21 Şubat 2022

Dan Graham'dan kalanlar

Dan Graham sanatı bir refleksiyon olarak gören ve piyasanın "pisliklerine" karşı sanatı korumaya çalışan yılların bir sanatçısıydı. "Yeni müziği, yeni heyecanları, yeni korkunçluklara karşı yeni ruhu" öne çıkarmak istencindeydi

Yazar, fotoğrafçı, heykeltıraş, video sanatçısı İllinois doğumlu Dan Graham (1942-2022) şubat ayı kayıpları arasında. Dan Graham; Minimalist, Post-Minimalist ve Kavramsal sanatın önemli temsilcilerinden birisiydi. Sanatın kavramlara ve düşünceye bağlı olarak işlediği yıllarda, bir yandan modern Amerikan yaşam biçiminin simgesi olarak ortaya çıkarılan kapalı sitelerin analizini fotoğraf ve videolarında gerçekleştirmekteydi (Homes for America-1966-67). Diğer yandan, Fransız filozof Jean-Paul Sartre'ın "Varlık ve Hiçlik" (yayın tarihi: 1943) kitabından yola çıkara-k, 1970'li yıllarda, ayna yansımalarını kullanmış ve seyircilerin algılamalarını bozan performatif eserler ortaya koymuştu. İzleyiciyi de bunların içine katmıştı. 

Dan Graham, Octagon for Munster, 1987

Diğer yandan ise; Dan Graham, Rock müziği dünyasının içinden geçen emek üzerine kurulu Amerikan işçi sınıfının yaşam biçiminin eleştirisini püriten Protestan dünyası ahlakı içinden yapmaktaydı. 1960'ların Amerika'sının bir yaşam biçimi haline gelen, otobüslerle bir konserden başka bir konsere giden Rock cemaatleri grup yaşamlarının Amerikan bireyselliğine karşı verdikleri yaşam biçimini değiştirme mücadelesini göstermek istemekteydi.

55 dakikalık "Rock my religion" adlı 1982-84 arasında gerçekleştirdiği metinlerden (Patti, Smith'in sesiyle), müziklerden (Jery Lee Lewis, Elvis ve The Doors), hikâyelerden ve belgelerden (Shakers) ortaya çıkan filmi ve ayrıca kitap olarak yayınlanmış eseri çarpıcıdır. Film, Amerikan tarihinin bireysellikten ve erkek egemen toplumsal hakimiyetinden çıkartmaya uğraşan 18. yüzyılın Shaker'lerinin kahraman lideri Ann Lee'nin İngiltere'den Amerika'ya giderek kurduğu cemaati ele almaktaydı. İngiltere'de Manchester'da fabrika işçilerinin yaşam ve çalışma şartlarının zorluğuna karşı çıkan bu hareketin lideri Ann Lee, Shaker dini doktrinini kurmuştu. Heteroseksüel evlilik üzerine kurulu yaşama karşı çıkan bu görüşüyle Ann Lee, 18. yüzyılın ikinci yarısında fabrikaların sömürmekte olduğu işçi sınıfına yeni bir çıkış noktası aramaktaydı.

Ann Lee, kutsal kitabın öğretisine karşın emeğine yabancılaştırılan işçi sınıfına emek ile kazanmak zorunluluğunu veren sanayi kapitalizmine karşı çıkmaktaydı ve kendisini Tanrı'nın dişi bir reenkarnasyonu olarak kabul etmekteydi. Erkek ve kadın eşitliği üzerine geliştirdiği cemaati Shaker olarak 1774 yılında Amerika'da kurdu. Cemaat ayık ve emeğe saygılı olarak işlemeliydi. Yaptıkları çalışmalarda her türlü süsten arındırılmış bir yöntem kullanılmalıydı ve her şey işlevsel olmalıydı. Vecd hallerinden geçen ve dansçıları transa sokan bir dans ortaya çıkarmışlardı. Grup halinde titreyerek dönen bir dansı bulmuşlardı. Anlaşılabileceği gibi Dan Graham'a göre, bu cemaatin dansları Rock dünyasına yakın bir buluştu. Köpekler gibi yerlerde sürünerek dans hareketleri icat etmişlerdi. Amerikan püriten bireyciliğine karşı cemaati öne çıkarak bir komünataryen yaşama dayanmaktaydılar. Püriten kendi vicdanıyla yalnız başına bırakılmışken Ann Lee'nin cemaati Shaker "kolektif bir vicdana" yaslanmaktaydı. Amerika'da büyük bir dini ruh cemaati ve müziğinin canlanması 1800'lerde Amerika'nın güneyinde kendine yer edindi. Baş döndürücü bir dans burada ortaya çıktı. Rock da benzer bir şekilde Amerika'da püriten doktrinin bastırılmış cinselliğine bir karşı çıkıştı. Sallanan ve yuvarlanan bir dans olarak Shake'i örnek aldı: Rock in Roll (sallan ve yuvarlan).

