31 Ağustos 2024

Kırmızı halıda Hollywood nostaljisi

Dünyanın en eski sinema etkinliği olan Venedik Film Festivali (La Mostra De Venise), 81. kez kapılarını açtı. Galaya katılan ünlü yıldızların seçmiş olduğu kostümler, Holywood'un altın çağını hatırlatır nitelikte idi. 28 Ağustos-7 Eylül tarihleri arasında gerçekleşmekte olan prestijli etkinlik süresince seçkin davetliler dışında  7. Sanat'a âşık sinemaseverler de aday filmleri izleyebilecekler

Sinema sektörünün en önemli etkinliklerinden biri olarak kabul edilen ve Oscar'a aday olarak gösterilecek filmlerin nabız yoklaması şeklinde de yorumlanan Venedik Film Festivali, görkemli bir gala ile açışlını gerçekleştirdi.

1932 yılında sinema, tiyatro, dans, müzik gibi sanat dallarında farklılık yaratmak amacı ile heykeltraş Antonio Mariani tarafından yaratılan Mostra de Venice, yoluna sinema ile devam ederek günümüze kadar geldi. 

81. kez düzenlenen Uluslararası Venedik Film Festivali, Amerikalı rejisör Tim Burton'un yönettiği Beetlejuice Beetlejuice filminin görücüye çıkması ile başladı.

Siyah smokini ile kırmızı halıda poz veren Burton'a eşlik eden hayat arkadaşı ve filmin oyuncularından Monica Bellucci, Vivienne Westwood imzalı haute couture kostümü ile kırmızı halı nosyonunun hakkını verdi kanımca.

Tim Burton ve Monica Bellucci

Siyah tafta ve saten kumaş karışımdan tasarlanan elbiseyi tamamlayan siyah gözlük detayı ise, Westwood'un moda dünyasına kazandırmış olduğu "gotik-punk" sentezine bir gönderme olarak algılanabilinir.

Festivalin bu yılki jüri başkanı olan Fransız aktris Isabelle Huppert'in açılış konuşmasını 18 Ağustos'ta aramızdan ayrılan Alain Delon'a ithaf etmesi duygusal anların yaşanmasına neden oldu.

 Isabelle Huppert

88 yaşında aramızdan ayrılan bir zamanların "erkek güzeli" Delon'un kişiliği, öldüğü günden beri "Melek miydi şeytan mıydı?" gibi başlıklar atılarak eleştiriliyor, yargılanıyor, hayatı didik didik ediliyor.

Delon, ilk başlarda fiziksel ayrıcalıkları ile dikkat çekerek ünlenmiş olsa da sinematografik kariyerindeki başarıları ile de uluslararası bir şöhrete dönüştü.

Fransız sinemasının kadın versiyonu Brigitte Bardot gibi, Delon da döneminde çok az insana nasip olmuş bir hızla zirveye çıkmış ve ölene kadar da Fransız sinemasının simgesi olarak hep tepede kalmıştı.

Delon'un belki de doğal hâli ile yarattığı "tembel görünümlü, umursamaz ancak çekici ve ulaşılmaz seks sembolü" silueti, Fransız sinemasının erkek figürünü sembolü olarak da kabul edilmişti. 

Alain Delon

Venedik Film Festivalinin kırmızı halısında boy gösteren Angelina Jolie'ye İtalyan basını "la Divina Diva" lakabını layık gördü. Kum rengi drape tuvaletini tamamlayan aynı tondaki kürk etolü ile Holywood'un altın çağını anımsatan ABD'li aktris basının ilgi odağı oldu.

Angelina Jolie

Yunanlı soprano Maria Callas'ın Paris'te geçirdiği son yıllarının anlatıldığı, yönetmenliğini Pablo Larrain'in üstlendiği Maria filminin başrol oyuncusu Jolie'ye, Pierfrancesko Favino, Valeria Colino ve Yunanlı Armatör Aristotle Onasis rölünde Haluk Bilginer eşlik ediyor.

Şilili yönetmen Pablo Larrain, ünlü kadın figürlerin hayatlarından bazı kesitleri sinemaya aktarma taktiği ile sektörde yer edinmişti. Daha önce Jackie Kennedy (2016) ve Prenses Diana ve Netflix'te yayınlanan Pinochet filmleri ile tanınıyor.

Maria Callas'ın hayat hikâyesi ise, Franco Zeffireli'nin 2002 yılında gerçekleştirdiği Callas Forever ve 2017'de Tom Volf yönetmenliğindeki Maria by Callas filmlerinde olduğu gibi bir çok performansla sinemaya aktarılmıştı.

Kırmızı halıyı kasıp kavuran bir diğer silüet ise Kanadalı kadın oyuncu Taylor Russel oldu. Jamaikalı bir baba ve beyaz bir anneden dünyaya gelen Russel, 1993 yılı Chanel defilesinde dönemin star mankeni Claudia Schiffer'in sunduğu gelinlik modelinin 2024 versiyonu ile kırmızı halı önünde bekleyen basının beklentisini tatmin etti kanımca.

Taylor Russel (2024) - Claudia Schiffer (1993)

Coco Chanel'in Venedik kentine olan hassasiyeti de kurgunun bir satırı olarak belleklerde canlanmış oldu.

Beyaz işlemeli balenlerden tasarlanmış büstiesi ve görkemli etek detayı ile fiziksel metamorfoza uğrayan Russel, Lost in Space dizisi ile dünyaca üne kavuşmuştu. 

Mutlu hafta sonları.

Alex Akimoğlu kimdir?

Alex Akimoğlu, 1976 yılında Fransa'ya giderek Sorbonne Üniversitesi Fransızca ve Joffrin Byrs Akademisi moda tasarımcılığı bölümlerini bitirdi. Aynı zamanda École Supérieure de Journalisme'de (Gazetecllik Yüksek Okulu) öğrenim gördü.

Pierre Cardin, Jean Louis Scherrer ve Japon markası Hanae Mori'de tasarımcı olarak Paris ve Tokyo'da kariyerini sürdürdü.

London Kent University, İstanbul Ticaret Üniversitesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi moda tasarım bölümlerinde akademisyen olarak görev aldı.

Radikal gazetesinde başladığı moda yazarlığına (1997-2007), Referans gazetesinde “Moda Ekonomi” köşesinde (2009 - 2010), İstanbul Life m.o.d.a İstanbul köşesinde (2010 - 2019), ELLE Türkiye dergisinde ELLE Son Bakış köşesi ile devam etti.

2020 yılından beri T24'te yazıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tekstil sanatçısı Olga de Amaral, XXL yapıtları ile Paris’te

Olga de Amaral’ın retrospektif sergisini gezerken Bogota’dan dünya sahasına doğru gerçekleştiği evrime tanık oluyorsunuz

Bir kadın başkan adayının stil anatomisi

Amerika Birleşik Devletleri başkan adayının Converse marka ayakkabılara olan tutkusunun bizzat kendisi tarafından ön plana çıkarılıyor olması da şüphesiz ustaca kurgulanmış bir stratejinin sonucu

Zarina’nın marka oyunları

Hızlı moda markaları bile yaratıcılık ve tasarım olgularının marka kimliğini yaratmadaki önemini kavrayarak yatırımlarını bu doğrultuya yöneltmiş durumdalar

"
"