KENT KOVBOYU
X X X ½
Yönetmen: Ricky Staub Senaryo: Ricky Staub, Dan Walser Görüntü: Minka Farthing Kohl Müzik: Kevin Matley Oyuncular: İdris Elba, Caleb McLaughlin, Lorraine Toussaint, Jharrel Jerome, Method Man, İvannah Mercedes, Jamil Prattis, Michael Ta'bon, Byron Bowers, Dominic Jackson
Amerikan-Netflix yapımı, 2021.
|
Western türü ağırlığını sürdürüyor. Yakın zamanda yazdığım ve 4 dalda Oscar adayı olan Dünyanın Haberi filminden sonra, yine bence çok ilginç bir film daha... Neflix'te gösterilen film bu kez çağdaş bir öykü anlatsa da, klasik western temalarına dayalı. Ama bunları alıp gayet modern bir sosla sunduğu da yadsınamaz bir gerçek...
Film bugünün Philadelphia'sında geçiyor. Ve ana kahramanları siyahiler. (Ki artık bu da günümüz sinemasının ve de TV dizilerinin klasik olmaya başlamış bir özelliği.)
Siyahi bir kadın, genç bir çocuğu arabasıyla getirip yoksul gözüken bir mahalleye bırakıyor. Çocuk arkasından "Beni bırakma" feryadıyla koşup dursa da... Burası Philadelphia'nın kuzeyindeki Fletcher Street Ahırları yöresidir, kentin çok eski bir köşesi. Çocuk 15 yaşındaki Cole'dur ve orada babası yaşamaktadır. Detroit'den gelen annenin amacı da onun artık babasıyla tanışıp yaşamasıdır.
Atları tehdit eden imarcılar
Ama baba Harp öylesine katılaşmış ve acılaşmış biridir ki...Tüm hayatı düş kırıklıklarıyla geçmiş ezik bir adam... Ve Cole'un ona sığınmaya hiç niyeti yoktur. Bu arada Smush adlı bir yeğeni ve birkaç serseriyle daha tanışır. Ve de olgun, aklı başında birkaç kadınla...
Böylece yörenin sorunları ortaya çıkmaya başlar. O ahırlar ve içlerindeki soylu atlar bir büyük tehdit altındadır. O arsalara göz dikmiş olan, filmde dendiği gibi 'imarcılar', oraları boşaltıp bina dikme hevesindedir. Dünyamızın her yerinde olduğu gibi!..
Ama halk buna yanaşmaz. Onlar buraların 'siyahi kovboylarıdır'. Western tarihinin pek bilmediği... Ve o güzel atları her şeyden çok severler. Nitekim Cole ilgisiz babasına "O atları benden çok seviyorsun" diye bağırırken, biri de şöyle der: "Biz siyahiler atlara hükmedilemeyeceğini biliriz. Atlar özgür olmalı ve öyle kalmalıdır."
Birlikte John Coltrane dinlemek
Bu aslında tarihsel genlerine uyan bir kitledir. Onca yoksulluk içinde toplanır, içer, blues'lar söyler, dans ederler; tüm siyahiler gibi... Ve bir atı tımar etmeyi en güzel bir spor sayarlar. Hele bu Harp'ın ahırındaki o emsalsiz beyaz at Boo olursa... Ve ata binmeyi bilmeyen Cole, ileriki günlerde o soylu hayvana binip ona hükmetmek bir yana, üzerinde ayaklarıyla durmayı bile becerecektir!..
Bu arada baba-oğulun ilişkileri de düzelir. Çünkü Harp'ın buzları giderek erir. Ve oğluna bir albüm dinletir; ünlü caz müzisyeni, saksafon ustası John Coltrane'i... Onu öylesine sevmiştir ki, adını oğluna vermiştir. Evet, çünkü Cole, Coltrane'in kısaltılmışından başka bir şey değildir. O yine babaya göre "Babasız bir yere gelmiş en büyük adamdır!" Ve birlikte oturup John Coltrane dinlerler!..
Bir baba-oğul hikâyesi
Görüldüğü gibi filmde iki ana tema var. Biri bir baba-oğul ilişkisi, ki finalde annenin de katılmasıyla bu tam bir aile hikâyesine dönüşecektir. Ve filme melankolisini veren de bu temadır. Babanın itirafı, Cole'un ilk öpücüğü gibi sahneler bu hüzne hizmet ederler.
Ama asıl ana tema Amerikan toplumu üzerine getirdiği gözlemlerdir. Kırsalın klasik yaşam biçimi ve bunun değerleriyle, modern çağın, kentleşmenin ve kapitalistleşmenin çatışmasıdır bu... Aynı zamanda, atlara ve ahırlara da adanmış bir film. Öylesine ki, izlerken bana şu günlerin bizdeki o 'atlar ve faytonlar' sorununu ve sırra kadem basan onca atı hatırlattı!..
Yörenin gerçek insanları
Ve sonunda koca inşaat makinaları ve vinçler gelir. Her şeyi yerle bir etmeye kararlı olarak... Ama halk ayaktadır ve değerlerini korumaya kararlıdır. Şöyle diyerek: "Ev ve ahır sadece bir mekan değildir. Bir ailedir o. Bizi kovboy yapan da budur!"
Tüm bunlardan dolayı bu film bana çok dokundu. Gerçi hiç ata binmiş değilsem de!.. Baba ve oğulu oynayan İdris Elba - Caleb McLaughlin ikilisi çok çok iyi. Diğer oyuncuların önemli bir bölümününse yörenin gerçek insanları olduğunu öğrenmek şaşırtıcı. Hemen tüm kadınlar, hem de başta Method Man olmak üzere birkaç erkek. Bu da filme bir belgesel niteliği ekliyor olmalı.