28 Eylül 2024
Yüksek öğrenim gören öğrencilerinin barınma veya yurt gereksinimi sosyal ve ekonomik boyutları bulunan çözülemeyen önemli bir konu ve sorun olarak uzunca bir süredir gündemimizde yer alıyor.
Yüksek öğreniminde barınma gereksiniminin karşılanması ve çözülmesinin genel olarak merkezileştirilmesi ve bir kamu kurumunca (önce Millî Eğitim Bakanlığı sonra da Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü) yerine getirilmesi ve bunun özel kişilerce kurulan (bir kısmı politik bir kısmı da hayır ya da kazanç güdülü) yurtlarca desteklenmesi modeli neredeyse 75 yıldır uygulanıyor. Günümüzde modelin başarılı ve sürdürülebilir olduğunu söylemek zor. Bu nedenle yüksek öğrenim görenlerin nicelik ve nitelik bakımından artan barınma taleplerinin hem nicelik bakımından karşılanması hem de bu talebin niteliği iyileştirilmiş mekân ve hizmetlerle karşılanabilmesi için yeni yaklaşımlar aramamız yanlış olmayacaktır.
Barınma ve yurt sorunu günümüzde yüksek öğretimde neden böylesine sorunlu bir konu haline geldi?
Kuşkusuz bunun nedenlerinden bir kısmı ülkenin siyasal, ekonomik ve sosyal bakımdan yaşadığı sürece, bu süreç içerisinde gelinen duruma dayanıyor. Bir başka deyişle gençlerimiz ve öğrenciler cam bir fanusta ve bir başka ortamda yaşamıyorlar, ülkenin yaşadığı enflasyon, ulaşım, işsizlik, güven kaybı, toplumsal şiddet, kendini ifade edebilme, gelecek kaygısı gibi ekonomik ve sosyal sorunlar onları da etkiliyor ve bazı konularda da en çok etkilenenler onlar.
Sorun diğer yandan büyük ölçüde kamu yönetiminin hem yüksek öğretime hem de bunun kaçınılmaz bir uzantısı, parçası olan öğrencilerin eğitim haklarına ve onların barınma gereksinmelerinin karşılanmasına ilişkin yaklaşımından kaynaklanıyor.
Kuşkusuz ekonominin temel çalışma mekanizmasını belirleyen arz ve talep kuralları da bir biçimde burada işliyor. Devlet ve yetkili otoriteler yurdun her tarafında her il merkezinde yeni kamu üniversiteleri kuruyor; ilçe merkezlerinde ve kasabalarda eğitimden çok yerel ekonomik faaliyete katkısı olsun diye de fakülte ve yüksek okullar açıyor. Diğer yandan büyük merkezlerde de (ağırlıklı olarak İstanbul ve Ankara’da) özel üniversiteler kurulmasına izin veriyor. Bu özel üniversitelerin büyük bir kısmı ise üniversite kurulmasında aranan düşük ve yetersiz standartlar nedeniyle birer dershane düzeyinde. Hem politik etkenler hem de artan genç nüfus ve bu nüfusun yüksek öğrenim talebi karşısında YÖK’ün kamu özel fark etmeden açılmasına izin verdiği yeni bölümler, bol kepçe dağıttığı kontenjanlar ile yüksek öğrenimdeki öğrenci sayısı olağanüstü hızla arttı ve artıyor. Buna bir de örgün eğitim gibi yaygınlaştırılan, kabul ile eğitim standartları düşük yüksek lisans programlarının öğrencilerini eklerseniz resim tamamlanıyor. Öğrenci sayısındaki hızlı artış barınma veya yurt talebindeki artış, hatta ekonomik terimlerle “yurt talebi eğrisinde kayma” olarak ekonomiye yansıyor. Öğrenci sayısında hızlı artışa karşın yurt kapasitesi aynı hızla arttırılmayınca zaten düşük olan yurt kapasiteleri barınmayı ciddi bir sorun haline dönüştürüyor. Yurtların fiziki yapısı ve hizmet kalitesi, eğitim kurumuna olan mesafesi de sorunun başka yönü.
