29 Kasım 2013

‘Aşktan da üstün’ bir şey

Tamam Mı? tipik bir Çağan Irmak filmi mi? Yoğun duygusallığıyla, evet, Ayrıca ona özgü motifler de var, hem de bol bol. Öncelike baba-oğul ilişkisi, hem de iki ayrı kişilik için, son derece önemli.

\

\

 

TAMAM MIYIZ? 

Yönetim ve senaryo: Çağan Irmak

Görüntü: Gökhan Tiryaki

Müzik: Aytekin Ataş

Oyuncular: Deniz Celiloğlu, Aras Bulut İynemli, Gürkan Uygun, Sumru Yavrucuk, Zühal Gencer Erkaya, Aslı Enver

Yapım: Tims Productions

 

Tamam mıyız? tipik bir Çağan Irmak filmi mi? Yoğun duygusallığıyla, evet, Ayrıca ona özgü motifler de var, hem de bol bol. Öncelikle baba-oğul ilişkisi, hem de iki ayrı kişilik için, son derece önemli. Yaşamın yolunu değiştirecek, hatta çizecek kadar önemli. Bu açıdan elbette Babam ve Oğlum’u düşünmemek olanaksız.

Ayrıca erkek kahraman Temmuz, biraz da olsa Issız Adam’ı hatırlatıyor. Kadınlarla, hayatla, toplumuyla ilişki kurmakta zorlanan, marjinal bir ‘artist’ kimliğiyle zengin ailesinden uzak başıboş bir yaşam süren Temmuz, o filmin Alper’inden uzak değil.

Ayrıca filmin yüreğinde elbette bir aşk var. Ama işte, orada duralım... Bu öyle bir aşk öyküsü ki, ne anlatılabilir, ne de tanımlanabilir. Bu tariflere, klasmanlara, kategorilere sığmayan, ucu tümüyle açık ve çok uzaklara uzanan (ve hayat kadar ölüme erişme şansı da taşıyan) aşk hikayesini anlatmak imkansız, görmek gerekir. İşte filmin asıl önemi bence burada yatıyor.

Babasıyla tam bir nefret ilişkisi yaşayan, annesininse koruyucu kanatları altına aldığı (ne de olsa anne başkadır!) Temmuz’un düşleriyle açılır film... Bu düşlerde melek yüzlü genç bir delikanlı onu yardıma çağırmakta, kurtuluşunu ona bağlamaktadır. Bir-iki-üç rüya... Sonra bir gün inanılmaz bir şey görür: o çocuk, bir tekerlekli sandalyede oturan, iki kolu ve iki bacağı olmayan bir sakattır. Ve yaşlı bir kadın (annesi) onun başyardımcısıdır. Ne yapıp edip ‘rüyalarındaki çocuk’la tanışmak ister, tanışır da: sosyal yardım kurumu görevlisi kılığına bürünerek...

Ve hayretle öğrenir ki, çocuk da onu rüyalarında görmüş değil midir? Zaman içinde ondan istediği yardım da ortaya çıkar: kendisini öldürmesi....’Bir kızı kollarına bile alamadan’ yaşamaya değer mi bu hayat? Ama sakatlığı, intiharı bile engellemektedir. Ve tek çare, Temmuz’un yardımıdır.

Fantastik dokunuşlar da içeren (özellikle rüyaların kökeni konusunda) bu tuhaf hikaye, bir aralar bir tür Yağmur Adam’a da dönüşmüyor değil. Ama giderek anlaşılıyor ki, oradaki kardeşliğin yerini burada başka ve çok daha karmaşık duygular almaktadır. Tüm o karmaşık  yapı içinde, buna bir tür aşk demek hiç yanlış olmaz.. Ama belki ‘aşktan da üstün’ birşey. Bir insanın ‘ruh ikizini’ bulması. Ve onu hayatına katma mücadelesi.

Çağan Irmak’ın hayalgücünden çıkan bu irkiltici derecede tuhaf öykü, yine onun sinemasıyla hayat buluyor. Irmak hikayenin melodramatik yapısını hiç bozmuyor, tersine sürekli besliyor, zenginleştiriyor: müziğiyle, oyuncuların seçimi ve yönetimiyle, kurgusuyla...Has melodramlarda hep olduğu gibi, kötüler sapına dek kötü: Özellikle babalar (hele İhsan’ınki) ve de o ‘muhbir’ ve gay çocuk gibi...İhsan’ın hayatta en büyük düşünün çok ünlü bir filmin ünlü sahnesi olması da bu açıdan kitleye (popülerliğe) verilmiş bir taviz sayılabilir.

Ama ne gam!.. Herşey tıkır tıkır yürüyor. Son derece iyi bir ambalaja sahip film (İstanbul, özellikle -Issız Adam’daki gibi) Galata dekoru, zengin evinin konforu, çağdaş normlara uygun hızlıca bir kurgu, vs.), oyuncularıyla da sivriliyor. Özellikle anneler: gerek Sumru Yavrucuk, gerekse Zühal Gencer Erkaya, birinci sınıf oyunlar veriyorlar.

Ama asıl iş, o ‘tuhaf aşk’ın kahramanlarında...Deniz Celiloğlu, komik nüanslar da taşıyan bohem heykeltraş Temmuz’da birinci sınıf bir iş çıkarıyor. İhsan’da ise genç oyuncu Aras Bulut İynemli olağanüstü. O tertemiz yüzünde yarattığı ifade zenginliği kadar, zor bir role böylesine asılması şaşırtıcı.

Kendi adıma, ne Öyle Bir Geçer Zaman dizisini, ne de Mahmut ile Meryem filmini izlememiş saf ve bakir seyirci gözüyle (bu deyişi sevgili Güngör Uras’tan borç aldım, affola!) ben çok etkilendim. Ve ona sinemaya hoş geldin diyorum. Belki yeni bir Kıvanç Tatlıtuğ olarak...

Keşke müzik biraz daha ekonomik kullanılabilseydi. Özellikle final bölümünde, kuleye çıkıştaki o son derece ilginç diyalogları yutma pahasına yüksek olmasaydı... Yine de, zekadan çok duygusallıkla kavranabilecek bu güzel filmi tavsiye ederim. Elbette yeterince duygusal olan ve gerçek bir aşk öyküsünü yapay olanından ayırt edebilenlere... Şu aşk filmleri bolluğunda, buna gerçekten ihtiyacımız var..  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"