08 Ağustos 2020

Bernard Stiegler'in ardından

Çok kişi davet etmiştim buraya konuşmacı veya sanatçı ve küratör olarak 2003 ile 2012 yılları arasında, Stiegler onlar arasından unutulmaz biri olarak akıllarda kalmıştı

Bernard Stiegler'in beklenmedik ölümünü (68 yaşındaydı) şaşkınlık ve üzüntü içinde öğrenmiş bulunuyorum. Hiç beklemediğimiz bir şekilde aramızdan ayrılan düşünür filozof 2005 yılında Türkiye'ye gelmiş ve davet etmiş olduğum Sarkis'in sergisi sırasında Akbank Sanat'da bir konuşma yapmış ve dinleyen herkesi büyülemişti. Sarkis kendisini çok iyi tanıyordu ve bana Bernard'ı o tanıştırmıştı. Bilhassa konuşması sırasında çarpıcı olan iki nokta vardı ki, bu iki nokta popüler bir ifadeye bağlıydı. İlk olarak gençliğinde banka soyduğunu söylediği vakit herkes devrimci birisinin devrim için banka soymuş olduğunu düşünmüş ve hayran kalmıştı; ancak ikinci cümle daha çarpıcıydı: Borcu vardı ve oturduğu apartmanın alt katındaki bankayı iki kez soymuştu. Birincisinde yakalanmamış ve ikincisinde ise hapse girmişti. Hapisteyken kendisine çok yardımcı olan Jacques Derrida sayesinde felsefeye merak sarmış ve önemli bir düşünür olmuştu. Derrida ile ortak bir kitaba da imza atmıştı. İkincisi ise konferansı sırasında İngiliz takımı İstanbul'da final oynamaya gelmiş olan amigoların gürültüsünü duyduğu ve konferansını rahatsız ettiğini hissettiğinde "barbarlar altta" diyerek bütün salonu güldürmüştü. Politik olarak doğru hiç bir şey yapmamıştı. Ve eski neslin bir düşünürü olarak her türlü söylenmeyecek şeyi uluorta dile getirmişti. Büyük bir çekiciliği vardı. Daha sonraki konuşmalarımızda ise hep bu akıllı ve sevgi dolu bakışı görmüştüm. Akbank Sanat'da benimle birlikte sergilerin lojistik işlerini takip eden Ayşegül Çoşkun da kendisini hiç unutmadığını bana birkaç kez hatırlatmıştı. Çok kişi davet etmiştim buraya konuşmacı veya sanatçı ve küratör olarak 2003 ile 2012 yılları arasında, Stiegler onlar arasından unutulmaz biri olarak akıllarda kalmıştı.

2005'te "Felsefi Refleksiyon Grubunu" kurmuştu: Algoritmalar ve teknik ile işlemeye başlayan toplumlarımızın analizini yapmak için Ars Industrialis ile uğraşmaktaydı bu grup. 2002-2005 arasında IRCAM'ın (Akustik ve Müzik Araştırma ve Koordinasyon Enstitüsü) idaresini üstlendikten 2005'te Beaubourg'daki (Georges Pompidou İnovasyon ve Araştırma Enstitüsü'nün başındaydı) konuşmaları yönetmeye başladığında, Paris'te sık sık karşılaştık. Her zaman çok nazikti. Sonra bu görevden ayrıldığını duyduğumda, tekrar Lyon Bienali sırasında karşılaşmıştık. O zaman, artık Londra'da yaşadığını söylemişti. Sonra ise kontağımız arkada kaldı. Ben onun yeni çıkan kitaplarını takip ediyordum ve artık bir düşünür olarak kitaplarının cep kitapları dizisinden yayınladığını izledim. Popüler bir düşünürdü artık. Sonra yakın zamanlarda kitaplarının Türkiye'de okunduğunu öğrencilerim sayesinde fark ettim. Kitapları Türkçe olarak da yayınlanmaktaydı.

