Evet, yeni bir festival başlıyor. 32 yıldır İstanbul’un ve bir ölçüde Türkiye’nin kültür hayatnı etkileyen, hem dünya sinemasını -sonradan gösterime çıkan filmlerle birlikte- tüm ülkede izlememizi sağlayan, hem de Türk sinemasını dışarı açan bu büyük etkinlik, bir kez daha 12 gün boyunca biz sinemaseverleri tutsak alacak.
Bakalım, bu yıl ilk kez bir internet sitesinde sunacağım genel bakışta hangi filmleri öne çıkaracak ve sonunda nasıl bir liste sunacağız...
Altın Lale’deki 12 film
Altın Lale için yarışacak 12 filmin içinde, ABD’den geçen yılın Altın Lale’sini alan Ne Yaptın Richard?’ın yönetmeni Lenny Abrahamson’dan müzik temalı Frank var. İngiliz filmi Dünyada 20.00 Gün ise ünlü müzisyen Nick Cave’in 24 saatini anlatıyor. İngiltere’den gelen bir diğer film, John Curran’ın Avustralya’lı yazar Robyn Davidson’un izlerini sürdüğü edebi lezzetteki Çöldeki İzler.
Fransa’dan gelen Guillaume Gallienne imzalı Ben, Kendim ve Annem, son Cesar ödüllerinde en iyi film ve erkek oyuncu dahil tam beş ödül aldı. Ve eşcinsel bir gencin ailesiyle ilişkileri üzerine..Yine Fransa’dan Violette, Martin Provost’un yönetimiyle babasız kadın yazar Violette’in yaşamı ve 60’larda ülkesinde ilk kez kadın cinselliği, kürtaj gibi konuları deşmesi üzerine..
İtalya’dan deneyimli kadın yönetmen Daniele Luchetti son filmi Mutlu Yıllarımız’da, 70’lerde ailesini anlatıyor...Kişilikli bir sineması olan küçük İzlanda’dan Ragnar Bragason imzalı Metalci, yönetmenin deyişiyle ‘bir kız, heavy metal müzik ve inekler üzerine’...İsveç’den Anna Odell’in ödüllü Buluşma’sı, bir mezuniyet günündeki kargaşayı belgesel/ dram karışımı özel bir kıvamla veriyor...Norveç’ten Eskil Vogt yine ödüllü Körlük’de görme yetisini kaybeden bir yazarın dünyasına eğiliyor...Polonya ise Krauze çiftinin yazıp yönettiği ve hayli ödül toplamış Taş Bebek’de, ülkedeki Roman azınlıktan yetişen ünlü şair Bronislawa Wajs’ın trajik kaderini sunuyor.
Kanada’dan ödüllü Xavier Dolan’ın son filmi Tom Çiftlikte, Hitchcock’vari bir gerilim sunuyor. Hayranları kaçırmasın!...Yine Kanada’dan gelen Üçleme’de festivalin gediklilerinden Robert Lepage, üç ilginç karakterin yalnızlık, bellek, delilik vb. temalarda buluşan kaderlerini işliyor.
Sinemada İnsan Hakları
Bu geleneksel bölümde, Mısır’dan gelen Abdel Abdalla imzalı Çul- Çaput, Tahrir meydanındaki gösterilerden yola çıkıyor...Türk-Alman ortaklığıyla Maria Binder’in çektiğiTransX Istanbul, transseksüel Ebru K üzerine... Aşkım Beni Deniz Kıyısında Bekler, yıllar sonra ülkesine dönen Filistinli yönetmen Mais Darwazar’ın izlenimleri...
Belçika filmi Adalet Peşinde, Flaman yöresinde bir adli olaydan yola çıkan bir hukuk ve mahkeme filmi...Artık tanınan Bosnalı kadın yönetmen Jasmina Zbaniç, Sesini Duyuramayanlar İçin’de savaşın yıllar sonra bile süren etkisini ele alıyor...Estonyalı Zaza Urushadze, hayli ödüller toplamış Mandalina Bahçesi’nde 90’lardaki Gürcü- Abhaz savaşının Estonya köylerindeki yıkıcı etkilerini işliyor...