Yurt yatak kapasitesini bir ürün olarak görürseniz ve bunun arzı da efektif yani fiili talep edilen sayının altında kalırsa ve zaman içinde de arz talep arasındaki açıklık da giderek büyürse ekonominin kanunları devreye girer. Fiyat artışları konunun bir yönü. Barınma talebi açığını kapatabilecek olan yurtlara alternatif olan ürünler ve başka aktörler piyasaya çıkmaya başlar. Yeterli yurt arzını yapacak olanlar (KYK, üniversiteler) bu arzı yeterince artıramazlar ise piyasanın (ve politikanın) kuralları işlemeye başlar ve vakıflar, cemaatler, dernekler, para kazanmak isteyen girişimciler piyasaya girerler ve bu arz açığını doldurmak isterler. Öğrencilerin barınma gereksinimi karşılamak siyasetçinin ya da siyasal grupların gözünde ne sadece bir barınma mekânı sunmaktır ne de ekonomik bir olgudur. Aynı zamanda sosyal ve politik bir konudur da. Yurtlar (ve üniversiteler) ayrıca politik gruplar için devşirme amacı ile kullanılabilen ya da kurtarılmış bölge yaratılabilen mekanlardır.
Yüksek öğrenim yapma ve bunu yaparken de öğrencinin uygun ve yeterli nitelikleri bulunan barınma olanağına sahip olması temel insan hakkıdır.
Anayasamız herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu ifade etmektedir (m. 17/1.) Bunu sağlamanın yollarından birisi eğitimdir. Yüksek öğretim kişiye gelecekte yaşamını sürdürecek maddi olanakları sağlayacak beceri ve meslek kazandırabileceği gibi onun manevi varlığını da geliştirecektir. Bu açıdan da yüksek öğrenim yapabilme kişinin hakları arasında yer almaktadır.
Anayasamız eğitim hakkını sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler ile ilgili bölümde düzenlemiş olup “kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” demektedir (m.42/1.) İlköğretim zorunlu olmasına (m.42/5) karşın yüksek öğretim zorunlu olmasa bile devlet yüksek eğitim yapma hakkını kullanmak isteyenlere eşitlik ve adalet içinde eğitim kanalları açmak ve olanakları sağlamak ve eğitimi kolaylaştırmakla yükümlüdür.
Diğer yandan bilim ve sanat hürriyeti başlığı altında “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir” denilmektedir (m.27/1.) Bu açıdan baktığımızda yüksek öğretim bilimi öğrenme hakkının bir yoludur.
Kapsamı kanunla tespit edilen ve düzenlenen öğrenim hakkını (m.42/2) elde etmiş yani gerekli eğitimi görerek ve düzenlenen sınavları başararak yüksek öğrenim yapma hakkı kazanmış kişinin bu hakkı anayasanın koruması altında olan bir temel hak niteliğini kazanmaktadır.
Bu nedenle bu temel hakka sahip olan kişinin hakkını kullanmasını olanaksızlaştıran veya zorlaştıran engelleri kaldırmak, bu hakkı uygun biçimde kullanmasını sağlayacak ortamı ve koşulları sağlamak görevi devletindir. Nitekim Anayasa, “kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmayı” devletin temel amaç ve görevleri arasında saymaktadır (m. 5.)
Yüksek öğrenim yapmaya hak kazanmış bir kişinin bu hakkını uygun ve biçimde kullanabilmesi için eğitim göreceği okula makul ve ulaşılabilir mesafede bir yerde barınması ya da ikamet etmesi gerekmektedir. Eğer bu öğrenci okuluna uygun mesafede olan gerekli temel koşullara sahip nitelikte bir barınma olanağına sahip olamaz ise bu onun temel hakkı olan eğitim yapma hakkını zorlaştıran, sınırlayan ve hatta önleyen bir engel haline gelir. Bu nedenle de uygun barınma olanağna sahip olmak bir temel hakkı kullanmanın bir ön koşulu, eğitim hakkının bir parçası haline gelmektedir. T.C. bir sosyal hukuk devleti olarak yüksek öğrenim gören öğrencilerin eğitimlerini yapabilmeleri için gerekli olan uygun barınma olanaklarına sahip olmasının önündeki engelleri kaldırma ve/veya kalkmasını sağlayacak şartları hazırlamakla yükümlüdür. Bir başka deyişle devletin hem kendisi öğrencilere uygun nitelikteki barınma olanakları sunmalı ve/veya başkalarınca sunulmasını sağlayacak koşulları hazırlamalı hem de bunun için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.
