16 Mart 2020

Zor günlerde medya

İnsanlara sirayet eden viral bir tehlikenin gayrı-ciddi bir şekilde aktarılması etik olarak değil sadece, ahlak ve hatta iman dışı bir yayın yapmanın göstergesi olarak akıllarda kalacaktır

Zor günler yaşanmaya başlandı her yerde; dünyasal, ölümcül bir sağlık krizi yaşanmakta. Çin’de başladığı anlatılan ve daha sonra bugün geldiği noktada vaka ve ölüm sayısının nüfusa oranla bakıldığında, Avrupa’nın merkezi olarak başı çektiği bir virüs, Covid-19, salgını yaşıyoruz. Durum çok ciddi durmakta. Bu ciddiyeti siyaset insanları, sağlık bakanlığı, turizm bakanlığı, dışişleri ve ulaştırma bakanlıkları hava yolu şirketleri, belediyeler vb. her yerde anlamış durumdalar ve ciddiyetle takip edilmesi gerektiğini anlatmaktalar.

Buna rağmen medyanın bir kısmı vahameti anlamamış görüntüsünü vermeye devam etmekte. Ve adı neyse bunun, "reyting" diye adlandırılan bir izleme oranı rakamlarının peşinde gözükmekteler; ama aslında, hayatın bile ciddiye alınmadığını, ölümleri kale almazcasına durumu, bazı çevreler tarafından kurgulanan ekonomik politikaların ürünü gibi gösteren bir tutum içindeler. "İzlenirlik oranı" uğruna inanılamayacak kadar sorumsuz programlar yapmanın tehlikesini göremeyecek kadar şuursuz davranmaktalar. 1980’li yıllarda "şuursuz bilim" karşısına "şuurlu bilim" olarak sloganlaşan bir tabir ortaya atılmıştı. Bilhassa "Şuurlu Bilim" (1982) sosyolog Edgar Morin’in kitabının adıydı. "Sosyal Bilimlerden Pozitif Bilimlere" kadar şuuru olmayan bir bilim dünyasından yakınıp, bilimi şuurlu olmaya çağırmaktaydı. Hayatın; biyolojik, sosyal, fizik ve politik karmaşasının farkında olan bir şuura ihtiyaçtan söz etmekteydi. Morin, bilimin ciddiyetini önemsiyordu; ve bilim insanları tarafından araştırmanın nereye varacağını bilmeden araştırmayı gerektirecek yollara girmemelerini tavsiye etmekteydi. "Hem şuursuz bir bilimi hem de bilimsiz bir şuuru" tehlikeli bulduğunu yazıyordu.

Aynı yıllarda, Post-modern dönemde, bilim bize bilimsel bilginin metalaştığını göstermekteydi. Bilgiyi kamu ile paylaşmak yerine "paraya çevirme" hırsının neo-liberal yapısını vurgulamaktaydı. Bugün ise medyanın bir kısmı bazı programlarda "doğru haberle" kamuyu bilgilendirmeyi değil, hatta hastalık karşısında insanların nasıl davranmaları, ne yapmaları ve neye dikkat etmeleri gerektiğini değil, ama belki hangi siyasi amaçlarla yaradığının bile bilgisinde olmaksızın enformasyonu başka bakış açılarından göstermeyi denemekte. Ancak burada sınırı aşan ve kabul edilmesi imkan dışı olan yeni bir adım daha atıldığını izlemekteyiz.

Bugün, sağlık açısından ölümcül olan Koronavirüs tehlikesiyle kapanmaya başlayan ülke sınırlarına geldik. Sınırlar geçirgenliği kapatmaya çalışmakta. Kapanan sınırlara karşın, virüsün küresel bir coğrafyada olduğunu görmekteyiz. İki aydır gittikçe zorlaşan hayatların rizikoya girdiği bir evreyi izlemekteyiz, her kıtada. Boğucu ve sıkıntı verici bir atmosfer içinde yaşamaya başladık. Bir çözüm bekliyor herkes, her yerde: Bilimsel bir buluş ile bu pandeminin yayılmasını durdurmak ve ölümlere bir son verebilmek için herkes "bir şeyler" beklemekte. Kapanan okullara ve iş yerlerine eklenen, şehirlerde alış veriş ve eğlence yerlerinin de kapanmaya başladığı yeni bir safhaya geçilmekte: Üçüncü safha. Spor müsabakalarından kültür ve sanat alanlarına, sinemalara ve konferanslara, toplantılara kadar kapılar kapanmakta. Mevcudiyet dışı, temassız telekonferanslara doğru gidilmeye başlayan dönemde önlemler alınmaya çalışılmakta. Evlere kapanan insanlarla şehirler "hayalet şehirler" görüntüsünü vermeye başladı. Son üç neslin daha önce tecrübe etmediği bir durum yaşanmakta.

