07 Ocak 2019

Suriye'nin 8 yıllık tecridi sona eriyor

“Ulusal Kurtuluş Savaşı”nı başarıyla nihayete erdirmeye çok yakın olan Esad'ın zaferi, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nce muhtemelen onanıyordu

Suriye’de son günlerdeki tüm gelişmeler, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilmeye yönelik yaptığı açıklamanın muhtemel arka planına ve sebeplerine dair 2 hafta önce gerçekleştirdiğimiz analizdeki gibi ilerliyor…

Hatırlanacağı gibi o yazıda, Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir’in Trump’ın 19 Aralık tarihli açıklamasından 3 gün önce Şam’a gerçekleştirdiği “gizli” ziyaretin önemine dikkat çekmiştik. Beşir bir Rus uçağı ile indiği Suriye başkentinde Devlet Başkanı Beşşar Esad ile tarihi bir görüşme yapmış ve bu, bir Arap ülkesi liderinin 2011 yılında başlayan savaştan bu yana Suriye’ye yaptığı ilk ziyaret olmuştu. Biz de buradan hareketle, bu ziyaretin, Suriye’nin Arap ülkeleri ile büyük ölçüde kopmuş görünen diplomatik ilişkilerinin yeniden tesisinin, hatta bu ülkenin Arap Birliği’ne yeniden alınışın miladı olarak algılanması gerektiğini söylemiştik.

“Ulusal Kurtuluş Savaşı”nı başarıyla nihayete erdirmeye çok yakın olan Beşşar Esad’ın, bu zaferi, Sudan’ın sponsorları olarak niteleyebileceğimiz Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nce muhtemelen onanıyordu. Ve bu ülkeler Esad’a el Beşir üzerinden çok büyük olasılıkla “ilişkileri artık normale döndürme” mesajlarını iletiyorlardı.

İşte böyle bir dönemeçte Trump, Arap Birliği ülkeleri Esad ile ilişkilerini iyice sıkı fıkı hale getirmeden evvel böyle bir açıklama yapmanın gerekli olduğunu hissetmiş olmalıydı. Aksi durumda “atı alan Üsküdar’ı geçecek” ve Beyaz Saray’ı da pazarlık açısından güçlü olduğunu zannettiği bir noktada bir miktar utanç verici bir duruma düşürebilecekti. Bunu önlemenin yolu da böyle “ham” bir açıklama yapmaktan geçiyordu. Zaten Trump o günden bugüne kadar yaptığı açıklamalarında ABD askerlerinin Suriye’yi bir zaman sonra terk edeceğini belirtiyor ama kesin bir takvim vermiyor, hiçbir konuda net bir taahhütte bulunmuyordu.

Bu akıl yürütme kuşkusuz olan bitenin tamamını açıklamıyor ama gerçeğin bir yönü de bu.

Nitekim tarih iki hafta önce öngördüğümüz yönde biraz daha hızla ilerlemeye başladı son zamanlarda.

27 Aralık’ta, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş, El Arabiya televizyonuna bir açıklamada bulunarak, ülkesinin 2011’te kapattığı Şam Büyükelçiliğini yeniden hizmete açtıklarını duyurdu. Gargaş’ın açıklaması, bir zamanlar Suudi Arabistan ile birlikte Şam yönetimine karşı bayrak açmış cihatçıları destekleyen Abu Dabi Yönetimi’nin artık Suriye için “düşman” pozisyonundan çıktığının ve ilişkilerinin normalleştiğinin açık bir göstergesi sayılabilirdi.

Yine aynı gün içinde bir başka Körfez ülkesi olan Bahreyn, Şam’daki elçiliğinin yeniden açılacağını duyurdu.

Yine 27 Aralık tarihinde Tunus ile Suriye arasındaki uçuşlar 8 yıllık bir aradan sonra yeniden başladı.

2011 yılında ABD’nin Suriye Büyükelçisi olarak görev yapan Robert Ford’un da altını çizdiği gibi, aslında Körfez monarşileri Suriye nezdinde (finansal ve diplomatik destek taahhütleriyle bezeli) yeni nüfuz arayışlarını, İran’ın Suriye üzerindeki etkisini kesebilmek ya da nötralize edebilmek umuduyla sürdürüyorlardı.

Suriye ile bir diğer ABD müttefiki ülke olan Ürdün arasındaki sınır da zaten geçtiğimiz ekim ayının ortalarında yeniden geçişlere açılmıştı.

Arap diplomatlar Arap Birliği üyesi ülkelerden sadece üç-dördünün 2011’de üyeliği askıya alınan Suriye’nin Birliğe yeniden dahil edilmesine itiraz edeceklerini tahmin ediyorlardı.