Devlet hem “Sunum” hem de “Düzenleme/İzin” verme yöntemleriyle yüksek öğrenimde “Barınma/Yurt Gereksiniminin” karşılanmasında tarihsel olarak aktif olarak yer almıştır.
Devlet yüksek öğrenim öğrencilerinin temel iki gereksinimi olan barınma veya yurt gereksinimi ile kredi/burs şeklinde finansal destek gereksinimlerini karşılama konusuyla eskiden beri yakından ilgilenmiştir. Bu ilgi hem yurt gereksinimlerini bizzat yurt kurarak kamunun karşılaması şeklinde olduğu gibi diğer özel kişilerin yüksek öğrenim öğrencileri için açılması ve işletmesini de düzenlenen ve izne bağlı bir alan haline getirilmesi biçimde olmuştur.
(i) Devletin yüksek öğrenim öğrencileri için barınma ve yurt sunma hizmetini sunması oldukça eski tarihlere gider ve bu çalışmanın konusunun dışında kalır. Bu konudaki ilk genel ve konuya özgü düzenleme 1949 yılında yapılmıştır.
1949 yılında çıkarılan 5375 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Kanunu ile Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek öğrenim öğrencilerinin barınmasına mahsus yemekli ve yemeksiz yurtlarla aşevleri açmağa ve bunları işletmeğe yetkili kılınmıştır (m.1). Böylece, yüksek öğrenim öğrencilerinin hem barınma gereksinmeleri hem devletin temel görevleri arasında görülmüş hem de bu işlev merkezileştirilerek Millî Eğitim Bakanlığı tek kurum olarak yetkili kılınmıştır. Ancak 1951’de yayımlanan 5744 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtlan ve aşevleri hakkın daki 5375 sayılı kanuna ek Kanun ile üniversiteler ve fakültelerin kendileri tarafından işletilmesi şartına bağlı olarak hibe veya vasiyet edilen öğrenci yurtlarını işletebilmeleri kabul edilmiştir.
Yüksek öğrenimin kredi ve yurt gereksinimlerini etkin bir şekilde karşılamak amacı ile 1961 yılında Milli Birlik Komitesi tarafından çıkarılan 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurt Hizmetleri Kanunu) ile tüzel kişiliği haiz ve özel hukuk hükümlerine tabi olan bir kamu kurumu olarak “Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu” kurulmuştur (m.1.) 351 sayılı Kanunu ilke olarak kuruma intikal eden veya daha sonra kurum tarafından inşa edilecek yurtların işletilmek üzere üniversitelere devrini öngörüyordu (m.22.) Ancak zaman içinde uygulamada büyük ölçüde işlerliğini kaybeden bu hüküm 2018 yılında çıkarılan 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkına Kanun Hükmünde Kararname ile (m.11/n) kaldırılmıştır. 1961 yılında çıkarılan 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurt Hizmetleri Kanunu konuyu düzenleyen temel çerçeve kanun olarak değişiklikler ile halen yürürlüktedir.
Ancak, 703 sayılı KHK (m.11) ve 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ (RG 1/7/2018-30474) ile Kredi ve Yurtlar Kurumu’na ilişkin hükümler ilga edilmiş ve Kurum bunun sonucunda Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü adı altında Gençlik ve Spor Bakanlığının bir hizmet birimine dönüştürülmüştür.
(ii) Yurt gereksiniminin karşılanması amacıyla özel kişiler tarafından yurt açılması ve işletilmesi düzenlemeye tabi bir alan haline getirilmiştir. 1950 yılında yayımlanan 5661 sayılı Yüksek öğrenim öğrenci yurtları ve aşevleri hakkındaki kanuna ek Kanun gerçek ve tüzelkişiler tarafından yemekli ve yemeksiz öğrenci yurtları ve buna benzer kurumlar açılması ve işletilmesinin Milli Eğitim Bakanlığının iznine bağlı olduğunu ve Bakanlığın bu gibi yurt ve kurumları tespit edeceği esaslara göre denetlemesini öngörmüştür (m.1.) 351 sayılı Kanun 5661 sayılı Kanun ile getirilen ilkeyi korumuştur. 5661 sayılı Kanun yapılan değişikliklerle halen yürürlüktedir.
