26 Haziran 2023
Bankalar ülke ekonomisinde önemli bir konuma sahip olmakla birlikte ülke sorunları, özelde de ekonomik sorunlar ile kendilerini ilgilendiren düzenlemeler konusunda politik nitelik taşıyabileceği ya da böyle algılanabileceği kaygısıyla genelde açık biçimde tutum ve tavır almaktan kaçınırlar. Bu olgu sadece bankalar değil, çoğu kez bankacılığın meslek örgütleri için de geçerlidir. Bunun temel nedenlerinden birisi eskiden beri bankacılığın yoğun ölçüde düzenleme ve denetime tabi tutulan kırılgan kuruluşlardan oluşan bir sektör olmasıdır.
Bankalar ayrıca piyasanın diğer aktörleri, medya ve sivil toplum kuruluşlarından ve hatta politikacılardan kendilerine yöneltilen eleştirilere ve bazen de eleştiri sınırlarını aşan suçlama ve ithamlara (faiz lobisi, talancı gibi) karşı düşüncelerini ifade etme ve sektörün düşüncelerini iletmede de güçlü bir duruşu ve kararlılığı pek göstermezler, gösteremezler.
Bu olguları banka kârları, kredi kartları, kredi verme süreçlerinin sıkılığı, teminat istemi, faiz ve hizmet komisyon miktar ve oranları, tüketici ilişkileri gibi konularda yapılan eleştirilerde sıklıkla ve somut olarak geçmişte çok gördük ve görmeye de devam ediyoruz.
Meslek yaşamına bankacılığı denetleyen bir Bakanlıkta başlamış ve izleyen yıllarda da iş yaşamını büyük ölçüde de bankacılık sektörde geçirmiş eski bir bankacı ve akademisyen olarak bankaların politikacılardan bekleyişlerinin ne olduğunu tartışmakta yarar olduğunu düşüyorum. Banka derken de geleneksel mevduat kabul eden özel ticari bankaları kastediyorum; yatırım bankalarının bekleyişleri ile ticari bankaların bekleyişlerinin çoğu kez birbirleriyle örtüşmediği kanısını taşıyorum.
Bankalar istikrar ve öngörülebilirliğin yüksek olduğu, hukuk düzeninin etkin ve adil işlediği, kamu gücünü kullanan kişi ve kurumların ekonomideki aktörlere karşı adil davrandığı, rekabetin işlediği daha şeffaf bir ekonomik ve politik ortamda faaliyette bulunmak isterler ve politikacının da bunu gerçekleştirmesini arzu ederler. Diğer yandan ekonomik koşulların önemli ölçüde değişmesi karşısında politikacıların ve kamu gücünü kullananların görüşlerini, inançlarını, önyargılarını ve programlarını yeni realiteler karşısında değiştirme ve düzeltmelerini de beklerler.
Bu çerçevede özellikle;
(i) Bankalar birincil olarak uygulanan makroekonomik politikalar özellikle de para politikası ile yakından ilgilidirler ve bu konuda beklentileri vardır.
(ii) İkincil olarak da bankalar faaliyetleri üzerinde daha az kamu kısıtlaması ve müdahalesi olmasını, düzenleyici/denetleyici sistemin kendilerine adil biçimde davranmasını arzularlar.
(iii) Bankalar, bankacılık sisteminin kaynak ve varlıklarının kamunun maliye politikasının (fiscal policy) bir aracı, parçası, uzantısı gibi düşünülmemesini isterler.
(iv) Özel bankalar politikacının kamu bankaları üzerindeki etkisini politik kredileme ve kaynak tahsisi amacıyla kullanımını istemezler.
(v) Bankalar politikacının kendilerini toplum nezdinde şeytanlaştırmamasını, günah keçisi yapmamasını isterler.
Bankaların politikacıdan olan bu beklentilerine biraz daha yakından bakabiliriz:
(i) Makroekonomik politikaların en önemli unsurundan birisi olan para politikası (monetary policy) TCMB tarafından bankalar kanalıyla ve onlarla ortaklaşa yürütülür. Hatta Maliye bakanlıkları tarafından yürütülen kamu maliyesi politikası (fiscal policy) bile büyük ölçüde bankaların katkı ve katılımı ile onların sundukları kolaylaştırıcı bankacılık hizmetleri ile yürütülebilmektedir.
Bu politikalar bankaların faaliyetleri ve iş yapma biçimleri yanı sıra onların bilançoların yapısı ile sağlamlığını, gelir/giderlerini ve kârlarını önemli ölçüde etkiler.
Bankaların bir ülkede uygulanan ekonomik politikalarla ilgili olarak evrensel nitelikte üç temel tercihleri ya da beklentileri olduğu kanısındayım:
Belirlilik, öngörülebilirlik ve şeffaflığın hakim olduğu bir ekonomi yönetimi ve ekonomik ortam.
İstikrarlı, tutarlı ve sağlam, ancak yeni realiteler karşısında düzeltilen/değiştirilen bir para politikası.
Düşük enflasyon ve fiyat istikrarı.
Makro politikalarında belirsizlik, öngörülemezlik ve kararsızlık bankaların hoşlanmadığı bir şeydir. Makro politikalarda ve bu politikaların yarattığı ortamdaki belirsizlik, öngörülemezlik ve kararsızlık sadece bankaların değil bankaların iş yaptığı ekonomideki diğer aktörlerin (şirketler, hane halkları, yabancı yatırımcılar) de karar alma süreçleri ile piyasaların işleyişi üzerinde olumsuz etkide bulunur; piyasaların fiyat oluşturma (price discovery) işlevini bozar. Ekonomide fiyat istikrarı ve finansal istikrar bankalar için yaşamsal önemi olan bir konudur ve bunun gerçekleşmesi konusunda bankalar kamu yönetimiyle paydaştırlar.
