14 Ağustos 2021

Çıkmazdaki toplum

Eğer kimse memnun değilse, yerellerin yabancılara yabancıların diğer yabancılara ve hepsinin de yerellere bakışı “huzursuzluk” yaratmaktaysa o halde siyasi ve toplumsal alanda sorun var demektir.

Toplumsal alan bir çıkmaza girmekte! Bu sonu belli olmayan bir sokak gibi durmakta! Nereye doğru gidilmekte olduğuna dair birçok varsayım ve gündelik yaşamın gerçeği birbirine karışmış vaziyette. Nereden geldik? Neo-liberalizmin, popülizmin, otoriter rejimlerin çoğalmaya başlaması, aşırı sağın neredeyse genelleşmiş bir moda olarak ortaya çıkıp, etrafa saldırgan tavırlarıyla tehditler sağlamaya başlaması, antisemitizm, anti-Müslümanlık, anti-Hristiyanlık, anti-Batıcılık, antihümanizmin felsefi olmayan boyutlara oturtulması, rasyonelliğin eleştirisinin cinnet durumlarına doğru kaymaya başlaması, göçlerin ve iltica arayışlarının sınır tanımayan akışkanlığı, yabancı düşmanlığının körüklenmesi, yabancıların tehdit unsuru olarak görülmesi, beyaz ırkın üstünlüğünü ortaya koymaya çalışması, yerellerin dışarıdan gelenlerle uyuşmazlıkları, başka kültürlerin birbirlerine olan toleransının yok seviyede cereyan etmesi, sokaktaki insanın medeniyet sınırlarının dışına taşması, nüfusun denetlenemez bir şekilde  kaotikleşmesi, hoyratlığın akıl almaz boyutlardaki artışı, sokakların yürünemez hale gelmesi, trafiğin her yerde akıl almaz bir şekilde kilitlenmesi, herkesin ters yoldan gitmeye çalışması, ekonomik zorluklarla birlikte bazı ülkelerde fakirliğin dayanılmaz hale girmesi, zenginliğin gayri ahlaki bir şekilde hızlı yükselişi, ahlaksızlığın her türlü etik davranışa imkân vermez hale gelmesi, mafyalaşmanın boyutlarının takip edilemezliği, Mafyadan bir imkân beklemenin dayanılmaz hafifliği, dini çelişkilerin su yüzüne vurulması, iklim kriziyle bir yandan sellerin getirdiği felaket görüntüleri, ölümler, yıkılan köprüler ve evler diğer yandan ise  yangınların, sıcaklığın kasıp kavurduğu ortamlardaki trajik olarak adlandırabilecek manzaralardaki geri kalan görüntüler, hayvanların ormanlardan kaçışı, insanların trafikten ve şehirlerden kaçışı, diğerlerinin ülkelerinden firar etmeleri ve hayatı yeni koşullarla yaşamaya zorlamaları, gündelik yaşamdaki şehirlerin yaşadığı sadece ekonomik olarak nitelendirilemeyecek tıkanmalar, bir yerden başka bir yere gidebilme zorlukları, insanların birbirlerine kaba davranışları, birbirlerinden neredeyse nefret etmeleri, daha paralı olanların yeni geldikleri şehirlerde sevilememe halleri, hatta yabancı düşmanlığının gittikçe artan söylemleri, kadın düşmanlığı, kadın cinayetlerinin önlenmeyen yükselişi, İslami hareketlerin sosyal medyadaki teşhiri … v.b. bütün bunlar; toplumsal uyumun bugüne kadar uzun zamanlardan beri bu boyutlarda yaşamadığı bir durumu ortaya koymakta.