2017 yılında yayımlanan 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile bu KHK’yi 2018 yılında yasalaştıran 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile yurtların açılmasına ve açacak kişilere ilişkin ayrıntılı kurallar getirilmiştir.
Kamu Yönetiminin benimsediği model ve yaklaşım yüksek öğrenimde barınma/yurt gereksinimini karşılamada başarısız olmuştur.
Barınma/yurt gereksinimini karşılamada sosyal devlet ilkesi gereği kamu kesimi ya da devlet hem sunum yapan yani yurtlar açan ve işleten taraf hem de düzenleyici yani özel kesimin yurt açma koşullarını belirleyen ve denetleyen aktör olarak yer almıştır. Ancak gelinen noktada yurt sayısı ve yurtların kapasitesi, yurtların kalitesi, yurtların sahiplik yapısı dikkate alındığında ve günümüzdeki verilere bakıldığında nedenleri çok ve çeşitli olsa da kamunun her iki işlevinin de sonucunun başarısızlık ve yetersizlik olduğu açık biçimde görülmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan örgün eğitim istatistik verilerini içeren yayından yurtlara, yurt yatak kapasitesi ve kalan öğrenci sayısına ilişkin (istatiksel bakımlardan sorunlu olan) bazı verilere ulaşıyoruz. 2022/23 yılı verilerinden dernek, vakıf, kişiler tarafından işletilen yüksek öğrenime özgülenmiş özel yurtların sayısının bin 763 ve buralarda kalan kişi sayısının da 105 bin 82 olduğunu; 50 üniversite yurdunun yatak kapasitesinin 25 bin kalan öğrenci sayısının 15 bin; KYK yurtlarının sayısının 785; yatak kapasitesi ise 877 bin olduğunu öğreniyoruz. Böylece Yüksek öğrenime özgülenmiş yurtların sayısının 2 bin 598 ve yatak kapasitesinin 990 bin 662 olduğunu söyleyebiliriz.
Yine YÖK verilerine göre 2022/23 öğretim yılında 6 milyon 240 bin 78’i devlet üniversitelerinde 735 bin 433’ü vakıf üniversitelerinde, 10 bin 631’i vakıf meslek yüksek okullarında olmak üzere öğrenim gören toplam öğrenci sayısı 6 milyon 950 bin 142 kişidir. 2022-2023 eğitim öğretim yılında üniversitelere toplam 1 milyon 846 bin 654 kişi yeni kayıt yaptırmıştır. Bunlardan 1 milyon 620 bin 688’i devlet üniversitelerine, 221 bin 494’ü vakıf üniversitelerine, 4 bin 472’si vakıf meslek yüksekokullarına kaydolmuştur.
Kabaca hesap yaparsak mevcut yurt kapasitesi arzı toplam yüksek öğrenim öğrenci sayısının yüzde 14,25’idir. Kuşkusuz bu genel ve ortalama bir rakamdır ve okullara, şehirlere göre değişme gösterecektir.
Ancak başta İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük metropollerdekiler olmak üzere öğrencilerin kaldıkları yurtların öğrenim gördükleri okula olan uzaklığı, kamu ulaşım hatları üzerinde olup olmadıkları, ulaşımım kolay olup olmadığı ve yurtların yapı niteliği ve verilen hizmetin kalitesi de önemli bir konudur. Kuşkusuz bu konuda münferit olarak değerlendirildiğinde yurtlar arasında büyük farklılıklar olması doğaldır. Bazı yurtlar bu açıdan çok iyi ve uygun iken bazıları tersine yurt olarak niteliği çok düşük mekanlar olabilir.
Yüksek öğrenim öğrencilerinin barınmaya ilişkin sorunlarını, yurtların hizmet kalitesini ve öğrenci memnuniyetini araştıran (ve çoğunluğu anket yöntemini kullanan) çok sayıda akademik saha çalışması bulunmaktadır.
