Fransa, 20. yüzyıl başlarında doğan, ocak ve temmuz aylarında yılda iki kez düzenlenen Haute-Couture geleneğini ne pahasına olursa olsun sürdürme yönündeki kararlığını devam ettiriyor. Moda endüstrisinin en prestijli etkinliği olarak bilinen, yaratıcılığın en üst seviyede tatbik edildiği Haute-Couture, Paris'le özdeşleşmiş bir gelenek olarak günümüze kadar geldi. Charles Frederick Worth'un saray terziliğinden ayrılarak kendi atölyesini açması ile başlayan oluşum, Coco Chanel, Christian Dior, Yves Saint Laurent, Hubert de Givenchy gibi birçok modacının dünya arenasında ünlenerek dev markalara dönüşmesine neden oldu.
Üç güb süren ve Paris Moda Federasyonu tarafından belirlenen saatlerde dijital ortamda start alan 2021 yaz koleksiyonlarında, dev markalar kadar bazı genç tasarımcılar da ilk kez gövde gösterisi yapmış oldu.
Tasarımcı Maria Grazia Chiuri maestroluğundaki Dior koleksiyonu, İtalyan film yapımcısı Matteo Garrone'nin gerçekleştirdiği kısa metraj filmle başka bir boyuta taşınmış.
"Tarot Şatosu" olarak adlandırılan film, Christian Dior'un çocukluğundan ölümüne kadar tüm hayatı boyunca ilgi duyduğu fal tutkusundan yola çıkılarak gerçekleştirlmiş.
Kehanet sanatının kodlarının kullanıldığı filmin, moda ve sinema ilişkisini doruk noktaya çıkarmış olduğunu belirtmek isterim.
Papesse (kadın Papa), şeytan, yıldız, imparatoriçe, ölüm gibi sembolleri canlandıran mankenlerin taşıdığı muhteşem tasarımlara eklenen Garrone'nin şiirsel sahneye aktarma tekniği defileyi bir sinema yapıtına dönüştürmüş.
Joe Biden'in yemin töreni için Lady Gaga'ya hazırladığı özel sahne kostümü ile gündeme oturan Schiaparelli, pandeminin hayatımıza soktuğu maske nosyonunu sürrealist bir yaklaşımla 2021 yaz sezonu koleksiyonuna taşımış. Markanın tasarımcısı Daniel Roseberry, altın rengini bolca kullanarak ilginç aksesuar ve giysilere imza atmış. İkinci i ten niteliği taşıyan oyulmuş heykel görünümdeki şok pembesi büstler koleksiyonun en ilgi çeken parçası olarak ön plana çıkıyor.
Karl Lagerfeld'in ölümünden sonra kısa bir bocalama devri yaşayan Chanel, yaz koleksiyonunun tanıtım filmini gerçekleştirmek için bu kez Hollandalı yönetmen Anton Corbijn'in kapısını çalmış.
Paris'in en görkemli müzelerinden biri olan Grand Palais'nin dev verandasına kurulan bahçe dekorunda sunulan defilede, tweed tayyör, işlemeli gece elbiseleri gibi marka kodlarının ustaca tasarlanmış olduğu gözlenirken, bahçe dekoruna serpiştirilen dore sandalyelere oturtulan sembolik davetliler pandemi öncesine olan özleme atıf niteliği taşıyordu. Penelope Cruz, Vanessa Paradis ve Marion Cotillard "aile şöleni" olarak adlandırılan defileyi ilgi ile izlediler.
Valentino, Roma'da bulunan Colonna Sarayı'nın muhteşem mimarisinde gerçekleştirdiği virtüel defilesi ile tüm dünyada ilgi ile izlendi. Haute Couture dikiş tekniğinin minimalist tasarımlarla buluştuğu koleksiyonda, tasarımcı koltuğuna oturtulan Pier Paolo Piccioli'nin çağdaş sanata olan eğilimini en profesyonel şekilde giysilere yansıtmış olduğu gözlendi.
Bir diğer İtalyan markası olan Fendi ise ilk kez Haute Couture defilesi düzenleyerek "Büyükler" kervanına katılmış oldu.
20. yüzyıl başlarında Virginia Woolf, John Maynard Keynes gibi yazarlar tarafından kurulmuş olan, "The Bloomsbury Group" felsefesinden esinlenerek tasarlandığı gözlenen koleksiyon, dev cam çiçek seralarının dekorunda gerçekleşti. Siyah, altın ve pastel renklerin kullanıldığı defilede Kate Moss, Christy Turlington, Bella Hadid gibi bir zamanların top modellerinin yanı sıra Demi Moore da podyumda boy gösterdi.
Fendi'nin tasarımcı koltuğuna oturan Kim Jones'un erkek koleksiyon tasarımcısı geçmişi nedeniyle ilk kadın koleksiyonunda biraz çekingen davranmış olmasını ise olağan karşılamak gerekiyor.
Pandemiden en çok etkilenen sektörlerden biri de şüphesiz moda. Birçok irili ufaklı markanın bu süreçte eriyeceği kaçınılmaz. Lüks markaları yöneten tröstler ise "Hayal ettirme" taktiklerini yeni yöntemlerle sürdürüyorlar.
Mutlu pazarlar.