Her sosyal, dini veya etnik grubun  birbirinden uzaklaşmaya başlamasıyla birlikte, yakınlık kurma ve empati oluşturma imkânlarının geri dönülmez bir şekilde büyümesinin karşısında eli kolu bağlı olmaya başlayan ve hiçbir şekilde bağları kurmanın zorluklarının aşılamayacağını gören kişilerin karamsar bir dünya görüşü ortaya atmalarıyla mesafe ve yabancılığın artması. Sadece kendisine ve toplumuna değil, yaşam biçimlerine yabancılaşmayla ve yabancılık psikolojisinin her değişik tarafı da (yerel ve sonradan gelen) kapsayan uzlaşma imkânsızlıklarının baş göstermesiyle sahte haberlerin hangisine inanacağını şaşıran bir toplumsallık ortaya çıkmakta. Bol bol hikâye anlatılıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bir topluma göç yoluyla gelenlerin kim olduklarına, neden geldiklerine, ne beklediklerine, hangi odaklar tarafından örgütlendiklerine, hangi gizli anlaşmalarla bu insan akışkanlığının gerçekleştirildiğine dair onca laf sosyal medyada olduğu kadar genel medyada da boy göstermekte. Kimin hangi lafa inanacağını bilmekte zorluk çektiği bir toplumsal alan var! Şehirde oturanların sıkıntıları, aynı mekanları paylaşamamanın verdiği huzursuzluk ortamı kol geziyor.

Her türlü insani söylemin, Aydınlanma Düşüncesi’nin hümanizmasının artık kale alınmayan vaziyeti, eşitsizliği destekleyen ırkçı söylemlerin kendisini dizginleyemeyen yükselişi karşısında taraf olmaya yüz tutan kalabalıkların artmaya başlaması her türlü uyumu engellemeye doğru götürmekte. Bu işlerden para kazananların tavırlarının vurdumduymazlığının var olan kaotik duruma tuz biber ekmesi ise başka büyük bir sorun olarak durmakta. Taksi bulamayan şehirlilerin dışarıdan gelenlerin parasına bakan şoförlerle olan uyuşmazlıklarının toplumsal bir sorun haline gelmeye başlaması ve bunların yatay bir şekilde dile getirilmesi, şehrin ağırlığına bir hacim daha katmakta. Şehrin herkes için yaşanılması zor bir yer olması demek toplumsal ortamdaki huzurun bozulması anlamına gelmekte değil midir? Eğer kimse memnun değilse, yerellerin yabancılara yabancıların diğer yabancılara ve hepsinin de yerellere bakışı “huzursuzluk” yaratmaktaysa o halde siyasi ve toplumsal alanda sorun var demektir.

Siyaset Hobbes’dan beri “huzur” ve “barış” söylemi üzerine oturtulmuştu. Yoksa herkes birbirinin kurdu” olacaktı. Siyaset felsefesi daha modernliğin emekleme çağlarında huzurun bir merkezi siyaset tarafından kurulmasının ve denetlenmesinin önemini öne sürmekteydi. Rousseau buna “Toplumsal Sözleşme” fikrini eklemişti. Ardından Aydınlanma felsefesi insanın kendi düşüncesiyle karar verebilmesine “aydınlanmış” insan diyordu (Kant). Bugün neden olduğunu belki de yeteri kadar anlayamadığımız bu dünyadan uzaklaşmaya doğru yol almaktayız. Medeniyetin kurulması, akıl üzerine kurulu bir doğa felsefesi, bunlar artık söz konusu olmaktan çok uzaklaşmış tarihe ait olarak kendi haline bırakılmış laflar olarak duruyor.

Tekrar düşünmenin zamanı geldi de geçiyor mu yoksa?

Yazarın Diğer Yazıları

Vardın mı?

Toplumsal alanın içindeki cins kimlikleri arası anlaşmazlıkların aşılması ve barışın vurgulanması için 25 Kasım’ın duyurulması ve yaygınlaştırılması ehemmiyetli gözükmekte

Kriz nerede?

Sıkışan ve sayıca azalan hâkim bir burjuvazi ile orta üst sınıfların, eski devlet memurlarının ve de daha sonra “orta direk” olarak ortaya çıkanların ekonomik krizden kuvvetli bir şekilde etkilendiğini gözlemlemekteyiz. Alt diye adlandırılan sınıfların ise, maaşlı, emekli, işsiz vb. “açlık sınırında” olduğu belirtiliyor: Kriz!

Lizbon’da sanat haftası

Bu sene şehrin üç önemli müzesi Lisbon Art Weekend’in LAW’ın organizasyonunun içine girmiş bulunmakta: Gulbenkian Müzesi, MAAT Sanat, Mimari ve Teknoloji Müzesi ve de koleksiyonunda Picasso, Duchamp, Miro, Ernst, Bacon, Bourgeois, Judd gibi uluslararası sanat tarihi ustalarını bulunduran MAC/CCB. Bu müzelerde dünyanın önemli çağdaş sanatçıları sergilenmekte

"
"