Rock, Ann Lee'nin kıyamet tellallığına göre kendisini biçimlendirmişti. Olumsuz bir Armageddon yerine teknolojiye sarılmayı tercih eden Rock terakkiyi öne çıkardı. Rock elektrik aletleri canlandırdı. Elektrik gitar eski gitarın yerini aldı. Teknoloji Rockun hareketinin taşıyıcısı olarak gözüktü. Mikrofon kullanarak şarkı söylemek ve sesi elektronikleştirmek bunun devamını getirdi. Beden performanslarıyla dans ve ses birlikte hareket etmeye başladı. Jim Morisson'un Miami performanslarında polis sahneyi basmaya başladığında püriten beyaz ve erkek Amerika Rock gençliğinin isyanını bastırmaya uğraşmaktaydı. Polis Morisson'u sahnede tutuklamaktaydı. İsyanlar sivil hakları öne çıkarmaktaydı. Cinselliğin sahnede ortaya çıkarılması Rock'un bir ticaret olarak yapılmasına karşı duruşu temsil etmekteydi. Oedipal aile düzenine karşı Rock isyan etmekteydi. Patti Smith de Morisson'un takipçisi olarak ortaya çıktı. Aile düzenine ve kadının ezilmesine karşı eşitliğe seslenmekteydi. Negatif bir püritenliği pozitif bir isyana çevirmekteydi. Patti Smith de heteroseksüel beyaz erkek egemenliğine karşı eski Mısır kadın tanrıçalarının geri gelişini kutsamaktaydı. Dilin sahibi artık ne kadın ne de erkekti.

Dan Graham'a göre, Rock isyanı ve baş döndürücü dansları sanatın bir parçasıydı: resmin, heykelin ve performansların. Dan Graham sanatı bir refleksiyon olarak gören ve piyasanın "pisliklerine" karşı sanatı korumaya çalışan yılların bir sanatçısıydı. "Yeni müziği, yeni heyecanları, yeni korkunçluklara karşı yeni ruhu" öne çıkarmak istencindeydi. Situationist hareketin kurucusu Fransız düşünür ve aktivist Guy Debord'u okumaktan hoşlanması da, Dan Graham'ın piyasaya olan mesafesinde görmek mümkün olabilir.

Dan Graham sanatta şiirselliğin peşindeydi. Takipçileri olacaktır, günümüzde de, eminim…

Yazarın Diğer Yazıları

Bir saha araştırması nedir?

Anket yapan sosyologların çok iyi bildikleri bir şey vardır. O da gazetecilerin bugün sıklıkla yaptıkları gibi gerçek veya kurgusal kişilikler üzerinden, vakalardan yola çıkarak haberi ifade etmelerinin sosyoloji olmadığıdır

Özgürlükten kulluğa

Antropolog Pierre Clastres, inanılmaz bir şekilde La Boetie’den yola çıkarak özgür toplumlardan boyun eğmeyi tercih eden kulluk toplumlarından söz etmekteydi: Bu ayrım sonunda devlet mekanizmasının oluşturulması ve devlet mekanizmasının oluşmasına karşı çıkan ve tarihsiz olarak adlandırılan toplumlar arasındaki fark ortaya çıkartılmaktaydı

Kim ne sanıyor?

Küreselleşmekten uzaklaşmaya başlayan dünyamızda artık homojen olmayan farklılıklarla yaşamayı öğrenmek zorundayız. Göç-sonrası toplumsal vaziyet bunu öngörmekte ve fiili olarak yaşatmakta