Bankaların tercihleri istikrarlı, tutarlılığı olan ve sağlam bir para politikası izlenmesidir. İstikrarsız bir para politikası değişkenliği, oynaklığı ve belirsizliği artırır. Bu ortam, bankaları faiz oranlarını sıklıkla değiştirmeye zorladığı için bankaların istikrarlı bir para politikası uygulanmasında yararları vardır. Kâr marjlarını korumak amacıyla bankalar faiz oranları değişmelerini kredi portföyüne yansıtmak zorundadırlar ve bu da banka bilançolarının riskini artırır, kalitesini bozar. Para politikasındaki istikrar döviz kurları üzerinde de olumlu etkide bulanarak bilançoların riskini ve belirsizliği azaltır. Döviz kurlarındaki değişme ve oynaklık (volatilite) bankaların bilanço yönetimini zorlaştırır ve sanılanın aksine risklerini artırır. Bankalar istikrarsızlık ve belirsizlikten para kazanan kurumlar değildir. Banka gelirleri ve kârları istikrara ve belirliliğe dayandıkça hem nitelik açısından iyileşerek gelirlerinin kalitesi yükselir hem de daha sağlam bir zeminde büyür. Yatırım bankaları değişkenlik ve volatilite ile belirsizliklerin yüksek olduğu ortamları belki sevebilirler ama ticari bankalar için böylesi ortamlar tehlike ve risklerle doludur. Sadece bankanın kendisi değil, banka aktifinin en önemli unsuru kredi kullananların da risklerini artırır; kredi müşterilerinin risklerinin artması bankanın da riskinin artması demektir.
Gerçekten de hem genel olarak bankacılık siteminin yapısı hem de münferit bankaların bilançolarının yapısı bir süreç ve zaman boyut içinde oluşur; bu yapı çoğunlukla kısa vadeli ve parasal nitelikli varlık ve yükümlerden oluşsa bile uygulanan makro politikalar ile para politikasında sık ve hızlı değişimler yaşanmasının doğuracağı etkilere karşı hemen pozisyonunu değiştirecek biçimde tepki veremez; bu bir zamana yayılır ve tamamlanması belirli bir zaman süresini alır; bankanın varlık ve yükümlülük yapısı ancak bu süre içinde yenilenebilir. Bankanın bilançosu aslında müşterilerinden oluşur: bankanın kaynak tahsis ettiği bilançonun aktifinde yer alan müşteriler, bankayı fonlayan ve bankanın pasifinde yer alan pay sahipleri (pay sahipleri de bankanın ihraç ettiği menkul kıymetleri alan bir müşteri gibidir) ile müşteriler, banka hizmetlerini kullanan diğer müşteriler. Bu müşteriler de makro ekonomik politika ve para politikası değişmelere karşı karar ve tercihleri ile kaynak kullanım ve kaynak tahsislerini belirli bir zaman süresi içinde değiştirebilirler. Müşterilerin davranış ve kararları, bu kararların sürati ve aldığı süre bankanın bilanço yapısının yeniden oluşumunu sağlar. Bu nedenle aldıkları pozisyonların yapısı nedeniyle politika değişiklikleri bankanın hem kendisi hem de müşterileri için risk yaratır ve bu pozisyonlar yeni önlemlere göre yenilene kadar bu risk sürer, zarar ve kayıplara neden olabilir. Politikalardaki sık ve hızlı değişimler, radikal dönüşümler banka, bankanın pay sahipleri ve bankanın müşterileri için ciddi riskler doğurduğundan bankalar bu değişimlerden doğal olarak hoşlanmazlar. Bu nedenle bankalar politika yapıcı ve yürütücülerden izledikleri program ve politikalarında istikrara önem vermelerini ve sık, hızlı, sert ve radikal dönüşler yapmamalarını beklerler. Kuşkusuz yeni ekonomik ve politik realiteler yeni programlar yapılmasını, programların yenilenmesini gerektirebilir.
İzlenen para politikalarının bankaların kârları üzerindeki etkisini test eden ve değişik sonuçlara ulaşan çok sayıda çalışma vardır. Bunlardan bir seçkiyi kaynakçada bulabilirsiniz. Ancak hemen belirtelim ki para politikalarının banka kârları üzerinde kısa dönemdeki etkilerinden çok bu politikaların kısa-orta-uzun dönemde bankaların bilanço yapısı ile bilançolarının ve gelir-giderlerinin niteliği ve kalitesi üzerindeki etkisi daha önemlidir. Bankanın elde edildiği sanılan kârlar bilançonun yapı ve kalitesi üzerindeki olumsuz etkiler tarafından kısa bir sürede tümüyle süpürülüp gidebilir.
Sanılanın aksine bankalar orta vadede göreli olarak daha yüksek faiz yerine düşük ama daha az değişen faiz oranları, daha yüksek bir faiz spread'i yerine daha düşük olsa bile daha az değişken makul bir faiz spread'ini, daha az dalgalanan bir borsayı, daha istikrarlı döviz kurlarını, politikalarda ve ortamda belirsizliğin azaltılmasını yeğlerler ve politika yapıcılardan da bunu beklerler.
İyi bir ekonomi yönetimi ve para politikasının özelliği otoritelerin proaktif bir politika izleyerek gelişmelere göre uygulanan politikaları düzeltme ve yenileme kapasitesi ve becerisine sahip olmasıdır. Bu nedenle bankalar makroekonomiyi yöneten otoritelerin ve kişilerin proaktif olmasını, pazarın sesini duymasını, pazarı iyi izlemesini ve gerekli önlemleri de etkin ve çabuk bir biçimde almasını, uygulamasını isterler.
Bankaların bir başka beklentisi hem enflasyon oranının hem de enflasyon oranındaki değişkenliğin düşük olması yani fiyat istikrarıdır. Düşük enflasyon parasal varlıkların değerini korur. Bankaların hem varlıkları hem de bu varlıkları finanse ettikleri yükümlülükleri ya da bilançonun pasif kalemleri esas itibarıyla parasal varlıklardan oluştuğu için düşük enflasyon banka bilançolarının sağlamlığı açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Sanılanın aksine ülkemizde yaklaşık 30 yıl gibi çok uzun süren yüksek enflasyon dönemi sektörler içinde en çok bankalara zarar vermiştir. Kamuoyu hep bankaların yüksek enflasyondan yararlandığı gibi yanlış bir kanıya sahip olmuş ve bankaların bu süreç nedeniyle olağanüstü kazanç ve kârlar sağladığını sanmıştır.