Son pandemi döneminde, kendisiyle yapılan bir söyleşide, "insan hafızasının bu tip olayları hatırlayamadığından" yakınmaktaydı. Hong Kong'un "1969 epidemisinin" kimse tarafından hatırlanmadığını bize hatırlatmaktaydı. Uzmanlar konuştukları zaman bu son dönemde, 1918 İspanyol gribini hatırlayıp da (yaşamadıkları zamanların hatırası) kolektif hafızanın işleyip, bireysel hafızanın ise (onun neslinin ve bizim yaşadığımız zamanlar) 1969'u bile hatırlayamadığından duyduğu rahatsızlıktan söz etmekteydi. Bugün ile geçmiş pandemilerin arasındaki fark için, bugünkü "hızlı yayılma sürecinin" ne kadar etkili olduğunu vurgulamaktaydı. Avrupa'nın Refah-Devleti modelinden hızlı bir şekilde çıkarak nasıl bugünkü hale gelindiğinin altını çizmekteydi. Data ekonomilerin farklılığı silmeye başlamasıyla ve tarımda olduğu gibi biyo çeşitliliğin yok edilmesiyle benzerlikler taşıyan bugünkü krizin hızını ve etkisini geçmişle kıyasladığında çok daha kuvvetli ve yaygın olduğunun altını çizmekteydi. Kamu sağlığından geri çekilen kamusal paranın, bugünkü Fransa'da, krizi bu kadar etkin kıldığını üzülerek hatırlatıyordu. Neo-liberal ekonomilerin krizi ile birlikte Covid-19 krizi neredeyse üst üste gelmekteydiler.

Hiper-iletişim ve datalar ile işleyen bugünkü ekonominin krizini, o bakımdan, diğer eski krizlerden ayırmaktaydı. Bugünkü durum, tabii tehlikeyi de çoğaltmaktaydı. Gelecekte daha önce de dikkat çekmiş olduğumuz Yapay Zeka ile yönetilmeye başlanacak olan toplumlarımızla birlikte, bizi çok rizikolu zamanların beklemekte olduğu, bu anlamda, aşikar olarak durmaktadır.

Simondon'un kitaplarının yeniden basımına ön ayak olan Bernard Stiegler'in son olarak edisyonunda yayımlanan Bifurquer (Çatallaşmak-(Les liens qui liberent Yayınevi)) adlı kitap; sağlık, ekonomik ve toplumsal ve bilhassa ekolojik kriz üzerine kolektif bakışları ele almakta. İkinci Dünya Savaşı sonrasında doğan bir neslin yaşadıkları üzerinden düşünülen ve bugüne getirilen refleksiyon beş kıtayı ele almakta. Bu anlamda da evrensel bir şekilde entelektüel bakışı ortaya koymakta. Aşırı tüketim ve aşırı enformasyon çağında ekolojiyi ve hızı düşünmek, belki de, bu bakışın bizi düşünmeye doğru yönelttiği zaviyeyi oluşturmaktadır. "Gelişme" olarak adlandırılanın, 1960'lardan bugünlere kadar gelen bakışının dünyayı nasıl bir zorluğa soktuğunu, belki, bir kez daha düşünebiliriz. "Büyümenin" çelişkilerini ve tahribatını anlayabiliriz. Modernlikten (sanatlardaki öncü hareketler) ayrı olarak kullanılan, sanayi toplumlarını ilgilendiren bir kavram olarak "Modernleşme" adı altında gelenin ise ekolojiyi nasıl yok etmeye başladığını, şehirleşme ve kitleleşme ideolojisinin bize verdiği zararları görebiliriz. Bizi, bu ideolojinin nasıl zehirlemekte olduğunu anlamak için çaba harcayabiliriz. Olanın; Küreselleşme, Batılılaşma veya Emperyalizm olmaktan çok "ekonomik büyüme", "gelişme" adı adındaki ideoloji olduğunu fark ederek, bunun yol açtığı rizikolu (ekoloji, kaliteli yaşam, sağlık ve beslenme) hayatlarımızı bir kere daha düşünebiliriz.

Umarım önümüzdeki zamanlarda bu kitap bir yayınevi tarafından hakları alınarak Türkçeye çevrilir; Türkçe okuyanlar için bu imkan sağlanır. Ve bu şekilde Bernard Stiegler'in entelektüel çabası bir kez daha ortaya çıkabilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Vietnam-Gazze

Bugün 1968 ile kıyaslamalar yapılmakta. Vietnam Savaşı’na karşı çıkan bağımsızlık ve barış yanlısı göstericiler dünyada “Amerikan Emperyalizmine” karşı tavrı belirliyordu.  Ama bugün bu durum sanki “epsitemolojik bir kopuşun" göz ardı edilmemesi gerektiğini düşündürtüyor insana.

Dostluk üzerine

Siyasi partilerin seçim sonuçlarında aldıkları seçmen oyları, mümkün olabildiği kadar, oyların eşit dağılımı üzerine kuruludur. O halde, neden hâlâ bazı düşmanlık sözleri toplumun içinde yer bulabilmekte ve hak arama imkanları kısıtlanabilmektedir?

Seçimlerde toplumsalın vektörleri

İstanbul odaklı söylemlerin içinden geçen ve Türkiye bütününde siyasilerin ve devlet aygıtlarının medya ve kamusal alandaki aktörlerin sahada boy gösterdiklerini izledi