Kamboçyalı Rithy Panh, Oscar adayı olmuş Eksik Resim’de yarı-belgesel bir filmle Kızıl Kmer rejimini suçluyor... Danimarkalı Andreas Johnsen’in Düzmece Dava’sı ise Çin’de yetkililerin sanatçı Al Wewei’yi susturrma çabaları üzerine bir belgesel... Latin Amerika’dan Guatemala filmi Sessizlerin Sesi, New York’a gelip bir çetenin eline düşen gençleri anlatıyor...Meksika filmi Altın Kafes de benzer temalara değinen bol ödüllü bir film...
Türkiye sineması 2013- 2014
Yarışmalı bölümde 10 film var. Reha Erdem’in Şarkı Söyleyen Kadınlar, Ozan Açıktan’ın Silsile filmlerini izledik. Yeniler arasında bana en çok heyecan verenler Tayfun Pirselimoğlu’nun Ben O Değilim, Kazım Öz’ün Bir Varmış Bir Yokmuş, Hüseyin Karabey’in Sesime Gel, Levent Semerci’nin Ayhan Hanım ve elbette Onur Ünlü’nün İtirazım Var filmleri..Bir de yeni-yepyeni yönetmenler var. Onları da keşfedeceğiz: Kenan Korkmaz’ınGittiler ‘Sair ve Meçhul’, Melisa Önel’in Kumun Tadı, Esra Saydam- Nisan Dağ’ın Deniz Seviyesi meraklılarını bekliyor. Yarışma-dışı olarak Antalya’nın adı edilmiş, hatta ödül almış üç filmi, Cennetten Kovulmak, Kusursuzlarve Uzun Yol, ayrıca da Daire ve Şiirin Tadı var.
Yeni Türkiye sineması ise adlarını ilk kez duyduğumuz yepyeni yönetmenlerin bir avuç filmiyle temsil edilecek:Körler- Jaluziler İçin, Sivil, Şafakla Dönenler, Asasız Musa, Buna Değer, Nergis Hanım, Ana...Hepsine iyi şanslar. Ayrıca belgeseller ve de kısalar var. Ki onları artık meraklılarına bırakıyorum.
Bir de her yıl olduğu gibi Türk Klasikleri- Yeniden bölümü. Ve orada, Groupama’nın katkısıyla Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi tarafından onarılmış olan Yavuz Turgul’un Muhsin Bey klasiği. Yeniden keşfetmeye değer...
Akbank galaları
Festivalin ana sponsoru AKBANK’ın artık geleneksel galalarında en ‘cazip’ gözüken filmlerden bir seçme yeralıyor. Bu yılın dokuz filmi şöyle:
Wes Anderson’un açılışını yaptığı Berlin festivalinde büyük sükse yapan ve Orta Avrupa’da bir otelin öyküsünü anlatan bol yıldızlı Büyük Budapeşte Oteli...Yine ABD’den eski usta Fred Schepisi’nin Clive Owen ve Juliette Binoche’lu dönüş filmi Sözcükler ve Resimler...İngiltere’den yönetmenliğe geçen oyuncu Ralph Fiennes’in Charles Dickens’in büyük aşkı üzerine edebi soslu denemesi Görünmeyen Kadın...İngiltere’den usta Stephen Frears’in festivali açacak olan ve tam bir Judi Dench gösterisi sergileyen beğenilmiş Philomenia- Umudun Peşinde’si.
