Körfez Krizi sonucunda, ünlü markaların büyük tröstler tarafından paylaşılması ile lüks sektörü yeni bir döneme girmişti. O günlere dek, Yves Saint Laurent, Christian Dior, Chanel, Gucci gibi devler, genellikle kurucusunun yaratmış olduğu marka kimliğine sadık kalarak yollarına devam etmişlerdi.
Lüks sektörünün gençleşen tüketici kitlesini cezbetmek amacı ile değişimin kaçınılmaz olduğunu gören tröst yöneticileri, genç tasarımcılara yönelerek "Star Tasarımcılar" dönemini fitillemişti.
Christian Dior'un sanat yönetmeni koltuğuna oturan İngiliz Tasarımcı John Galliano'nun ilk koleksiyonunun basın tarafından ayakta alkışlanması, moda dünyasındaki tüm geleneksel kodları alt üst etmiş ve değişim taktiğinin doğru olduğu kanıtlanmıştı.
Marc Jacobs ismi, 1997 yılında LWMH grubuna ait olan Louis Vuitton'un maestroluğuna atanması ile duyuldu. Çiçeği burnunda genç tasarımcı, ayağına gelen bu inanılmaz fırsatı iyi değerlendirerek kısa zamanda dünyanın "en pahalı tasarımcısı'' unvanını elde etti.
LWMH, PPR gibi tröstler, zamanla ünlenen genç tasarımcıların transferi için futbol arenasını aratmayan bir rekabet ortamının oluşmasına neden oldu.
Jacobs 'un Amerikan Pop Kültürü'ne olan hayranlığı ve 1980'li yıllarda müzik dünyasını alt üst ederek doğup modayı da etkilemiş olan "Grunge'' akımının kodlarını benimsemiş olması başarısının pusulası oldu.
Jacobs, lüks sektörünün en prestijli markalarından biri olan Louis Vuitton'un hazır giyim koleksiyonlarını zirveye çıkartırken, bavul ve çanta tasarımlarını da geleneksellikten modernliğe taşıdı. Klasik iki renkli monogam, Japon Sanatçı Takeshi Murakami ile yaptığı iş birliği sonucunda renklendi, genç kitlelerin hayalini süslemeye başladı.
Jacobs'un değişim başarısı kendi görüntüsüne de yansıdı ve gözlüklü çelimsiz çekingen çocuk, metamorfoz geçirerek erkek arkadaşı ile görkemli bir düğün gerçekleştirmekten çekinmeyen, atletik vücutlu, dövmeli bir imaja dönüştü.
Yazımın başlığında belirtmiş olduğum gibi marjinal tasarımcının dövmeleri kendi onayı ile bir markaya "kimlik" olarak yansıdı.
Londra merkezli Matches Fashion adlı lüks perakende sitesinin bünyesine katılan Cactus Plant Flea Market, Jacobs'un birbirinden ilginç vücut dövmelerinden esinlenerek bir kapsül koleksiyona imza attı. Yıldız, şeytan, çizgi film kahramanları gibi değişik sembollerin kullanıldığı üst giyim ve aksesuar koleksiyonunun kapışıldığı söyleniyor.
Dövme olgusu, beş bin yıl öncesine kadar gitse de, 1891 yılında New Yorklu Samuel O'Reilly'nin ilk elektrikli dövme aletini icat etmesi ile bugünkü anlamının temelleri atılmış oldu.
70'li yıllarda "marjinallik'' olgusunun sembolü haline gelen dövme, 90'lı yıllarda, moda dünyasına yön veren tasarımcıların da göz kırpması ile başka bir boyuta geçerek evrim geçirmiş ve tüm dünyaya yayılmıştır.
Benim dövme ile olan ilişkim ise o yıllarda, Jean Paul Gaultier'nin bir tasarımı olan ten rengi tül üzerine dövme baskılı uzun kollu bir t-shirt'le limitlenmiş oldu. Çıplak tene giyildiğinde diskolardaki loş ışıkta tüm vücudunuz dövmeli imiş gibi gösteren bu "akıllı tasarım'' t-shirt yıllarca gardırobumda asılı durdu.
Türkiye'de de, dövme yaptırma tutkusu bir hayli revaçta uzun yıllardan beri. Ancak her konuda olduğu gibi dozu kaçmış aşırı dövmeler son derece itici olabiliyor. Sağlıksız koşullarda kalitesiz malzemelerle uygulanan dövmelerin geri dönüşü de zor oluyor bildiğim kadarı ile.
Mutlu pazarlar...