Gündem Andy Warhol ve Marilyn Monroe olunca bu haftaki yazı konumu bulmuş oldum. Monroe, gençliğimde hayranlık duyduğum bir sinema yıldızı, Warhol ise, sanat tarihinin ilgimi çeken dönemlerinden biri olan Pop Art'ın ikon sanatçısı.
1976 yılında Paris'e talebe olarak gittiğim yıllarda, okul sonrası sinemateklere gidip eski filmleri izlerdik. Marilyn'in ,''Erkekler Sarışın Sever'', "Yaz Bekârı", "Niagara" gibi filmleri ile tanışmış, biyografilerini izlemiştim.
Çekingen karakterli siyah saçlı Norma'nın, seks sembolü sarışın Marilyn'e dönüşmesini, hayat hikâyesini, erkeklerini incelemiş ve o muhteşem yüzdeki gözlerin derinliklerinde gördüğüm masumiyet ifadesinden fışkıran seksapeli anlamaya çalışmıştım.
1950'li yıllarda İngiltere'de başlayan ve paralel olarak Amerika'dan dünyaya yayılan Pop Art akımının modadaki etkisinin gücü beni çok etkilemiştir. Soyut dışavurumculuğa karşı genç sanatçıların başlattığı bu artistik fenomenin modadaki etkisi günümüze kadar sürüyor.
Kapitalist sistemin sonuçlarından biri olan bu akımın Amerika'daki en önemli temsilcileri Roy Lishshtein, David Hokney ve Andy Warhol'dur.
Warhol, ticari sezgilerini yaratıcılık gücü ile birleştirerek 1960'lı yıllara damgasını vurmuş ve o güne dek süregelen sanatsal gelenekleri alt üst etmiştir.
Tüketicinin, basın ve televizyon aracılığı ile ürün reklamlarından etkilendiği 60'lı yıllarda popüler sembollerle ikon kişilikleri tema olarak kullanıp akrilik boya ve serigrafi tekniğini sanata transfer ederek tablolarını çoğaltma yöntemi ile ünlenmiştir.
Warhol'un ünlü kişilerin fotoğraflarından yola çıkarak yarattığı tablolardan en ünlü olanı ise şüphesiz Marilyn Monroe'nun trajik ölümünden iki yıl sonra çizmiş olduğu portredir.
20. yüzyılın önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilen Warhol, duygusuz görünen yüz ifadesi, platin perukları ve ayağından hiç çıkarmadığı botları ile yüzeysel bir profil yaratmış.
Önemsemiyormuş gibi davrandığı entelektüel birikimi ile resim, sinema, moda dallarını basit Amerikan yaşantısının kodları ile birleştirerek yeni bir estetik anlayışı yaratmıştı.
Şüphesiz sanatçının en önemli özelliği, 60'lı yıllarda Amerika'da yaşanmakta olan sosyal değişimi gözlemleyerek sanata yaptığı yansıma olmuştur.
Moda dünyası, Pop Art'ın sanat ve müziğe olan etkisine paralel olarak akımın yörüngesine girmiştir. 1966 yılında dönemin en önemli tasarımcısı olarak kabul edilen Yves Saint Laurent'ın "Pop Art " koleksiyonunu örnek olarak verebiliriz. Jean Charles de Castebajac gibi bazı tasarımcılar ise Pop Art'ın temel kodlarını marka kimliklerini yaratmak için kullanmışlardır.
Pop Art akımının günümüz temsilcilerinden biri olan Japon sanatçı Takashi Murakami, Louis Vuitton, Vans gibi lüks markaları ile çalışarak sanat-moda işbirliğini devam ettiriyor.
1766 yılında James Christie tarafından Londra'da kurulan dünyanın en prestijli müzayede evlerinden biri olan Christie's in New York'da düzenlediği açık arttırmada satışa sunulan Marilyn Monroe portresi, sadece dört dakikada 195.04 milyon dolara alıcı bularak 20. yüzyılın en yüksek ücrete satılan tablosu unvanını elde etmiş oldu.
Marilyn, 2015 yılında 179.4 milyon dolara satılan Pablo Picasso'nun "Cezayir Kadınları" tablosunun değerini geçerek rekor kırmış oldu.
Ünlü müzayede evinin yeni sahibi olan Fransız iş adamı François Pinault, tablonun yeni sahibinin isminin gizli tutulacağını bildirdi.
Mutlu pazarlar.