Sanılanın aksine yüksek enflasyon bankacılık sisteminin hem kırılganlığını hem de risklerini artırır. Ayrıca yüksek enflasyon nedeniyle banka bilançolarının reel büyüme potansiyeli de olumsuz etkilenmektedir. Enflasyon parasal tasarrufların düzeyini düşürdüğü gibi tasarrufların finansal varlıklara yönelimini olumsuz etkiler; kişi ve kurumların bankalara hem tasarruf hem de kredi açısından yönelmesinde caydırıcı işlev görür. Diğer yandan enflasyon ve kamu maliyesi açıklarının neden olduğu öncelikle bankaları hedefleyici, banka kaynaklarına yönelik olan önlemler de bankaların bilançoları üzerinde olumsuz etkiler yaratır.
Bu nedenle enflasyon oranı düştükçe o ülkede yaşayanlar bankacılık sistemine daha fazla yönelerek banka bilançolarının büyümesine neden olurlar ve bankacılığın da büyüyen bilançolardan yararlanmasını sağlayıcı bir ortam yaratırlar.
Gerçekten de ülkemizde 2000 krizinin ardından enflasyonun düşme trendine girmesi ve ekonomiye dış kaynak akması diğer nedenlerle birleşerek banka bilançolarını büyütmüş; bireyler tüketici ve konut kredisi şeklinde daha fazla kredi kullanmışlardır. Fertler düşen faiz ve marjlardan; bankalar ise artan iş hacmi ve büyüyen bilançolardan yararlanmıştır. Ayrıca düşen enflasyon banka bilançolarının kalitesinin de yükselmesine katkıda bulunmuştur. Ancak COVİD-19 ile başlayan süreç sonrasında yaşanan ekonomik sorunlar ve yüksek enflasyon ile alınan önlemler hem banka bilançoları üzerinde hem de banka müşterilerinin bilançolarında önemli yapısal sorunlar biriktirmektedir.
Bankaların politikacılardan ve makro politikaları yürütenlerden en önemli ve en başta gelen beklentilerinin hem oranının hem de değişkenliğinin düşük olduğu bir enflasyon ortamında ve bunun yarattığı öngörülebilirliği yüksek, ekonomik//politik/sosyal açıdan istikrarlı olan bir ülkede ve ekonomide faaliyette bulunmak olduğunu düşünüyorum.
(ii) Bankaların beklediği, istediği ikinci temel olgu ise faaliyetleri üzerinde daha az kamu kısıtlaması olmasıdır.
Kuşkusuz bankacılık sistemini ve bankaları düzenleyen kuralların kapsam ve nitelikleri ile düzenleme/gözetim yöntemleri ve tekniklerinde hem önemli gelişme, dönüşüm ve değişmeler yaşanıyor hem de değişim, dönüşüm hızlanıyor. Bankacılığın düzenleme ve denetimi de artık sadece ulusal bir konu ve iç hukuk konusu olmaktan çıkmış, uluslararası ölçekte uyumlaşmaya yönelmiştir.
Son yıllarda uluslararası düzeyde kurala dayalı denetimden riske dayalı denetime geçme süreci, bu konuda bankaların bu beklentisiyle uyumlu bir yaklaşımı yansıtmış olması gerekirdi. Ancak ülkemizde son yıllarda bankacılık, sigortacılık, sermaye piyasaları başta olmak üzere çok ciddi bir over-regulation ya da aşırı ve gereksiz düzenleme olgusu yaşadığımıza inanıyorum. Uluslararası düzeyde Washington (IMF), Brüksel (AB), Basel (BCBS, CPMI, FSB), Londra (IASB), Paris (OECD, FATF), Roma (UNIDROIT), Viyana (UNCITRAL); Frankfurt (ECB), Madrid (IOSCO)'de yerleşik uluslararası kurumlar ve organizasyonlar arasında sanki bir over-regulation yarışı var. Bu yarışa değişik konularda faaliyet gösteren STK'ların, meslek kuruluşlarının da katıldığını söylemek yanlış olmaz. Bu yarış, uluslararası düzenlemeleri iç mevzuatımıza adapte eden Ankara'daki (bir kısmı İstanbul'a gelmekte olan) düzenleyici kurumlar arasında bir over-regulation yarışı olarak ülkemize yansıyor. Ancak bu yarışın kendi etkinlik alanını genişlettiğini ve artırdığını gördüğü için politikacının da bu yarışı cesaretlendirdiği, hatta aktif biçimde içinde yer aldığını düşünüyorum.
Ulus-üstü düzenlemelerin amacının küresel ölçekte bankacılık standartlarını yükseltmek, güçlendirmek ve uyumlaştırmak, finansal istikrarı sağlamak olduğu dikkate alınır ise ve bunların bir ölçüde uluslararası ölçekte bankaların oyun kurallarını eşitlemeye (leveling play field) yaradığını söyleyebiliriz. Ancak bunlara ulusal hukuk konuları ile o sıradaki gündemimizden ve sorunlarımızdan kaynaklanan düzenlemeleri de eklediğimizde bankacılık bir "düzenleme kalabalıklaşması" içinde adeta boğulmaktadır.
