı. O da biraz ötede bir başka kata kiracı olarak taşınmak zorunda kaldı. Yanında tek güvendiği yardımcısı Naim olduğu halde... En sevdiği şeylerden biri köpeği Tanti ise öbürü de yıllar boyu topladığı o dürbün koleksiyonuydu. Ve o zor günlerinde onu bir kuruluşa satıp biraz rahatlamak istemişti.  Ben de İstanbul Belediyesi kültür bölümüne başvurup ona destek rica ettim. Ve olumlu yanıt aldım. Ama İBB o zamanlar iki ayda bir değişen kadın kültür insanlarına sahip gözüküyordu. Ve hiçbir şey yapılmadı. O dürbünler hâlâ bir güvenli sığınak bekliyor!...

Sonraları, özellikle pandemi sonrasında görüşemez olduk. O aralar ben akrabalarıyla tanıştım; önce torunu Tan Mungan Denizaşan’ı tanıdım. Ki bir kız kardeşi de varmış. Sonra da annesini, yani Güngör’ün kızı Arın Denizaşan’ı.... Niye daha önce tanışmamıştık, hiç bilmiyorum. Ona en son ziyaretimiz bir süre önce oldu. Yanıma kitap eleştirmeni Sayın Çınar dostumu alıp gittim. O günlerde bile zor konuşuyor, ağır hareket diyordu. Ve eski enerjisinden eser yoktu. Tanti’yi ise çoktan yitirmişti.

Sonra uzunca bir zaman ona gidemedik. Günün birinde torunu aradı; hastanede olduğunu ve hastalığın ağır biçimde seyrettiğini söyledi. Ama şu hengâme günlerde yine kalkıp gitmeyi beceremedik. Ancak öyle bir şey oldu ki, bunu hiç unutamam. Tan Mungan aradı, dedesinin konuşamadığını, ama benim sesimi duymak istediğini söyledi. Ben de ahizeye olabildiğince yüksek sesle konuşarak ona selamlarımı yolladım. Tan Bey bana dedesinin yüzünde beliren gülümsemeyi anlattı. Ve benim yanaklarım ıslandı. Sanki o ağlatmak için yapılmış filmlerden birini izler gibi...

Ve sonra gitti. Kendi sağlık durumumuz yüzünden yine kalkıp karşı yakaya, cenazesine gidemedik. Bu eşsiz dosta selam ediyorum.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"