Çalışmalar öğrencilerin devlet yurtlarını tercihte birinci etkenin maddi nedenler olduğunu ya da öğrencilerin maddi zorlukları nedeniyle bu seçimi yapmak zorunda kaldıklarını göstermektedir. Bir diğer tercih neden de bu yurtların daha güvenli olduğuna ilişkin kanıdır. Öğrencilerin kamu yurtlarından memnuniyetlerini araştıran saha çalışmalarının çoğunluğu memnuniyet düzeyini düşük veya ortanın altında olduğunu bulmuşlardır. Az sayıdaki çalışma ise memnuniyeti orta düzeyde bulmuştur. Yurtların fiziki yapı olarak uygunsuzluğu, kapasiteden fazla öğrenci alımı, ders çalışma mekanlarının yetersizliği ve ders çalışma zorlukları, gürültü ve yüksek ses olması, ısınma, temizlik, hijyen, odaların kalabalık olması, kantin-kafeterya-lokanta hizmetlerinin temizliği ve yetersizliği ile kalite ve fiyatı, internet, çamaşırhane hizmetlerinin yetersizliği ya da yokluğu, yönetici öğrenci ilişkileri ve ulaşım zorlukları en önemli sorunlar ve memnuniyetsizlik nedenleri olarak bulunmuştur. Kuşkusuz yurtlar arasındaki nitelik farkları öğrenci memnuniyetin etkileyen önemli bir nedendir. Bir çalışmaya göre İstanbul’daki bir kız yurdunda 10 kişilik odada kişi başına düşen alan 2,24 metrekaredir. Bir başka yurtta odalarda hava değişimi için açılan pencere yüzeyi ise sadece 0,56 metrekaredir.
Diğer yandan yurtların nitelik farklarının kalan öğrencilerin başarısı üzerinde etkisi olup olmadığı da araştırılmıştır. Bunu ayni ildeki yurtlarda araştıran bir çalışmaya göre, genel olarak standardı yüksek yurtlarda kalan öğrencilerin başarılarının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Yüksek öğrenin öğrencilerinin barınma gereksinmelerini karşılama yöntem ve uygulaması yeni bir bakış açısıyla ele alınmalı ve yeniden düzenlemelidir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi yüksek öğrenim öğrencilerinin barınma gereksinmeleri düzenlenmeye tabi tutulmuş bir alandır. Ancak yine belirttiğimiz gibi uygulana gelen model yüksek öğrenim öğrencilerinin barınma/yurt talebini genel olarak ne nicelik ne de nitelik bakımdan karşılayabilmiştir. Bu nedenle sorunun çözümünde ilerleme ve iyileşme amacıyla yeni bir bakış açısıyla konunun yeniden düzenlenmesinde yarar vardır.
Bu konudaki bazı düşüncelerimi aşağıda bazı sorularla paylaşmak istiyorum.
(1) Yüksek öğrenin öğrencilerin barınma gereksinimi talebini birincil olarak ve kim (ya da kimler) karşılamalıdır?
Yeni modelde düzenlemeye tabi tutulan bir alan olarak yüksek öğrenimde barınma olanaklarının sunumu iki ana kanaldan yapılabilir:
(i) Barınma/yurt arzının “birincil kanalı” yüksek öğretim kurumlarının kendi öğrencilerine sunmakla yükümlü oldukları barınma/yurt olanaklarıdır.
(ii) “İkincil kanalda” ise halen barınma olanakları sunan KYK ile belediyeler ve diğer kamu kuruluşları, vakıflar, dernekler, özel kişilerce sunulan yurt olanakları bulunmaktadır.
Birincil kanal, zorunlu bir barınma/yurt arzı kanalı iken ikincil kanal ise birincil kanalı destekleyen arzlardır.
Bu iki kanal barınma/yurt sunumunun düzenlenmiş olan alanıdır. Bunun dışındaki ev/konut kiralama yöntemi ile barınma gereksinimini karşılama ise özel hukuk alanında kalan, kamu kurumları ile üniversiteleri düzenleme ve gözetim açısından ilgilendirmeyen bir konudur.
Bu ayırımdan da anlaşılacağı gibi düzenlenmiş alanda kalan yüksek öğrenin öğrencilerin barınma/yurt gereksinimi talebini birincil olarak ya da bir başka deyişle öncelikli olarak bizatihi öğrenim gördükleri yüksek okul/üniversite karşılamalıdır. Bu yüküm konusunda kamu ve vakıf üniversiteleri arasında bir ayırım olmamalıdır.
Bu yurt kapasitesi bizatihi üniversitenin kendi tüzel kişiliğinin sahip olduğu yurtlar olmalıdır. Üniversite ile ilişkilendirilen diğer vakıf ve benzeri yan kuruluşlar ve örgütlerin sundukları kapasiteler ikincil kanal sunumlar olarak kabul edilmelidir.