Bunun ülkemizde piyasa ekonomisi işlerliği üzerine orta dönemde çok olumsuz etkileri olacağı kanısını taşıyorum. Kapsam, içerik, alan bakımından daha fazla, daha ayrıntılı ve daha fazla sayfa sayısı olan ve mikro detaylarla daha müdahaleci bir düzenleme yapısı düzenlemenin optimal olması, daha iyi ve etkin olması anlamını taşımıyor. Over-regulation'ın bir başka tezahürü sık yapılan mevzuat değişiklikleri ve yapboz mantalitesidir. Kamu otoritesi bankaya bakarken sadece ve sadece dikkatini hem bireysel olarak banka bilançosunun sağlamlığına ve kalitesinin iyileşmesine hem de makro düzeyde sistemik riskleri kontrole vermelidir. Banka bilançolarını politik popülizmin aracı olarak görmemelidirler. Her aracı ve her fırsatı regülasyonu yoğunlaştırma ve günlük iş akışına bile müdahalenin bir nedeni olarak kullanmamalıdır.
Over-regulation nedeniyle bankacılıkta ve mali piyasalarda faaliyetler üzerinde kısıtlamanın giderek arttığını söylemeliyim. Düzenleme bir yerde, düzenlediğiniz sektörün ve bu sektörün firmalarının yönetimini paylaşmaktır. Ama bu konuda durulması gereken yeri de iyi belirlemek gerekir. Giderek artan ve çoğalan banka yönetimine ve banka bilançosuna mikro-müdahale düzenlemelerinin sistemin gözetim ve denetimi üzerinde de olumsuz yansımaları olduğunu düşünüyorum.
Bu nedenle bankalar karmaşık, yoğun ve gereksiz ayrıntılara boğulmuş bir düzenleme sistemi yerine daha basit, daha sade, yalın, ayrıntıya değil amaca odaklanan bir düzenleme yapısını isterler. Düzenlemelerin bankaların ve bankacıların karar alma ve insiyatif kullanım alanını aşırı daraltan ve bazen ise ortadan kaldıran bir düzenleme yapısı yerine yöneticilerin karar alma alanını genişleten ve insiyatif kullanımını cesaretlendiren ancak risk/getiri tercihlerini iyi yapmalarını sağlayan bir yapıda olmasını isterler. Bankacılar, bankaları hiyerarşik bir yapının askerleri gibi gören bir düzenleme yapısı yerine bankacılığın kurumsal yönetimini ve bankacığın yapılma ve hizmet sunumunu iyileştirecek, kolaylaştıracak, etkinleştirecek ve ucuzlatacak bir başka deyişle de bankacılığı daha mükemmel hale gelmeyi özendirecek, hesap verilebilirliği iyileştirecek bir düzenleyici yapı ve düzenleme sistemi isterler. Bankalar hem düzenlemelerin amaçlar ve hedefleri ile buna ulaşmak için kullanılan araçların ölçülü olmasını hem de düzenleyici otoritelerin kendilerine adil davranmalarını isterler.
(iii) Bankalar, bankacılık sisteminin kaynak ve varlıklarının kamunun maliye politikasının (fiscal policy) bir aracı, parçası, uzantısı gibi düşünülmemesini isterler.
Kambiyo sistemlerinde kontrol rejimlerinin sıkı olduğu ve kur rejiminin sabit kurlara dayandığı, alınan ve verilen faizlerin kamu yönetimi tarafından belirlendiği ve üzerinde narhlar olduğu, ekonominin sermaye hareketleri açısından büyük ölçüde dışa kapalı ya da daha az açık olduğu dönemlerde (1950,1960 ve 1970'li yıllar) sıklıkla yaşanan ve çoğu kez de normal hale gelen durum politikacının elindeki yasa çıkarma ve düzenleme yapma gücünü bankacılık sisteminin kamu maliye politikasının gerekleri ve amaçları doğrultusunda kullanma yönünde kullanması olgusudur. Söz konusu dönemde bu olgunun sadece bize has olmadığını da söylemeliyiz. Bu çerçevede zaten reel kesimin kazandığı döviz varlıkların hazineye ait olduğunun düşünüldüğü bu dönemde başta rezerv ve likidite yükümleri ile yönlendirilmiş kredi olmak üzere çok sayıda araç da maliye politikasına hizmet etmesi amacıyla kullanılmıştır. Ancak 1980'li yıllarda başlayan deregülasyon ve 1990'larda hızlanan küreselleşme olgusu resmi bütünüyle değiştirmiştir. Bu yeni dünyada politikacının bankacılık sistemini maliye politikasının bir parçası gibi görmesi sadece bankaların yönetimi açısından değil özel olarak kamunun kaynakları kullanım biçimi ve genel olarak da ekonomide rekabetin yapısı, kaynak tahsisi ve fiyat mekanizmasının işlerliği, faiz ve diğer fiyatların (döviz fiyatları dahil) oluşması bakımından bozucu etki yaratarak finansal istikrar ve fiyat istikrar açısından risk yaratacaktır. Bu nedenle bankacılık sisteminin bilançosunu maliye politikasını yürütmenin bir parçası gibi görme anlayışı artık çoktan terk edilmiştir.
Ancak ülkemizde tarihsel bakımdan önemli bir sorun ekonomi yönetiminin bu alışkanlığının yani maliye politikası ile para politikasını birbirine karıştırma, düzenleme yapma gücü ile bankacılık sektörünü maliye politikasının bir parçası haline dönüştürme alışkanlığının zaman zaman nüksetmekte olmasıdır.
Ayrıca politikacı diğer şapkaları ile düzenleyici amaç şapkalarını da zaman zaman birbirine karışmaktadır. Bir siyasi otorite olarak maliye politikasını (fiscal policy) yürüten siyasetçi, para politikasını (monetary policy) yürüten kuruma yani merkez bankasına kamu finansmanı açısından müdahale ediyor ve enflasyonla mücadele üzerinde olumsuz etkide bulunuyorsa benzeri durum bankacılıkta da ortaya çıkabilmektedir.
