Zaman Doldu sloganı şiddet içermeyen bir protesto hareketi olarak gözlerimizin önünde büyümekte. “Yokoluşa Sürüklenmekte” olduğumuzu hatırlatan bir sloganla başlayan bu hareket, iklim krizinin etkilerini azaltmak için son çarelere çağrı yapmakta. Her koldan yeni kriz ile mücadele ağları büyümeye başladı. Toprak Ananın bizim modern yaşam tarzımıza karşı çıkmaya başladığı ve bizim onu kızdırdığımız bilgisinden itibaren, Toprağın başkaldırı hareketini yaşamaktayız. Toprak Ananın kızgınlığını dindirmek için, iklim krizine çare arayan gruplar dünyada gittikçe çoğalmaktalar. Sadece Greta yok! Çoğalmaktalar. Birçok şehirde protestolar var: Geçen yıl Londra’da kurulan “Söndürme İsyanı” hareketi gösterileri: Londra, Berlin, Paris, Amsterdam, New York, Madrid ve altmış şehirde. Londra’da ise göstericiler arasından bazı geleneksel tutuklanmalar yapılmış durumda.
Zaman Doldu veya “Söndürme İsyanı” pasifik olarak, 7 Ekim 2019 hareketiyle bizlere şöyle seslenmekte : Her yıl binlerce tür, insanların eylemleri ve eylemsizliği sonucunda yok oluşa sürükleniyor. Biz kaybettiğimiz ve kaybedeceğimiz bütün yaşamların ardından yas tutmak için 7 ekimde bir araya geldik. İsyan ediyoruz çünkü bu gezegeni seviyoruz. Yok edilişi yaşamak kalbimizi paramparça ediyor. Dünyanın birçok noktasında insanların ve diğer yaşam formlarının ölmesine seyirci kalmaya dayanamıyoruz. Ve hiçbir şey yapmazsak bunun ileride çocukların, çocuklarımızın başına geleceğini bilmenin ağırlığına. İçinde bulunduğumuz iklim ve ekoloji krizi gerçeği ile yüzleşmek için yas tuttuk”.
Yas tutmak: Doğa ve insanlık için olduğu kadar birlikte yaşamaya ihtiyacımız olan tüm canlı varlıklar için yas tutulmakta! 1917’de “yas ve melankoli” üzerine metninde Freud iki kavramın birbirleriyle ilişkisi üzerine düşünmekteydi. Yas bir kayıp seremonisidir. Kaybedilen için tutulan yas, özlemi ve depresyonu beraberinde taşımaktadır. Kaybolan yaşam, bir doğa kaybıyla bütünleştiği vakit, bize, bir yas duygusundan başka ne verebilir ki zaten? Özlediğimiz ama bize bir daha geri dönemeyecek olan bir kayıp, ölüm güdüsü içinden geçmeye mahkum değil de nedir ? “Söndürme İsyanı” bize, ismi üstünde, isyanın söndürme üzerine olduğunun haberini vermekte; yangını söndürme, felaketi söndürme. Bizi virtüel bir var oluş tarzı ile yan yana getirmekte.
Bizim var oluş biçimimiz nedir? Doğanın kaybında, hayvan türlerinin kaybında, iklimin kaybında özlediğimiz gibi yaşama ve yaşlanma imkanlarını nasıl var edebileceğiz? Kaybedilen bir doğanın, insanın veya insan gruplarının ardında bıraktığı melankolik bir özlem duygusu değildir de nedir ? Bu, doğayı ve diğer insanları veya sevgiliyi hatta anayı bile sevme kapasitesinin düşüklüğüdür. Kendisine olan güvenin ve saygı değerinin yok olmasıdır. Psişe depresyondan yerlerde sürünmeye başlar. Melankoli, böyle bir duygunun insanı yiyip bitirmesinin kendisidir. Dış dünyayı, doğayı yok etmeye başladığımızda, yani Antroposen içinde yaşamaya başladığımızda, artık doğanın yok olmakta olduğu dış dünyamızı kaybetmeye başlarız. Özlem içinde, mevsimleri özleyen, kuraklığa karşı yağmuru arayan, su kaynağı bulmaya çalışan kaynak arayıcısı bir umuttur: Yılmaz Güney’in, o olağan üstü filminin son sahnesi bize bu umudun var olmaya devam ettiğini hatırlatmaktadır. “İnsan Tükenmez” diye yazmıştı Fethi Naci !