(2) Yüksek öğrenimde öğrencilere sunulacak olan barınma mekân ve olanaklarının arzı konusundaki temel ilke ve yükümlülükler neler olmalı ve bunun belirlenmesi ya da düzenlenmesi ve gözetimi kim tarafından yapılmalıdır?
Temel amaç öğrencinin okulunun yanında veya yakınında, yürüyüş mesafesinde kalitesi yüksek, yönetiminin öğrenciyi ve öğrenciye hizmeti öncelediği, ekonomik olarak uygun koşullarda fiyatlanmış olan mekanlarda ve yurtlarda kalitesi yüksek hizmet alarak konaklayabilmesini, kalabilmesini sağlamaktır.
Bugünkü kamusal yurt kurma sistemi ağırlıklı olarak bulduğu herhangi bir arsaya gelişigüzel yurt binası yapma veya bulduğu herhangi bir binayı yurda dönüştürme odaklı olduğundan daha baştan öğrenciyi, onun eğitimini ve onun okulu ile bağlantısını öncelememektedir. Yurt binalarının nereye yapıldığı önemli olduğu gibi bunların mimarisinin öğrencilerin gereksinmelerini eksiksiz karşılayacak şekilde dizaynı da önemlidir. Diğer yandan sunulan hizmetin kalitesi de önemlidir; öğrenci yurt bulduğuna dua etsin anlayışı barınma hizmetinin kalitesini ve bunu sürekli iyileştirmeyi önceleyemez. Bir diğer etken de hizmetin fiyatlanmasıdır. Yurtların yönetimini ve barınmayla ilgili verilmesi gereken hizmetlerin sunumunu taşeronlaştırma hem hizmet sunumunun kalitesini olumsuz etkiler hem de hizmetin fiyatını.
Birincil kanal, yani üniversiteler tarafından sunulacak olan ve bizatihi bu kurumların mülkiyetinde olan barınma/yurt hizmetleri konusunda ikincil düzenlemeleri yapma ve kuralların gözetimi ile görevli kurum YÖK olmalıdır. Yüksek öğretim kurumlarının sektörel düzenleyici ve denetleyici otoritesi olduğundan ve barınma/yurt konusu da eğitimin ayrılmaz bir unsuru olduğundan bu konuda görev ve yetkili kamu otoritesinin YÖK olması olağandır.
Bu nedenle yasal düzenleme gereği olduğunu söylemeliyim. Burada iki seçenek vardır. Birisi bu konuda kısa özel bir düzenleme (kanun) yapılabilir.
İkinci seçenek ise mevcut ilgili mevzuata (2457 sayılı Kanun) YÖK’ün görevleri (m.7) arasına üniversitelerin yurt kurma ve yönetmeleri konusunda düzenleme yapma yetkisi ile bu konudaki bazı temel ilkeler eklenmelidir. Diğer yandan Yüksek Öğretim Kurumlarının görevleri (m. 12), Üniversite Yönetim Kurulunun (m.15) görevleri, Vakıf üniversitelerinde mütevelli heyetin görevleri (ek m. 5) arasına yurt kurma ile ilgili konularda karar alma yetkisi verilmeli ve hukuksal sorumluluk yüklenmelidir. Öğrencilere barınma/yurt sunma konusundaki ilke ve kuralların belirlenmesi ve uygulanmasında kamu üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri arasında ayırım yapılmamalıdır.
YÖK’ün düzenleme yapma yetkisinin kapsamını belirleme açısından bazı temel ilkeler olmalıdır.
(i) Bu konuda temel ilke her üniversitenin lisans ve yüksek lisans için farklı olmak üzere öğrencilerinin toplamının en az belirli bir oranında yatak kapasitesi olan yurtlara sahip olması zorunluğu aranmalıdır. Bu oran yani “yatak kapasitesi/öğrenci sayısı” oranı lisans öğrencileri için 3/5 bir başka deyişle de yüzde 60 olmalıdır (benim gönlümden geçen yüzde 75’tir.) Yüksel lisans için ise ½ ya da yüzde 50 olmalıdır. Örneğin 10 bin lisans ve 2 bin yüksek lisans öğrencisi olan bir üniversitenin öğrencilerine sunması gereken en az yatak kapasitesi (10.000 x 0,60) + (2.000 x 0,50) = (6.000 + 1.000) = 7.000 olmalıdır.