Bunun yakın tarihteki çarpıcı örneği 2000 Krizine giden yolda yaşanmıştır. Hazine'nin kamu finansman görevleri o tarihlerde kendisine bağlı olan bankacılık düzenleme/denetleme işlevi üzerinde bozucu etki yaratmış ve finansal istikrara olumsuz etkide bulunmuştur. Yine bu dönemde bir yandan başta iki büyük özel amaçla kurulmuş olan kamu bankası olmak üzere kamu bankalarının bilançosu kamu bütçesinin bir parçası gibi görülerek kullanılmıştır (buna o dönemin jargonu ile özel banka sahiplerin bankasını hortumlaması deniyordu). Bu ise krizin önemli nedenlerinden birisi olmuş, bu bankaların krizde sermayelendirilmeleri de krizin en önemli maliyet unsuru olarak ortaya çıkmıştır.
2000 krizine giden yolda kamu ticari bankaları kamu bütçesinin bir uzantısı, parçası gibi görülürken 2000'li ve 2010'lu yıllarda bu defa ülkenin merkez bankası kamu maliyesinin bir unsuru olarak görülmeye, maliye politikası yönetiminin bir parçası imiş gibi yönetilmeye başlamıştır. 2018'den sonra ise bu yetersiz kalmaya başlayınca, eski tip politika devreye girmiş ve adım adım değişik araç ve yöntemlerle (KGF kredileri dahil) bankacılık sistemi maliye politikasının parçası olmaya zorlanmıştır. Bunun ise finansal istikrar ve fiyat istikrarı üzerinde bozucu etki yarattığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu nedenle bankalar ve bankacıların siyasetçinin kamunun mali yönetim şapkası ile finansal sektörü düzenleme ve denetim üzerinde bozucu etkide bulunmamasını isterler. Diğer yandan aktif biçimde katıldıkları, bir parçası oldukları para politikasının da kamu maliyesi amaçlarıyla kullanılmamasını arzuladıklarını söyleyemeyiz.
(iv) Özel bankalar, politikacının kamu bankaları üzerindeki etkisini politik kredileme ve kaynak tahsisi amacıyla kullanımını istemezler.
1970'li yıllarda Maliye Bakanlığı'ndaki görevim, 1980 ve 1990'lı yılar ile 2000'lerin başındaki özel banka yönetici görevlerim nedeniyle politikacının zaman zaman , özellikle de ANAP ile başlayan dönemde bazı kamu kuruluşları ile özel kişilerin kredilendirilmesi yönündeki talepleri hatta baskılarına şahit olduğumu, bu baskıya da bazan günün koşulları içinde de karşı konulamadığını söylemeliyim. Benzeri baskı kuşkusuz kamu bankaları için de söz konusu idi.
2000 sonrasında gerek bütün dünyada bankacılık sistemlerini düzenlemede kuralların yeniden yazılması ve sıkılaştırılması gerekse de yaşadığımız krizi çözme amacıyla yapılan işler ve birçok özel bankanın yabancılara devri nedeniyle özel bankalar üzerinde politikacının özel ya da kamu kişilerine kredi tahsisi yönünde baskı yapabilme olanağının zayıflamış olduğunu söylemek yanlış olmaz. Gene de bu dönemde bazı özelleştirmelerde (Türk Telekom gibi) alım işleminin özel bankalara finanse ettirilmesi yönündeki baskı nedeniyle bazı kötü kredileme örnekleri de bulunmaktadır. KGF kredileri gibi kredileme paketleri yanı sıra bankaların kredi açma süreçlerini ve krediyi teminatlandırma koşullarını aşağıya çekme ve kredi faizlerini indirme gibi konularda genel bir etkileme çabasının zaman zaman sürdüğünü biliyoruz.
Ancak asıl sorunu bu dönemde AKP'nin özelleştirilmelerinden vazgeçtiği kamunun ticari bankaları (zaten üç tane kaldılar) yaşmaktadırlar. Bu bankalar politikacının etki ve yönlendirmesi nedeniyle özel kesimde faaliyette bulunan çok sayıda kişi ve gruba büyük tutarlı politik krediler vermek durumunda kalmışlardır (politik kredinin ne olduğu belki bir başka yazının konusu). Diğer yandan sıklıkla yaşanan seçim atmosferi içerisinde kamu bankaları özel bankaların vermesi mümkün olmayan koşullarda politik nitelikli kredi program ve paketleri açıklayagelmişlerdir. Özel bankalar tarafından finanse edilir bulunmayan birçok proje finansman için politikacı tarafından kamu bankalarına yönlendirilmiştir.
Kamu bankalarınca açılan politik nitelikli krediler özel kesim bankaları üzerinde haksız ve yanlış bir kamuoyu baskısı yaratmasının yanı sıra özel bankaların kredileme süreçleri, kredi teminatlandırma politikaları ve kredi fiyatlamaları üzerinde de bozucu etki yaratmakta ve bankalar bu konudaki standartlarını gevşetme, düşürme, aşağıya çekme baskısı altında kalmaktadırlar. Bir yandan bankacılıkta kurumsal yönetim ile iş yapma standartlarını yükseltmesi gereken politikacı politik krediler yoluyla kamu bankalarında doğrudan, özel bankalarda ise dolaylı yoldan kurumsal yönetim ve iş yapma standartlarını düşürmeye, aşağıya çekmeye çalışmaktadır. Hem koşulları hem de krediye ulaşılabilirlik bakımından politik kredilemenin özel kesimdeki kuruluşlar arasında haksız rekabet yarattığını da söylemeliyiz. Bu nedenle özel kesim banka ve bankacıları sadece kendilerine değil kamu bankalarına da devletin politik nitelikli kredi açması için baskı yapmamasını isterler. Özel banka yöneticisi, eğer kamu bankası yöneticisi bankacılık ilke ve kurallarına uygun biçimde bankacılık yapamıyor ise kendisinin de yapmakta zorlanacağını bilmektedir.
(v) Bankalar politikacının kendilerini toplum nezdinde şeytanlaştırmamasını, günah keçisi yapmamasını isterler.
