17 Haziran 2015

Bahçeli, Meral Akşener ve ‘zenci olan beyaz ABD’li kadın’ üzerine...

Nasıl oluyor da Avrupa kökenli bir beyaz, zenci olmayı seçiyor? Bunu anlar ve çözerseniz...

Siyaset kazanı kaynıyor. Ve işleri tam bilmeden elini uzatanın canını iyice yakıyor. Koalisyon tahminleri öylesine karmaşık ögelere dayanıyor ve önümüzdeki günler öylesine sürprizlere gebe gözüküyor ki...Politika üzerine yazmak herzamankinden daha zor. Hele benim gibi amatörler için....

O nedenle, bu tartışmaların özüne inmeye değil, son günlerin biraz kıyıda-köşede kalan kimi olgularına değinen daha kişisel bir yazı yazmaya sıvandım. Bakalım becerebilecek miyim!...

 

Kendini zenci yapan Amerikalı Profesör

Rachel Dolezal

Öncelikle 14 Haziran’da dünya medyasının gündemine düşen bir olay. ABD’da Afro-American denen siyahilerin haklarını savunan NAACP adlı kuruluşun liderlerinden Profesör unvanlı Rachel Dolezal’ın, aslında yıllardır kendisini siyah gibi gösteren bir beyaz olduğu ortaya çıktı!...

Washington üniversitesinde Afrika araştırmaları alanında öğretim görevlisi olan Rachel, yakın zamanda siyahi bir adamı babası olarak tanıtmış. Oysa annesi Ruthanne Dolezal, tüm atalarının Çek, İsveçli ve Alman kökenli olduğunu, biraz da Amerikan yerlilerine uzandığını açıklamış.

Bir haber prorgramda da izledim. Son derece sempatik, kıvır kıvır saçlı Rachel, bu suçlama üzerine gözyaşlarına boğuldu, yanıt veremedi. Sonradan “Ne yapayım, kendimi siyah olarak görüyorum” demiş. 

Bakar mısınız? Bizim toplumda ‘beyaz Türk’ olmanın getirdiği avantajların çok daha fazlasına sahip değil mi, ABD’nin beyaz tenlileri? O dev ülkede ırkçılık hala giderilememiş bir büyük sorun, o bireyler için büyük dramlara yol açabilecek bir ırksal durum değil mi? Hala filmlerde de izleyip durduğumuz?

Nasıl oluyor da Avrupa kökenli bir beyaz, zenci olmayı seçiyor? O ırkın  hep uğrayageldıği tüm baskıları, ayrımcılık ve haksızlıkları, sanki şık bir giysi gibi üzerine geçiriveriyor? 

Bunu anlar ve çözerseniz, daha birçok şeyi de anlayıp çözebilirsiniz.. Örneğin bizde kimi toplumsal olaylarda “hepimiz Ermeni’yiz”, “hepimiz Hrant’ız” diye hiç de Ermeni olmadıkları halde sokağa çıkanları...Gay olmadıkları halde homofobi (gay düşmanlığı) durumuna karşı, onların yürüyüşlerinde yer alanları...

Ve de, Kürt olmadıkları halde son seçimlerde HDP’ye oy verenleri. Ki ben de öyle yaptım. Tüm bu eylemlerin ve bu seçimlerin, bir insanın etnik ve din temelli konumunun dışında, dünyaya bakışıyla, hak ve adalet kavramlarıyla olan kişisel angajmanlarıyla bağlantılı olduğu açık değil mi? Tüm bunların vicdan ve akıl denen ve Allah’ın ya da doğanın bize ihsan ettiği o yüce kavramlarla öylesine kopmaz bir ilişkisi var ki...

Ama birçoğumuzun ancak zaman zaman sırtladığı bu sorumluluğu, o Amerikalı kadın tüm yaşamı olarak sırtlamış. Ve zenciliği bir eldiven gibi beyaz derisinin üzerine geçirivermiş. Sırf onlara daha iyi bir yaşam sağlayabilmek, haklarını daha iyi savunabilmek için... Rachel Dolezal’a buradan içten bir selam yolluyorum.   

