LEVİATHAN X X X X
Yönetmen: Andrey Zvyagintsev
Senaryo: Oleg Negin, A. Zvyagintsev
Görüntü: Mikhail Krichman
Oyuncular: Elena Lyadova, Vladimir Vdovichenkov, Roman Madyanov, Aleksey Serebryakov, Kristina Pakanna/ Rus filmi.
|
Andrey Zvyagintsev’den yine bir başyapıt. Gerçi bu kez bence mini-başyapıt düzeyinde. Ama bu, önemini ve özgünlüğünü çok da azaltmıyor.
Barents denizi kıyılarında bir küçük yerleşim. Ölü balinaların sahile vurduğu, doğanın güzel olmaktan çok vahşi gözüktüğü, hayatın binbir güçlükle ve büyük bir çabayla sürdürüldüğü bir mahrumiyet ve geri kalmışlık bölgesi.
Eski Sovyetler’in yerine Yeni Rusya vaadleriyle iktidara gelen kapitalist rejim, bu sisteme özgü tüm yolsuzluk ve sömürüyü de birlikte getirmiştir. Böylece güzel karısı Lilya, tek oğlu Roma ve bir avuç çalışanıyla birlikte yaşamını emeğiyle sürdürmeye çalışan Nikolai, yörenin alabildiğine yozlaşmış belediye başkanı ve adamlarının tehdidi altındadır: başkan yakınlarına peşkeş çekip ranta açmayı tasarladığı sahil kesimi için, onun hem yaşayıp hem çalıştığı tüm yapıları yerlebir etmek niyetindedir.
Nikolai, Moskova’dan kendisine yardıma gelen eski askerlik arkadaşı Dimitri’yle birlikte kendisini ve ailesini savunmaya çabalar. Ellerinde başkanın yolsuzluklarını saptayan bir dosya vardır. Ama aralarına giren kadın, çevrenin en güzel kadını ve Nikolai’nin tek büyük aşkı Lilya, tüm dengeleri altüst edecek ve siyasal temelli mücadeleyi de saptıracaktır.
Yönetmen yine görsel açıdan son derece zengin, şiir gibi işlenmiş bir sinemayla, insana dair temel sorunları karşımıza getiriyor. Bu kez politik bir boyut da ekleyerek: kapitalizmin içerdiği ve sanki kaçınılmaz gözüken para hırsı ve yozlaşma olayı. Ki şu dönemde, bizler de güzel ülkemizde bir benzerini yaşıyor değil miyiz?
Her gün bir başka doğa güzelliğinin ran için gözden çıkarılması, tarihin bıraktıklarının kazanç uğruna çiğnenmesi ve her boş alanın betona teslim edilmesi sürecini, en korkunç biçimiyle yaşamıyor muyuz?
Elbette o ülkede her şey bizde olduğu gibi değil. Örneğin her olumsuz olayda, şişe şişe tüketilen votkaya sığınma. Ya da, daha temellisi, kadına, hele aldatan kadına bakış. Bizde bir erkeğin hemen silahına sarılarak, can alarak çözümleyeceği sorunu, Rus erkekleri ne kadar yumuşak karşılayabiliyor!..
Ama acaba gerçekten öyle mi? Yoksa bu sadece bir görüntü mü? Ve aslında erkeğin kıskanç ve sahiplenici yapısı ve namus anlayışı, böylesine farklı ülkelerde bile ayni sonuçlara yol açabilir mi?
Özenle çekilmiş, doğaya geniş yer veren, çizgisel anlatımı içinde hayli sürpriz gelişmeler de saklayan ve bunları usta bir görsellikle sarmalayarak sunan bir film. Belki büyük ustanın Dönüş ya da Sürgün başyapıtları kadar etkileyici değil, ama yine de yeterince doyurucu.