Bu oran en az orandır. Üniversitenin farklı şehirlerde ya da idari yerleşimlerde yer alan kampüsleri ve/veya fakülte ya da yüksek okulları için kapasite yükümü ayrı ayrı hesaplanmalıdır. Bu özellikle yurt çapında il merkezinde kurulan ancak ilçelerde ve beldelerde fakülte/yüksek okul açan üniversiteler ve bunlarda öğrenim gören öğrenciler açısından önemlidir. Diğer yandan aynı şehir içinde olsalar bile üniversitenin farklı yerlerde olan kampüsleri için kapasite yükümü ayrı ayrı hesaplanmalıdır.
(ii) Üniversitenin öğrenci kontenjanı sahip olduğu barınma/yurt yatak kapasitesine göre belirlenmelidir. Kademeli bir biçimde belirli bir geçiş dönemi (kanımca en geç 5 yıl) içinde yüzde 60 ve yüzde 50 oranlarına ulaşım sağlanmalıdır. Bu geçiş dönemi içinde YÖK tarafından üniversiteye verilecek olan toplam yeni öğrenci kontenjanı da bu hedef ve geçiş süresi dikkate alınarak belirlenmelidir.
Geçiş aşaması tamamlandıktan sonra (6’ncı yıl ile birlikte) artık üniversiteye yeni alınacak öğrenci kontenjanı yurt yatak kapasitesine göre belirlenmelidir. Bir başka deyişle ertesi öğretim yılında yurt kapasitesine göre yapılacak hesaplamayla yeni kontenjan toplamı verilmelidir. Temel ilke şu olmalıdır: Ne kadar yatak kapasitesi o kadar öğrenci. Örneğin üniversitenin gelecek yıl açık yatak kapasitesi lisans için 900 ise bu üniversiteye ancak bin 500 yeni lisans öğrencisi (900/0,60=1.500) kayıt yapabilme kontenjanı verilmelidir. Bu sayıyı fiili durumlara aşma girişimlerine karşı YÖK gerekli önlemleri almalıdır.
(iii) Yurtların ve yurt kapasitelerinin nicelik ile niteliği kanun ve YÖK tarafından belirlenen standartlara uygun olmalıdır. Konu YÖK tarafından düzenlenmeli, denetlenmeli ve her yurda önceden belirlenmiş standartlar çerçevesinde hem YÖK tarafından hem de yılda bir kez yurtta kalan öğrenciler tarafından skor, puan verilmelidir. YÖK tarafından uyumu sağlayacak önlemler ve yaptırımlar özel-vakıf ayırımı yapılmadan Üniversitelere uygulanmalıdır.
(iv) Üniversitelerin yurtların yönetimi konusunda bir üst komite kurması ve bu komitede üniversitenin idari personelleri ve öğretim üyeleri yanı sıra öğrenci temsilcilerinin de bulunması yararlı olacaktır. Konu genel olarak YÖK tarafından düzenlenip buna dayalı ayrıntılı düzenleme her üniversitenin kendisi tarafından yapılabilir.
(3) Barınma gereksinimi karşılayacak mekanların yerleşim yeri, taşıması gereken nitelikler, fiyatlaması konusundaki temel ilkeler ve standartlar neler olmalı ve kim tarafından düzenlenmelidir?
Bu konuda kanun ile belirlenen temel ilkeler çerçevesinde ikincil düzenleme ve bunun gözetimi YÖK tarafından yapılmalıdır. YÖK tarafından yapılacak düzenlemeler çerçevesinde yurtların yapımı, yönetimi ve fiyatlanması konusundaki kararları her üniversitenin kendisine bırakılmalıdır. Özellikle yurtların günlük yönetimi, yurtlardaki davranış kuralları, uygulanacak idari tedbirler önceden yazılı kurallar olarak üniversiteler tarafından belirlenerek üniversitenin internet sitesine konulmalı ve gerekli görülenler de yurt binalarına asılmalıdır.