Fransa’dan hınzır filmlerin ustası Cedric Klapsich imzalı, seksi-romantik ve New York dekorlu Aşk Bulmacası...Fransa- Polonya’dan dahi Roman Polanski’nin bir oyunu uyarlarken müthiş bir sinema duygusu vermeyi başardığı Kürklü Venüs...Almanya’dan Brian Percival’in çok satan bir soykırım romanından uyarladığı ve bizi yeniden Geoffrey Rush’la buluşturacak olan Kitap Hırsızı...
Kanada’dan Denis Villeneuve’ün İspanyol yazar Jose Saramago’dan uyarladığı ve Jake Gyllenhaal’ın iki ikişiyi birden canlandırdığı sürprizli Düşman’ı... Ve Denis Villeneuve’ün bu kez ABD’de çektiği, bir polisiye öyküden çok kişisel bir yapım çıkaran Hugh Jackman, Jake Gyllenhaal ve Maria Bello’lu Tutsak filmi...
Ustalar
Yine geleneksel “Ustalar” bölümü, ‘yıllara meydan okuyan’ bir avuç sinemacıya adamış. Örneğin İngiliz ustası Terry Giliam, Sıfır Teorisi’nde, Londralı dahi bir bilgisayarcının öyküsünü anlatıyor...Kanada’dan gelen Şeytan Düğümü’nde Atom Egoyan, üç çocuğun vahşice öldürülmesiyle başlayan bir adli olayın hukuk serüvenini işliyor. Kendine özgü bir gerilim yaratarak...
Fransa’dan Bertrand Tavernier, son filmi Dışişleri’nde komediye yaklaşarak, bakanlıkta dönen olayları anlatıyor. Filmi ülkesinde çok iyi eleştiriler aldı. Yaratıcı, deneyci ve romantik Fransız Philippe Garrell, Kıskançlık’ta iki aşk arasında bocalayan bir adamın hikayesini küçük kızının bakışıyla veriyor. Doksan yaşının eşiğindeki belgeci Claude Lanzmann ise dört saate yakın Son Hain’le yine Yahudi soykırımı dönemine dönüyor.
İtalya’dan Ettore Scola, Scola Fellini’yi Anlatıyor filminde eski dostu Fellini’yi anıyor. Ayni zamanda ülkesinin bir dönemini ve ünlü Cinecitta stüdyolarının tarihini de anlatarak...Alman Volker Schlondorff ise Diplomasi filminde 1944 yılına dönüyor ve Hitler’in emrine rağmen Paris’in nasıl yakılmakan kurtulduğunu hikaye ediyor.
Polonya’dan yine doksanına yaklaşmış Andrzej Wajda’nınWalesa filmi, bu ulusal kahramanın öyküsünü anlatıyor. Festivalin bize tanıttığı diğer Polonyalı Lech MajewskiKöpeklerin Tarlası’nda gerçek hayatla düşleri harman eden bir şairin öyküsüne sıvanmış... Danimarkalı Lars Von Trier ise bizde gösterilmeden ün yapan Nymphomaniac- İtiraf adlı iki bölümlük filminde, perdede cinselliğin ve de sabrımızın sınırlarını zorluyor. Ve ilk bölümde yarattığı etkiyi ikinci bölümle ziyan ediyor!...
Dünya Festivallerinden
Bu bölüm geleneksel olarak festivalin en geniş ve en çekici bölümlerinin başında gelir. İşte çeşitli festivallerde çok beğenilip ödüller almış yirmi filme bir bakış..
Fransa’dan Pierre Salvatori imzalı Avludaki Fısıltılar, büyük diva Catherine Deneuve’e adanmış bir acı komedi...Nükleer Santral, Rebecca Zlotowski’nin Avusturya’da kapatılmış gerçek bir santralin içinde çektiği ‘radyoaktif bir aşk üçgeni’... Yine Fransa’dan Faslı yönetmen Hicham Ayouch’in Baş Belası filmi, 13 yaşında bir oğlanın hayatı tanıma öyküsü...
