03 Haziran 2019

Rastgele: Başka mümkün dünyalarda belki de?

Michel Serres’e göre her şey, her şeyle ilişki halindedir...

Haziran ayları Fransız filozoflarından bazıları için üzücü geçmiştir; oysa yaz başlamıştır Paris’te; hüzün ve sıcaklık birbirlerine antinomik dursalar bile, yan yana geldiklerinde bir iletişim geçer aralarından ve belki de bu iletilenler arasında geçen enformasyon, bir yerden diğerine giderken sıkça parazit yapar. 25 Haziran’da 1984 yılında  filozof Michel Foucault ölmüştü; bu sefer de Michel Serres (doğumu 1930), yıllar sonra benzer bir şekilde, Haziran ayının içinde (biri başında biri de sonunda) gitti bu dünyadan: İkisi de arkalarında okuyacak, üzerinde çalışılacak  büyük eserler bırakarak... daha sonraki nesiller için.

Haberlere göre, 1 Haziran Cumartesi günü, 88 yaşındayken kaybettiğimiz değerli Fransız filozof, ilk olarak belki de Sosyal Sözleşmeyi Doğa ile sözleşmeye çevirmeyi düşünen birisiydi. Michel Serres Hermes adlı beş ciltlik çalışmasının ilk cildini (1968’de Fransız direnişçisi Jerome Lindon tarafından kurulan Minuit Yayınları tarafından yayınlandı) günümüzün en büyük sorunlarından biri olan İletişim meselesine ayırmıştı. Ve, bu kitaptan biliriz ki, iletişim daima parazite maruz kalmıştır ; bir gürültü öğesi konuşmanın bir yerden başka bir yere taşınmasını her zaman engellemiştir. Belki de bugün: “Gerçek-sonrası” diye adlandırılan zamanımız, tam da, bu parazit öğesini kullanarak toplumlarda yükselen popülizmin en büyük kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Öyle bir ana gelindi ki bugün ( eskiden 1968’de Serres kitapları üzerine düşünmekte ve çalışmaktayken parazit bir gürültü unsuruydu) artık parazit enformasyonun ve iletişimin kendisi haline geldi. Gerçek-sonrası sadece gürültü yapıyor ve bu gürültü, gürültünün rahatsız edici gerçek ötesi mesajı ve sesi gibi toplumların gidişatını ve gelişimini, her dönemden çok daha fazla, rahatsız etmeye devam ediyor.

Ama ikinci bir noktayı bu çalışmalardan yola çıkarak aklımızda tutabiliriz: Her şey başka bir şeye çevrilebilir. Çeviri bir tercüme olarak beraberinde bir yorum gerektirmektedir.  Hermes III kitabında (1974) Michel Serres bilimsel olanın her zaman kültürel olana tercüme edilebileceğini göstermişti. Ve bu anlamda tercüme sayesinde bilimsel olan sosyolojik alana geçebilmekteydi. Bruno Latour ise benzer bir şeyi daha sonra gerçekleştirmişti (Tercüme sosyolojisi) . Serres bilimsel olan termodinamiği, ressam Turner’in tablolarına ve roman yazarı Emile  Zola’nın romanlarına geçirmesini bilmişti.

Michel Serres doğayı (fizik /phusis) düşündü her zaman; çünkü gemici olmayı istemişti gençliğinde. Doğada yaşamayı seçti önce.  Bir bakıma pusula ile yolunu bulan eski gemiciler gibi uzun yollara ve maceralara açılmak istemekteydi her halde ? Maceralar daha sonra düşünce maceraları haline geldi; o kadar ki, macera romanlarında olduğu gibi, Ten Ten’in maceraları ile Leibniz yan yana gelebiliyordu. Hayvanlar üzerine masallarıyla ünlü La Fontaine’in hayvanları ise doğanın hayvanları olarak bir “Dünya Felsefe Ansiklopedisi’nin kenarında yer alabiliyordu. Ve bu durum, Disney’in Fare Mickey’si ile “Türk halisi üzerinde rüstik fareyi davet eden bir şehir faresinin” hikayesini (Parazit) birbirlerine bağlayabiliyordu.