Ama bugün insan; hem insanı, hem her türlü varlığa saygıyı kaybetmiş vaziyette; hem de türleri yok etmekte. O nedenle, beklenmeyen bir sektörden gelen “Söndürme İsyanı” ilginçtir. Moda-tekstil dünyası isyandadır. XR (Extension Rebellion), “Söndürme İsyanı” hareketi Britanya Moda Dünya’sına karşı durmaktadır. İklim değişikliğinin ölüm sembolü olan sahte kanlarla suratlarını boyamış protestocular, Londra sokaklarında, Fashion Week’i protesto etmeye başlamıştır. Sanayi ve tekstil dünyasına karşı, hayvan derilerinin kullanımına karşı, deri ayakkabılara karşı yürüyüş büyümektedir dünyada. “Moda Haftasının kapanması” için sloganlar atılmaktadır. Bu, kapitalosen dünyasının doğaya zararlı işlerine karşı çıkış hareketi olarak gözükmektedir.
“Moda eşittir ekosid” pankartları yükselmektedir, Londra sokaklarında. XR hareketi bir bakıma 1970’li yıllarda tomurcuklanan ekolojistlerin savaş karşıtı eylemlerini hatırlatmaktadır. İki kutuplu bir dünya içinde yaşanmaktayken, o yıllarda, Sosyalist ve Kapitalist blok arasındaki nükleer savaş ihtimaline karşı çıkılan hareketlerle başlamıştı ekolojist eylemler. Bugün ise eylemcilerin hedefi, dünyanın birçok yerindeki hükümet politikalarına, moda ve tekstil şirketlerinin yarattığı üretim ekonomisine karşı bir isyandır. Doğa tahribatına karşı bir karşı çıkıştır. Verilen bilgilere göre, moda sektörü, çünkü, iklim değişiminin ve küresel ısınmanın sebepleri arasında yüzde on kadar varan büyük bir etkiye sahiptir.
Biz, bugün hâlâ neredeyiz ve sanki hangi sorunlarla yaşadığımızın farkında olmaksızın var oluş biçimlerimizi sürdürmekteyiz; ama yaşadığımız koşullar değişmiş vaziyette. Her şeyden önce, bugün iklim için eylem, insan ile başka insanlar arasındaki mücadelede, iklim krizini görebilenler ile göremeyenler arasındaki mücadelede ortaya çıkmakta. Zararın neresinden dönersek dönelim kardır! Bugün tüketim normlarımızı değiştirmek zorunda olduğumuzun farkına varmak, belki de, ilk söylenebilecek olan şeydir. Farkındalık demek eskisi gibi havayı kirleten arabalara binememeye başlayacağız (mümkün olduğu kadar kolektif kamusal araçlar kullanımı) demektir, yiyecek tüketemeyeceğiz demektir. Bahçelerimizin çimlerini su harcayarak sulayamayacağız demektir. Plastik torba bilinci nasıl yerleşmeye başlamış ise onun gibi, su kullanımlarındaki tasarruf da aynı derecede önemli olmaya başlayacaktır.