 

Meral Akşener olayı ve Bahçeli’nin ‘maço’ tepkisi

 

İkinci konum yine bir kadın. MHP’li milletvekili Meral Akşener. Akşener kamuoyunun iyi tanıdığı ve meclis kürsüsüsünde de başkanlık görevini gayet iyi yapmış bir siyasetçi. Yeniden meclis başkanı adayı olarak adı edildiğinde, sayın Bahçeli çok kızmış. Ve şöyle sözler etmiş: “MHP ‘de yalnız Akşener yok. Ondan daha değerli birçok milletvekilimiz var. Niçin hep ondan  bahsediliyor? Bu edepsizlik. Sanırım Akşener kaybetti. Ve üstü çizildi”.

Kusura bakmasın ama, sayın Bahçeli’nin bu sözlerini de kendi açımdan çok yanlış buluyorum. Akşener popülerse bu bir kusur mu? Bir siyasetçi için popüler olmak, önemli bir görev için rakipleri tarafından bile aday olarak görülüp gösterilmek memnuniyet verici birşey değil mi? Hem kendisi, hem partisi için?

O “birçok değerli MHP’li milletvekili”nden hangisi Akşener kadar tanınıp seviliyor? Elbette artık herkes için vazgeçilmez olan eşsiz- benzersiz Oktay Vural’ın dışında?    

Ben kendi adıma MHP’ye ve görüşlerine hiçbir zaman sempati duymuş bir vatandaş değilim. Ama hep saygı duydum. Ve yakın zamanda Türk siyaset hayatındaki işlevine hayranlıkla yaklaştım.

MHP’nin şu kargaşa döneminde de çok önemli bir rol oynayacağını biliyorum. Yeter ki ‘kırmızı çizgi’lerini çok abartmasın, koalisyonun özveri ve taviz demek olduğunu da aklından çıkarmasın. Ayrıca ‘çözüm süreci’nin artık büyük önem taşıdığını, girilmiş bu yoldan dönmenin Türkiye’ye çok şey kaybettireceğini da lütfen algılasın. AKP’nin bu zor sürece ülkeye getireceği hayırdan çok kendi kısır politikaları için giriştiği açığa çıktı. Şimdi görev diğer partilerin, bu bence onurlu ve yaşamsal süreci daha akılcı bir siyasetle devam etirmeleri.

Ama yine Akşener meselesine dönersek..Şu eleştiriyi getirmeden bu konuyu kapatamam. Bence Bahçeli’nin o malum sözleri, siyasetin dışında tipik bir Türk erkeği kafasını da dışavuruyor. Kadını zihninin gerisinde hep küçümseyen, hep erkeğin gerisinde gören, yüzyılların yarattığı bir ataerkil, argo deyimiyle maço bakışı.

Tüm saygıma karşın, bu eleştiriyi dile getirmeyi kendi aydın namusumun ve özsaygımın gereği olarak görüyor ve öyle yapıyorum. 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Popüler bir Marvel serisinin sonuncu filmi

Venom: Son Dans filminde aile, üstün zekâ canavarları yener. Böylece filmin bu bölümleri biraz komediye kayar. Kara komedi de denilebilecek...

Atamızın biraz gölgede kalmış bir yanını keşfetmek

Ertan Saban belki Mustafa Kemal’i en iyi canlandıran oyuncumuz olmayabilir. Ama ona öylesine bir canlılık, öylesine bir ‘halkın içinden olma’ özelliği getirir ki... Helal olsun!.. Sanki Ata’mızı bizlere farklı bir boyutla, daha da sevdirir

En görkemli ve etkili aşk filmlerinden biri

İki baş oyuncusu, Andrew Garfield ve Florence Pugh inanılması zor bir başarıyla bu görkemli melodramı sırtlanmışlar. Garfield ayni fiziğiyle son derece etkileyici olurken, Pugh bir kadın için zor biçimde, fiziğini ve özellikle yüzünü öylesine değişimlere açıyor ki…

"
"