Kamuoyunda bazen politikacı başarısızlıklarını, aldığı yanlış kararların sonuçlarını, yapmak isteyip de başka nedenlerle yapamadıklarının suçlusu olarak muhayyel soyut dış güçler yanı sıra ülke içinde bankalara yüklemeye, taraftarlarının kızgınlığını ve halkın öfkesini bankalara yöneltmeye çalışır. Bankaları faiz lobisi ilan edebilir, dış güçlerin maşası olduklarını söyleyebilir, banka kârlarını halktan çalınmış bir para gibi halka sunabilir, onları talancı ve asalak olarak ilan edebilir vs.vs.
Bu konuda özellikle kredi kartları ve tüketici kredileri geniş halka tabakalarını bankalara karşı yönlendirmede sıkça kullanılan araçlardır. Diğer yandan bankaların kredilerini teminatlandırma çabaları da hem halk hem de iş dünyasının, özellikle küçük ve orta boy işletmelerin bankalara olan kızgınlıkları için birer araçtır. Döviz fiyatları konusunda da bankalar spekülasyon ve manüplasyon yapan kurumlar olduğu idda edilerek günah keçisi yapılır ve döviz fiyatlarındaki artışların başlıca sorumlusu olarak toplumsal arenaya atılırlar.
Bankalar, zaman zaman sanki toplum bankalar ve halk diye ikiye ayrılmış da bankaların kârı halkın zararı, bankaların zararı halkın kârı imiş gibi yanlış, gerçekçi olmayan ve düşmanlaştırıcı açık veya örtülü söylemler ve hatta kampanyalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Halbuki bankalar kamudan lisans alarak faaliyette bulunurlar, faaliyetlerinin hemen her yeri, her noktası ve köşesi boşluk bırakılmadan düzenlemeye tabi tutulmuş olup sahip ve yöneticilerinin yönetim alanı bankalar kadar daraltılmış olan bir başka sektör yoktur. Kamu yönetimi ve kamu otoriteleri, deyim yerinde ise, bankaların eş-yöneticisidir. Hem de eş-yöneticisidir hem de bu eş yönetimin banka üzerinde doğurduğu riskler ve olumsuzluklardan da hiç sorumlu değildir.
Bu nedenle bankalar her zorluk, her sıkıntı ve her olumsuzluk sonrasında günah keçisi ilan edilmek istemezler, şeytanlaştırılmayı arzu etmezler. Şeytanlaştırılan ve günah keçisi ilan edilenlerin çoğu kez kendilerini savunma ve anlatma olanakları da ellerinden alınmaktadır.
Bankaların ulusal varlıklarımız olduklarının akıldan çıkarılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kurumlar tarihimize baktığımızda yaşam tarihleri en uzun kurumların bankacılık sektöründe yer aldığını görüyoruz.
A. Benassy-Quere- B. Couere- P. Jacquet- J. Pisani_Farry (2019), Economic Policy- Theory and Practice, Second Edition, Oxford University Press,
S.R. Baker- N. Bloom- S.J. Davis (2016), Measuring Economic Policy Uncertainty, Quarterly Journal of Economics, Vol. 13(4), s. 1593-1636.
A. Gavazza – A. Lizzeri (2009), Transparency and Economic Policy, The Review of Economic Studies, Vol. 76(3), s. 1023-1048
Ercan Kumcu – Mahfi Eğilmez (2011), Ekonomi Politikası: Teori ve Türkiye Uygulaması, Remzi Kitabevi
V. V. Acharya – T. Eisert – C. Eufinger – C. Hirsch, C. (2019). Whatever it takes: The real effects of unconventional monetary policy. Review of Financial Studies, Vol. 32(9), s. 3366–3411.
C. Altavilla – M. Boucinha – J.L. Peydró (2018)., Monetary policy and bank profitability in a low interest rate environment. Economic Policy, Vol. 33(96), s. 531–586 ( önce 2017'de ECB Working Paper No. 2015, October polarak).
J. Bikker – T. M. Vervliet (2017), Bank profitability and risk‐taking under low interest rates, International Journal of Finance & Economics, Vol. 23(1), s. 1-16
C. Borio – L. Gambacorta – B. Hofmann (2017), The influence of monetary policy on bank profitability. International Finance, Vol. 20 (1), s. 48–63.
C. Bowdler, - A. Radia (2012)., Unconventional monetary policy: The assessment. Oxford Review of Economic Policy, Vol. 28(4), s. 603–621.
G. Chodorow-Reich (2014), Effects of Unconventional Monetary Policy on Financial Institutions, Brookings Papers on Economic Activity, Spring, s.155-227.
A. Demirgüç-Kunt - H. Huizinga (1999), Determinants of commercial bank interest margins and profitability: Some international evidence. The World Bank EconomicReview, Vol. 13(2), s.379–408.
M. Flannery, (1981), Market interest rates and commercial bank profitability: An empirical investigation. The Journal of Finance, Vol. 36(5), s. 1085–1101.
C. Goodhart – A. Kabiri (2019), Monetary Policy and Bank Profitability in a Low Interest Rate Environment: A Follow-up and a Rejoinder, CEPR ress Discussion Paper No. 13752, 30 May.
S. Greenbaum – M. M. Ali – R.C. Merris (1976), Monetary Policy and Banking Profits, The Journal of Finance, Vol. 31(1), s. 89-101.
D. Hancock (1985), Bank profitability, interest rates, and monetary policy. Journal of Money, Credit and Banking, Vol. 17(2), s. 189–202.
A. H. Hansen (1958), Bankers and Subsidies, Review of Economics and Statistics, Vol 40(1), s.50-51.
F. Lambert – K. Ueda (2014), The effects of unconventional mone-tary policies on bank soundness. International Monetary Fund Working Paper No. 14/152.
M. Lamers – F. Mergaerts – E. Meuleman – R. V. Vennet (2019), The Trade-Off between Monetary Policy and Bank Stability, International Journal of Central Banking, Vol. 15(2), s. 1-42.
J.A. Lopez – A.K. Rose,- M.M. Spiegel (2018), Why have negative nominal interest rates had such a small effect on bank perfor- mance? Cross country evidence. Federal Reserve Bank of San Francisco, Working Paper Series No. 2018/17.