Hatta başka bir inanılmaz Fransız filozof Louis Althusser; Marx İçin kitabında geliştirdiği “Tarihi Materyalizmi Diyalektik materyalizmin” önüne çekip, çıkarıp, hatta bir bakıma onu diğerinin yerine koymaya başladığında; bir gün de bunlardan vaz geçip de “Rastlantısal Materyalizme” çevrildiğinde, bunlar, o zaman, Michel Serres’in çalışmalarından birisine yaslanıyordu: Lucretius ve Clinamène.  Klinamen, Epikür fiziğinde atomların düşüşü sırasında bir mesafeli sapma göstermesine verilen isimdir.  Böylelikle atomlar birbirlerine şok etkisi yaparak çarpabilirler. Her bir eğim veya sapma rastlantısaldır. Şansa kaderdir. Eğik bir şekilde bükülen kuvvet düşerken yampiri bir şekilde yön değiştirmektedir. Michel Serres, (M.Ö 1 yüzyılda yaşamış olan) Lucertius’un  De Natura rerum- (Fiziğin Doğuşu-(Akışkanlıklar ve Türbülanslar-1977)  üzerine olan kitabında, söz ettiğimiz eğik çizgi üzerinde durmaktaydı. Althusser’inkine benzer bir şekilde  1980 yılında çıkan kitaplarında, bu sefer Deleuze ve Guattari, yine eğik olan klinameni düşüncelerine dahil etmekteydiler.  Bu anlamda atom üzerine düşüncede şeyler katı halinde düşünüldüklerinde (katılar mekaniği) onların eğimli bir şekilde düştükleri gözükmüyordu. Epikür’ün fiziğinde katılar öne çıkmaktayken sıvılara dönüşen bir fizik bambaşka algılanacaktı. Lucretius, fiziği bu yana çekmekteydi, Michel Serres’in çalışmasında fizik bir akışkanlık unsuru olarak başka bir şekilde doğayı  algılamaya başlayacaktı: Sıvılar mekaniğinde eğilimler öne çıkmaya başlar. Ve Althusser’in Rastlantı Materyalizmi de, bu anlamda, belirlenimci olmaktan çıkıp rastlantısal olmaya başlayacaktır. Tıpkı balıkçıların birbirlerine “rastgele!” diyen şans dilemelerinde olduğu gibi. Hayat ve beslenme şansa kalmıştır : Fortuna. Bu, hem kader hem de rastlantıdır. Michel Serres gemiciydi. Ve rüzgarların esintilerini, denizin türbülanslarını, fırtınaları, Turner’in tablolarında, kasırgaların patladığı denizleri iyi bilmekteydi. Hayatının parçası olan bir fırtınayı ve birbirleriyle iç içe geçen rüzgarları ve birbirlerinden kesilir gibi kopan denizleri mutlaka iyi bilmekteydi. Hocası Gaston Bachelard’dan “epistemolojik kopma” kavramını edinmişti ve beki de Louis Althusser gibi, o da bu tip kopmalara çok değer veriyordu.

Felsefe denilenin; bir aracı, bir tercüman, bir pasör, bir kaçakçı olduğunu düşünen Michel Serres’e göre her şey her şeyle ilişki halindedir. Leibniz’in Sistem’i üzerine olan ilk çalışmasında, filozofun bize hatırlattığı gibi bu sistemde Tanrı  her şeyi başka bir şey ile iletişime sokmaktaydı. Ne kapısı ne de penceresi olan monadların (bireyler)  birbirleriyle iletişimi mümkün olmazken Tanrı, yarattığı mümkün dünyalar arasından en mükemmeli olan bu yaşadığımız dünyada, monadlar arasındaki iletişimi sağlayan tek Varlık olarak durmaktaydı. 

Bu kısa anma yazısında iletebildiysem eğer, Michel Serres, ülkemizde pek az tanınan bir yazardı. Kitaplarından birçoğu Türkçe felsefe çevirilerinde bulunmamakta. Doğal Sözleşme çevrilen ender kitaplarından birisidir. Bu kitap ise bugünkü ekolojik meseleyi anlatan bir tablonun analizi ile bugüne kalmıştır:  Goya’nın meşhur eseri  “Sopa ile düello” tablosunda iki adamın sopalarıyla dövüştükleri alanın bir bataklık olması ve bu bataklıkta biri diğerini yenmeye çalışmaktayken, ikisin birden batmakta olduğunu görmek bugünü bizekuvvetli bir şekilde göstermektedir; çünkü biz birbirimizle, insanlar arası, ülkeler içi ve dışı ilişkilerinde uğraşırken (savaşlar ve siyasi mücadelelerle hem doğayı hem de kendimizi feda ediyoruz) hep beraber batmaktayız.  Bu,  her zaman aklımızın bir yerinde durması gereken en büyük sorun olmaya başladı ve devam ediyor günümüzde.... Michel Serres bize bu durumu hatırlattı yıllar önce 1990’lı yılların sonlarında. Fransız düşünür Fransız sosyolog Bruno Latour, Michel Serres’den yola çıkarak, ekolojiyi bir Bilimsel Araştırmalar (Sciences Studies)  alanına taşıyarak sosyoloji ve bilimler arasındaki geçişi sağladı ve daha önce Serres’in tutmuş olduğu yolu takip etti.  Bize düşen ise bunu unutmamak oluyor !!! Umarız ki, bu düşünceler unutulmasın ve biz de bu geçişli öğretileri unutmayalım. Yeni nesillere aktarılsın... Tercüme edilsin ve okunsun...!

Neticede, bugünkü bilimsel alanın geçmişin bilimsel düşüncesinden ayrı tutulamayacağını sıkça vurgulamış olan Michel Serres, değil miydi ?

Yazarın Diğer Yazıları

Bir saha araştırması nedir?

Anket yapan sosyologların çok iyi bildikleri bir şey vardır. O da gazetecilerin bugün sıklıkla yaptıkları gibi gerçek veya kurgusal kişilikler üzerinden, vakalardan yola çıkarak haberi ifade etmelerinin sosyoloji olmadığıdır

Özgürlükten kulluğa

Antropolog Pierre Clastres, inanılmaz bir şekilde La Boetie’den yola çıkarak özgür toplumlardan boyun eğmeyi tercih eden kulluk toplumlarından söz etmekteydi: Bu ayrım sonunda devlet mekanizmasının oluşturulması ve devlet mekanizmasının oluşmasına karşı çıkan ve tarihsiz olarak adlandırılan toplumlar arasındaki fark ortaya çıkartılmaktaydı

Kim ne sanıyor?

Küreselleşmekten uzaklaşmaya başlayan dünyamızda artık homojen olmayan farklılıklarla yaşamayı öğrenmek zorundayız. Göç-sonrası toplumsal vaziyet bunu öngörmekte ve fiili olarak yaşatmakta