Kıyafetler de öyle. Londra’da “Söndürme İsyanı” hareketi moda dünyasını etkilemeye başladı. Yollarda yürüyen insanlar moda dünyasının tüketim normlarını zorlamaya başlıyor. Moda işkolu kendi krizini yaşamakta. Protesto eden insanlar sokaklarda ve meydanlarda, moda tasarım gösterilerinin önlenmesi için yürümekteler. Ve, insanların elbise tüketimine gitmesini engellemek için Moda Haftası’na karşı eylemler başlamış vaziyette. Sadece et tüketimi, karbondiyoksit gazlarıyla çevreyi kirletme değil, aynı zamanda fazla elbise tüketimi de bunun bir parçası.. Eksiltilecek elbise dolapları var; ve artık ihtiyaçlara göre sıralanacak bir alış veriş kültürünün yerleşmeye başlaması önerilmekte.
İnsan, doğa ile ilişkisinde doğal duruma dönmeye çalışmakta. Doğa ve toprak ana ile barışmanın yollarını aramaktayız ki, seller, tsunamiler, hortumlar, yangınlar, yani doğal afetlerin hepsi artık azalmaya başlasın ! Hayvan ve bitki türleri mevcut olmaya devam etsin, yok olmasınlar ! Yerli kabilelerinde yaşandığı gibi, bugün avcının avladığı hayvanın veya balıkçının yakaladığı balığın son nefesini vermesinin ardında saygıyla durulsun; avlanan hayvanlar için türü devam etsin diye dualar edilsin.
XR hareketinin güzelliğini vurgulayanlar, protestocuların ne şeflerinin ne de aralarında bir hiyerarşinin olmasından söz etmekteler. Bu eylem, şefsiz bir organizasyon olarak süreklilik kazanmakta. New York Times’ın (10 Ekim 2019) haberine göre, Saint Martins Central’de moda tasarım eğitimini almış olan 32 yaşındaki Sara Arnold, “kendisinin XR organizasyonun lideri olmadığını, bu hareketin liderlerle işlemediğini” vurgulamaktadır: Tıpkı Negri ve Hardt’ın son kitabı Meclis’te (Assembly) başsız bir örgütlenmeden söz ettikleri gibidir bu hareket; çünkü XR, Moda Dünyasının arta kalmasını değil, gezegenin arta kalması hareketini savunmaktadır .
İnsanlar arası ve insan–hayvan-bitki arası bir sözleşme gerekmekte. Bruno Latour’un “Şeylerin Parlamentosu” adını verdiği budur. Yeni bir siyasete doğru yol alınmakta. Barış ve sözleşme gerekmekte, bunun için: Belki de hala bir umut varsa? Bu sözleşme, insanların artık bir kozmos içinde yaşamakta olduklarının hatırlanmasından ve hatırlatılmasından geçmekte. Mücadele “doğa için ve doğaya rağmen”. Başka bir şansımız kalmadı ! Stoa’cı bir öğreti içinde Kozmosta, kendi var olma biçimlerimizi saklamak üzere direnmeye geçmemiz en rasyonel direnç biçimi olacaktır.
Kozmos, yıldızların dönüp dolaşıp aynı yere gelmesiyle alakalıdır, siyasi devrim ile aynı kelimeden gelen “devrim” (révolution) sözcüğü şunu ifade etmektedir: Takımyıldızlarının yerine tekrar gelip oturması demektir. İleriye doğru bir değişim değil devri daimdir. “Söndürme isyanı” demek “devrim”ini tamamlayanların geri gelmesi demektir. O halde, XR anlayışına göre, doğanın geri gelmesi için elimizden gelen her şeyi yapmakla mükellefiz. Bu, bir tür olarak bizim diğer canlılarla birlikte yaşamakta olduğumuzu hatırlatmaktadır. Sadece insani bir şekilde yaşayan komşularımız değil, hayvani ve bitkisel bir şekilde yaşayan diğer komşularımız da, türler karışımı içinde yaşamak zorunda olduğumuzu anlamak ve bunu diğerlerine anlatmak durumundayız. Gelecek nesillere bırakılan bu dünyada daha iyi yaşam imkânı kalmamış gözükmekte! Bunu daha iyi bir yaşama çevirmek türümüzün gerçekleştirmesi gereken bir sorun olarak gözükmektedir.