E. Mamatzakis – T. Bermpei (2016), What is the effect of unconventional monetary policy on bank performance. Journal of International Money and Finance, Vol. 67, s. 239–263..
A. McKay – E. Nakamura – J. Steinsson (2016), The power of forward guidance revisited. American Economic Review, Vol. 106(10), s. 3133–3158.
J. J. Merrick Jr. – A. Saunders (1985), Bank Regulation and Monetary Policy, Journal of Money, Credit and Banking, Vol. 17(4), Part 2: Monetary Policy in a Changing Financial Environment, s. 691-717.
J.A. Montecino – G. Epstein, G. (2014). Have large scale asset purchases increased bank profits?. Institute for New Economic Thinking, Working Paper Series No. 5.
Perry, P. (1992). Do banks gain or lose from inflation. Journal of Retail Banking, 14 (2), 25–30.
N. Petria – B. Capraru – I. Ihnatov (2015), Determinats of banks profitability: Evidence from EU 27 banking systems. Procedia Economics and Finance, Vol. 20, s.518–524.
P.A. Samuelson (1945), The effect of interest rate increases on the banking system. The American Economic Review, Vol. 35(1), s. 16–27.
J.C. Stein (2012), Monetary Policy as Financial Stability Regulation, The Quarterly Journal of Economics, Vol. 127(1), s. 57-95.
D. Tercero-Lucas (2021), Nonstandard monetary policies and bank profitability: The case of Spain. International Journal of Finance and Economics, 02 February
https://doi.org/10.1002/ijfe.2535
T.T. Xu – K. Hu, K., and U.S. Das (2019), Bank Profitability and Financial Stability', International Monetary Fund Working Paper WP/19/5.
S. Agarwal – D. Lucca – A. Seru – F. Trebbi (2014), Inconsistent Regulators, The Quarterly Journal of Economics , Vol. 129(2), s. 889-938.
K. Alexander (2019), Principles of Banking Regulation, Cambridge University Press.
D. Anginer – A. Can Bertay – R. Cull - A. Demirgüç-Kunt – D. Mare (2019) Bank Regulation and Supervision Ten Years after the Global Financial Crisis, World Bank, Policy Research Working Paper, 9044.
Linda Arch (2020), Effective bank regulation: seven guiding principles, Journal of Financial Regulation and Compliance Vol. 28(2), s. 301-314
John Armour et. al. (2016), Principles of Financial Regulation, Oxford University Press.
J. R. Barth – G. Caprio – R. Levine (2013), Bank Regulation and Supervision in 180 Countries from 1999 to 2011, NBER Working Paper No W18733
J. R. Barth – G. Caprio – R. Levine (2008), Bank Regulations are Changing: for better or worse? Comparative Economic Studies, Vol. 50, s. 537-563)
J.R. Barth – G. Caprio – R. Levine (2004), Bank regulation and supervision: What works best? Journal of Financial Intermediation, Vol. 13(2), s. 205–248.
J. Barth – G. Caprio – R. Ross Levine (2001), The Regulation and Supervision of Banks Around the World: A New Database, World Bank Policy Research Working Paper No. 2588.
M. Becker – S. Linder (2021) The unintended consequences of regulatory import: the Basel Accord's failure during the financial crisis, Journal of European Public Policy, 28(2), s.248-267.
G.J. Benston – G.G. Kaufman, (I996). The appropriate role of bank regulation, The Economic Journal, Vol. 106(436), s. 688-697.
S. Bhattacharya -A. A. Boot – A. V. Thakor (1998), The Economics of Bank Regulation, Journal of Money, Credit and Banking, Vol. 30(4), s. 745-770.
A.W.A. Boot – A. V. Thakor (1993), Self-Interested Bank Regulation," American Economic Review, Vol. 83(2), s. 206-2012.
M. Brunnermeier – A. Crocket – C. Goodhart – A. Persaud – H. Shin (2009), The Fundamental Principles of Financial Regulation, Geneva Reports on the World Economy 11.
P. Boyer – H. Kemp (2020), Regulatory arbitrage and the efficiency of banking regulation, Journal of Financial Intermediation, Vol. 41, 100765
P.C. Boyer – J. Ponce (2012), Regulatory capture and banking supervision reform. Journal of Financial Stability, Vol. 8(3), 206–217
S. G. Cecchetti – D. Domanski - G. von Peter (2011), New Regulation and the New World of Global Banking, National Institute Economic Review, No. 216 (April), s. 29-40 .
D. W. Diamond – A. K. Kashyap – R. G. Rajan (2017), Banking and the Evolving Objectives of Bank Regulation, Journal of Political Economy, Vol. 125(6), s. 1812-1825.
P. Docherty (2020), Prudential bank regulation: a post-Keynesian perspective, European Journal of Economics and Economic Policies: Intervention, Vol. 17(3), s. 399–412.
S.C. Dow (1996), Why the Banking System Should be Regulated, The Economic Journal, Vol. 106(436), s. 698-707
L. Dordevic – C. Ferreira – M. Kitonga – K. Seal (2021) Strengthening Bank Regulation and Supervision -National Progress and Gaps, International Monetary Fund. Monetary and Capital Markets Department
H. van Driel (2019) Financial fraud, scandals, and regulation: A conceptual framework and literature review, Business History, Vol 61(8), s.1259-1299,
B. Eichengreen (2023), Financial regulation in the age of the platform economy Journal of Banking Regulation, Vol. 24, s.40–50.
X. Freixas (2010), Post-crisis challenges to bank regulations, Economic Policy, Vol. 25(62), s. 375-399.
X. Freixas – A. M. Santomero (2002), An Overall Perspective on Banking Regulation, Federal Reserve Bank of Philadelphia, Working Papers No. 02–1, February.
Hans Gersbach (2021), The fragile triangle: Price stability, bank regulation and central bank reserves, CEPR Policy Insight No: 112, October
C. Goodhart, (2008), The Boundary Problem in Financial Regulation. National Institute Economic Review; No. 206 (October), s. 48–55.