Yurtların mekânı ilke olarak kapalı ve çevrilmiş bir alanda yerleşke (kampüs) tarzında konuşlanmış olan üniversitelerde yerleşke alanının içinde olmalıdır. Bu ilkenin bir yerleşke tarzında konuşlanmayan özellikle şehir içi üniversitelerde eğitim binalarının bulunduğu mekânın yanında ve çevresinde olmalıdır.
Yurtlarda internet, ders çalışma odaları ve kantin-kahvaltı ve belirli kapasitenin üzerindekilerde yemek ve bunlara özgülenmiş salon olanakları olmalı, sıcak suyu akmalı, çamaşırhane-ütü hizmetleri bulunmalıdır. Kuşkusuz öğrencilerin gereksinmeleri zamana bağlı olarak değişeceğini, yeni anlayışlar ve yeni teknolojiler bu konuda gereksinmelerin de değişmesine neden olacaktır.
Yurtlarda barınma 1-3 kişilik odalarda sunulmalı ve bu konuda oda dağılımı dengeli olmalıdır. Yatak olanaklarının sunulduğu mekanların asgari kişi başına metrekare büyüklüğü YÖK düzenlemesi ile belirlenmelidir.
Yurtlarda konaklama bedeli aylık olarak belirlenmeli ve aylık bedel Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen kredi miktarının yüzde 20-25’i aralığında olmalıdır. Öğrenci yurtlarda tüm yıl konaklayabilmelidir.
Ali İhsan Karacan kimdir? Ali İhsan Karacan, 1951 yılında Ceyhan/Adana'da doğdu. 1973 yılında A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden, 1984 yılında İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1978 yılında İÜ İktisat Fakültesinde doktorasını tamamladı. 1988 yılında doçent ve 2018 yılında profesör oldu. İstanbul Üniversitesi (1985-1999) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi (2018-2021)'nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü'nde yüksek lisans-doktora dersleri verdi. Maliye Bakanlığı'nda (1973-1981) Bankalar Yeminli Murakıbı; Yapı ve Kredi Bankası'nda (1981-1986) ve T. Garanti Bankasında (1986-1989) genel müdür yardımcılığı; T. Garanti Bankası ile Doğuş Grubu'nda (1989-1994) yer alan bir çok şirketin yönetim kurulunda yönetim kurulu başkanı, görevli üye ve üye olarak görev yaptı. 1994-1997 yıllarında Sermaye Piyasası Kurulu'nda Başkanlık görevinde bulundu. 1998-2005 yıllarında Çukurova Holding ve Yapı Kredi Bankası ile bağlı çok sayıda şirketin yönetim kurulunda yönetim kurulu başkanlığı, görevli üyelik ve üyelik görevlerinde bulundu. 2006-2013 yıllarında Doğan Holding ve grup şirketlerinde; 2015-2018'de Fenerbahçe Futbol A.Ş.'de yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Dünya, Akşam ve Vatan gazeteleri ile Gazeteport sitesinde köşe yazıları yazdı. Ekonomi, Finans, Bankacılık ve Sermaye Piyasaları üzerine yirminin üzerinde telif ve tercüme kitabı ile çok sayıda akademik makalesi yayımlandı. |
Emeklilik sistemini yeniden düzenlemenin, yeni bir emeklilik sistemi kurmanın yolunun öncelikle sosyal güvenlik sisteminin kurumsal yapısının en azından "emeklilik/yaşlılık sigortası" ve "genel sağlık sigortası" biçimde ayrılmasını ve her alanın da ayrı kurumsal yapılanma ile sürdürülmesi gerektiği kanısındayım
Emeklilik sistemleri günümüzde esas itibariyle nesiller arasında gelir bölüşümü yapan sistemlerdir. İki neslin aynı anda ve yan yana ve hatta iç içe yaşıyor olması kaçınılmaz olarak emeklilik sistemini bu nesiller arasında bir bölüşüm mücadelesinin alanı ve aracı haline dönüştürür
Türkiye’nin bazı ülkelerin uyguladığı vize sıkılaştırmalarına karşı ve bunu değiştirebilmeye yönelik kısa vadede ve hatta öngörülebilir orta vadede yapabileceği pek bir şey olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle vatandaşlarımız başta AB ülkeleri, ABD ve İngiltere gibi ülkelerden yakın dönemlerde kolay vize alabilme beklentisine hiç girmemelidir
© Tüm hakları saklıdır.