ABD’den Alexandre Rockwell imzalı Minik Ayaklar, bu ilginç yönetmenin bu kez çocukların dünyasına eğildiği yeni filmi...İngiliz David MacKenzie imzalı Yüksek Risk, bir baba-oğulun merkezinde olduğu şaşırtıcı bir hapishane öyküsü....İrlandalı John Michael McDonagh imzalı İnfaz ise, garip bir tehdit alan bir rahibin öyküsü üzerine dinsel soslu bir gerilim denemesi...
İngiltere- İtalya ortak-yapımı olan Uberto Pasolini imzalı Durgun Hayat, ölen kimsesizlerin cenazelerini düzenleyen bir adamın öyküsü üzerine farklı ve hüzünlü bir film...İngiltere’de ün yapan Polonyalı usta Pawel Pawlikowski, ilk kez asıl ülkesine dönerek çektiği son filmi İda’da 1960’larda geçen bir hikaye aracılığıyla soykırımın izlerini sürüyor. Bol ödüllü bir film...
Portekizli Miguel Gomes, son dönemde büyük ilgi görüp ödüller alan çarpıcı kısa filmlerininden dördünün birlikte gösterimiyle tanıtılıyor: Kefaret, Noel Hediyeleri, Bu Aradave Tüm Varlıkların İlahisi....Avrupa’nın öbür ucunda, Norveç’te çekilmiş Erik Skjoldbjaerg imzalı Öncü ise Kuzey Denizi petrol rezervlerinde geçen çarpıcı bir gerilim.
Komşulardan gelen filmler
Romanya’dan gelen, festivalin gediklilerinden Cristi Puiu imzalı 3 Oyunculuk Ezgersizi, oyunculuk derslerini film çekerek veren bir öğretmenin öyküsü. Tiyatro, sinema ve edebiyat tutkunları için... Yunanistan ise Yorgos Tsemberopoulos imzalı İçimizdeki Düşman’la yine Atinalıların gündelik hayatı üzerine sempatik ve şiirsel bir film sunuyor. Bir diğer Yunan filmi, Penny Panayotopoulou imzalı Eylül. Yalnız bir kadının sadık köpeğinin ölümüyle yaşadığı şoku anlatan film, özellikle hayvan severleri çekecek...
İran sinemasından, Muhammed Rasoulof imzalı Elyazmaları Yanmaz var. 1995 yılında yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak yazar ve gazeteciler üzerindeki baskıyı anlatan film, Rasoulof’un sinema yapmasının yasaklanmasıyla sonuçlandı!...Irak’ta çekilmiş, Hiner Saleem imzalı Tatlı Biber Diyarım ise Saddam Hüseyin’in devrildiği günlerde Iran- Türkiye sınırında geçen Kürtçe bir film. Ve bir tür ‘kışkırtıcı ve şakacı kovboy filmi’ olarak nitelenmiş!..
Ve çok uzaklardan gelenler
Güney Afrikalı Donovan Marsh’ın Vurgun’u, bu ülkenin özel koşulları üzerinde çekilmiş sert bir polisiye... Tanzanyalı Noaz Deshe’nin Avrupa sermayesiyle çektiği Beyaz Gölge, organlarının şans ve sağlık getirdiğine inanıldığı için parçalanan albinolar (doğuştan sapsarı olan insanlar) üzerine içburucu bir hikaye...
Japonya’dan Koji Fukada imzalı Yaza Veda, Eric Rohmer’vari bir duygusal komedi... Bir diğer Japon sermayeli film, Çağla Zencirci- Guillaume Giovanetti ikilisinin bir bölümünü ülkemizde çektiği Ningen. Ve bir çağdaş, şiirsel ve alegorik masal... Hong Kong yapımı İnce Buz, Kara Kömürise Diao Yinan imzalı bir polisiye. Ve tipik bir Amerikan TV dizisi gibi başlayan filmini özel bir atmosfere ulaştırabiliyor.
Yarın: Diğer bölümler ve ‘kaçırılmaması gerekenler