Bu konu üzerine, bilhassa, bir takım "komplo teorisi" üreten mekanizmaları yaymaya başlayıp, kendilerinin ne kadar "akıllı" ve "ön-görüşlü" olduğunu ispatlamaya çalışan "ne olukları belirsiz insanlar" medyada konuşturulmaya başlandı. Virüsün üretilen bir şey olduğu ve belli "iktidar odakları tarafından planlandığı" gibi uydurma laflarla medyayı heyecanlandırmak sorumsuzluğun en önde giden hali. Virüsün siyasi veya ekonomik nedenlerden dolayı yaratıldığını televizyonlardan ileri sürmek, televizyonların veya gazetelerin edindiği en vahim durumu göstermekte. İnsanları etkilemek için olmayacak şeylere inandırmaya kalkanlara söz vermek, onları televizyon platolarına çıkarıp, insanları ciddiyetten uzaklaştırarak, yanlış bilgilendirmelere doğru yöneltmek ayıptır ve bu tehlikeli bir oyun olarak durmaktadır. Hatta komplolardan bile daha görünür bir tehlike yaratmaktadır.

Herkesin her yerde zarar gördüğü, üzücü ölümlerle neticelenen bu durum dayanışma anıdır, halbuki! İnsanlara sirayet eden viral bir tehlikenin gayrı-ciddi bir şekilde aktarılması etik olarak değil sadece, ahlak ve hatta iman dışı bir yayın yapmanın göstergesi olarak akıllarda kalacaktır. Batı diye adlandırılan coğrafyada "kamuya ait her türlü yerin kapanması" ve mesela Fransa’da ciddiyetin "üçüncü safhasına" girilmesi, epideminin pandemi olarak algılanmaya başlaması, yaşanmakta olan küresel olayın ciddiyetini ve vahametini göstermektedir. Endişeli bir dönem içindeyiz. Bunun yerine, ekranları bir takım komplo üretmeye yarayan, karın ağrısı veren ekonomik laflarla doldurmak insanların hayatını tehlikeye atmak anlamına gelecektir. İnsanları "sosyal mesafeye" (bir veya hatta iki metrelik mesafede bulunarak konuşmak) dikkat etmek üzere ve başkalarıyla dayanışma içinde durmak için bilgilendirmek (bütün sosyal ve tıbbi tavsiyelere dikkat etmek, gençlerin virüsü taşıyarak ayakta geçirdikleri sürelerde yaşlı insanlarla fiziki olarak görüşmemeleri, ateş düşürücü ilaçlar kullanmayıp -işi zora soktuğu tecrübesi yaşanmış durumda olduğundan- sadece parasetamol kullanmak, evde kalmak, sosyal hayatı asgariye indirmek vb.) yerine ekonomik olarak "bu işten kar sağlanacak" lafı üzerine spekülasyonda bulunmak, bana kalırsa, medyanın ayıbı ve şuursuzluğu olarak kalacaktır. Bilim dünyasında spekülatif rastlantılardan ispat yapılamaz.

Yazarın Diğer Yazıları

Dostluk üzerine

Siyasi partilerin seçim sonuçlarında aldıkları seçmen oyları, mümkün olabildiği kadar, oyların eşit dağılımı üzerine kuruludur. O halde, neden hâlâ bazı düşmanlık sözleri toplumun içinde yer bulabilmekte ve hak arama imkanları kısıtlanabilmektedir?

Seçimlerde toplumsalın vektörleri

İstanbul odaklı söylemlerin içinden geçen ve Türkiye bütününde siyasilerin ve devlet aygıtlarının medya ve kamusal alandaki aktörlerin sahada boy gösterdiklerini izledi

Bir saha araştırması nedir?

Anket yapan sosyologların çok iyi bildikleri bir şey vardır. O da gazetecilerin bugün sıklıkla yaptıkları gibi gerçek veya kurgusal kişilikler üzerinden, vakalardan yola çıkarak haberi ifade etmelerinin sosyoloji olmadığıdır