G. Gorton (1994), Banking Regulation When "Banks" and "Banking" Are Not the Same, Oxford Review of Economic Policy, Vol. 10,(4), No. 4, s. 106-119.
S.I. Greenbaum – A.V. Thakor – A.W.A. Boot (2019), Contemporary Financial Inteermediation, Fourth Edition, Academic Press.
S. Harnay – L. Scialom (2016), The influence of the economic approaches to regulation on banking regulations: a short history of banking regulations, Cambridge Journal of Economics, Vol. 40(2), s. 401-426.
F. Heinemann – M. Schüler (2004). A Stiglerian view on banking supervision. Public Choice, Vol. 121(1–2), s. 99–130.
ICAEW, Principles for Good Financial Regulators, https://www.icaew.com/technical/financial-services/inspiring-confidence-in-financial-services/principles-for-good-financial-regulators
ICAEW (2023), Section 1: Principles of good regulation, https://www.icaew.com/technical/trust-and-ethics/better-regulation/better-regulation-briefing/1-principles-of-good-regulation
M. Iwanicz-Drozdowska – B. Witkowski (2022), Regulation and supervision of the European banking industry. Does one size fit all? Journal of Policy Modeling , Vol. 44, s.113–129 .
A. Lilico (2012), How is Banking Regulation Changing, and How Could It Be Better?, iea-Economic Affairs, October, s.6-10.
D. T. Llewellyn (2023), Bank regulation: Has the regulation pendulum swung too far?, Journal of Banking Regulation, Vol. 24(2), s. 171-183
D. T. Llewellyn (1999). The Economic Rationale for Financial Regulation, Financial Services Authority.
G. P. Manish – C. O'Reilly (20199, Banking regulation, regulatory capture and inequality, Public Choice, Vol. 180(1/2), s. 145-164.
K. Mérő (2021), The ascent and descent of banks' risk‐based capital regulation, Journal of Banking Regulation, Vol. 22, s.308–318
WB. . di Mauro – U. Klüh (2010), Reshaping Systemic Risk Regulation in Europe, The Brown Journal of World Affairs, Vol. 16(2), s. 179-191.
I. Moosa (2015), Good Regulation, Bad Regulation- The Anatomy of Financial Regulation, Palgrave.
S. Peltzman, (1976). Toward a more general theory of regulation. The Journal of Law and Economics, Vol.19(2), s. 211–240.
S. Peltzman, S. (1989). The economic theory of regulation after a decade of deregulation. Brookings Papers on Economic Activity: Micr,oeceonomics, ,Vol.1989, s. 1–41
R.A. Posner (1974). Theories of economic regulation. Bell Journal of Economics and Management Science, 5(2), 335–358.
K. Spong (2000), Banking Regulation- Its Purposes, Implementation, and Effects, Fifth Edition, Division of Supervision and Risk Management Federal Reserve Bank of Kansas City.
G.J. Stigler (1971). The theory of economic regulation. The Bell Journal of Economics and Management Science, Vol. 2(1), s. 3–21.
V. Stavrakeva (2020), Optimal Bank Regulation and Fiscal Capacity,The Review of Economic Studies, Volume 87(29, s .1034–1089.
Ali İhsan Karacan kimdir? Ali İhsan Karacan, 1951 yılında Ceyhan/Adana’da doğdu. 1973 yılında A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden, 1984 yılında İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1978 yılında İÜ İktisat Fakültesinde doktorasını tamamladı. 1988 yılında doçent ve 2018 yılında profesör oldu. İstanbul Üniversitesi (1985-1999) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi (2018-2021)’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü’nde yüksek lisans-doktora dersleri verdi. Maliye Bakanlığı’nda (1973-1981) Bankalar Yeminli Murakıbı; Yapı ve Kredi Bankası’nda (1981-1986) ve T. Garanti Bankasında (1986-1989) genel müdür yardımcılığı; T. Garanti Bankası ile Doğuş Grubu’nda (1989-1994) yer alan bir çok şirketin yönetim kurulunda yönetim kurulu başkanı, görevli üye ve üye olarak görev yaptı. 1994-1997 yıllarında Sermaye Piyasası Kurulu’nda Başkanlık görevinde bulundu. 1998-2005 yıllarında Çukurova Holding ve Yapı Kredi Bankası ile bağlı çok sayıda şirketin yönetim kurulunda yönetim kurulu başkanlığı, görevli üyelik ve üyelik görevlerinde bulundu. 2006-2013 yıllarında Doğan Holding ve grup şirketlerinde; 2015-2018’de Fenerbahçe Futbol A.Ş.’de yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Dünya, Akşam ve Vatan gazeteleri ile Gazeteport sitesinde köşe yazıları yazdı. Ekonomi, Finans, Bankacılık ve Sermaye Piyasaları üzerine yirminin üzerinde telif ve tercüme kitabı ile çok sayıda akademik makalesi yayımlandı. |
Yüksek öğrenin öğrencilerinin barınma gereksinmelerini karşılama yöntem ve uygulaması yeni bir bakış açısıyla ele alınmalı ve yeniden düzenlemelidir
Emeklilik sistemini yeniden düzenlemenin, yeni bir emeklilik sistemi kurmanın yolunun öncelikle sosyal güvenlik sisteminin kurumsal yapısının en azından "emeklilik/yaşlılık sigortası" ve "genel sağlık sigortası" biçimde ayrılmasını ve her alanın da ayrı kurumsal yapılanma ile sürdürülmesi gerektiği kanısındayım
Emeklilik sistemleri günümüzde esas itibariyle nesiller arasında gelir bölüşümü yapan sistemlerdir. İki neslin aynı anda ve yan yana ve hatta iç içe yaşıyor olması kaçınılmaz olarak emeklilik sistemini bu nesiller arasında bir bölüşüm mücadelesinin alanı ve aracı haline dönüştürür
© Tüm hakları saklıdır.