3 Ocak’ta bir başka gelişme daha meydana geldi. Arap Birliği liderlerinin bu yıl içinde Beyrut’ta gerçekleştirmeleri planlanan zirveye Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın da davet edilmesini sağlamak amacıyla, Lübnan Dışişleri Bakanı Gebran Bassil’in Arap ülkelerinin liderleriyle telefon görüşmeleri yapmakta olduğunu öğrendik. Bassil, söz konusu telefon trafiğini Mısır ile işbirliği içinde yürütüyordu. Haberin asli kaynağı olan el Ahbar’ın bildirdiğine göre, davet yönünde henüz nihai karar alınmamıştı, ancak alınır alınmaz bir Lübnan delegasyonu daveti iletmek üzere Şam’ı ziyaret edecekti.

Bu arada “Garp Cephesi’nde” de yeni bir şeyler vardı. 5 Ocak’ta Washington Post gazetesinde, “Beşşar Esad’ın uluslararası rehabilitasyonu başladı” başlığıyla yayımlanan yazı bunlardan biri oluyordu. Christopher Phillips imzalı haberde, Suriye’nin savaş sonrasında yeniden inşası için ihtiyaç duyulan 400 milyar dolarlık maliyeti ne Şam’ın müttefiki olan Rusya ve İran’ın ne de BRICS ülkelerinin karşılamalarının imkân dahilinde olduğunun altı çiziliyordu. Çin’in de bu konuda isteksiz olduğunun hatırlatıldığı haberde, bu durumda işin büyük ölçüde Körfez ve Batılı ülkelerce üstlenileceği belirtiliyordu.

Bir anlamda, ABD’nin en etkili gazetelerinden biri Amerikan kamuoyunu, yaklaşmakta olan U-dönüşüne “halkla ilişkiler” yönünden hazırlıyordu.

Peki asıl Suudi Arabistan’ın pozisyonu neydi? Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin lider ülkesi, bizzat Beşşar Esad tarafından 250-400 milyar arası bir rakama tekabül ettiği söylenen Suriye’nin yeniden inşası hususunda nasıl bir konum alacak?

Eksik olmasın, ABD Başkanı Donald Trump’ın bu konuda da bizleri aydınlatan bir tweet’i (!) olmuştu. Başkan Trump, 24 Aralık 2018 tarihli bu tweetinde, “Suudi Arabistan, Suriye’nin inşası için ihtiyaç duyulan parayı harcama kararı verdi, ABD yerine! Gördünüz mü? ABD gibi 5 bin mil uzakta bir Büyük Ülke yerine son derece zengin ülkeler komşularının yeniden inşasına katkıda bulununca hoş olmuyor mu? Teşekkürler Suudi A.” açıklaması yaptı.

Gerçi Riyad’dan, bu tweet’in sonrasında pozisyonunu belirginleştirmeye yönelik bir açıklama gelmedi. Ancak Şam nezdindeki nabız yoklamalarının sonucunda olumlu sinyaller ve izlenimler alırlarsa, olası bir Arap Birliği zirvesi öncesinde Suudiler de birtakım inisiyatifler geliştirebilirler.

Evet, şimdi Trump’ın “Suriye’den çekilme” açıklamasını ve sonrasında bölgede hızlanan diplomasi trafiğini biraz daha geniş bir perspektife oturtarak yeniden değerlendirmek isteyebilirsiniz. Bölgede gözler daha ziyade çeşitli noktalardaki askeri yığınak ve hareketliliğe doğru kaysa da, aslında arka planda son derece yoğun bir görüşme ve diplomasi trafiği söz konusu. Dolayısıyla, Kürtler ile Şam Yönetimi, Kürtler ile olası bir anlaşmada garantör olarak görmek istedikleri Ruslar, Kürtler ile Washington arasında yürütülmekte olan görüşmeleri, bu arada tabii ABD ile Rusya arasında doğrudan ya da dolaylı olarak sürdürülen telefon trafiğini yukarıda aktardığımız gelişme ve yorumlar süzgecinden geçirerek yeniden okumak isteyebilirsiniz.


twitter: @akdoganozkan

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

ABD’nin savaşı kimle olacak?

Geçen hafta yeni Başkan Trump’ın ne olmadığını açıklamaya çalışmıştık. Bu hafta “yeni” ABD’nin 20 Ocak 2025’ten itibaren asıl savaşının kiminle olacağını öngörmeye çalışalım.

“Masum” liberallerin gözyaşları ve pragmatik plütokrat

Orta Doğu’nun ateşe verilebileceği, büyük bir bölgesel savaşın kapısının aralanabileceği çok kritik bir dönemeçte iken İran ile zamanında yapılmış anlaşmadan ABD’nin imzasını çekmiş, Avrupa’yı güvenlik mimarisinden uzaklaştırmış bir lider Beyaz Saray’a geliyor. Bu ateşin sönümlenmesi hiç de kolay görünmüyor. Umalım ki dünya 2025’te kürekleri biraz daha barış istikametinde çeksin!

Muhammed’in 117 cenazesi, ABD’nin B52’leri var

Gazze’de 118 kişilik bir sülalenin ayakta kalan tek üyesi Muhabbed Nebil, İsrail bombardımanlarında hayatını kaybeden 117 akrabasını aynı gün enkaz altından çıkarıp toprağa vermenin acısını yaşarken ABD’nin B52 stratejik bombardıman uçakları da İsrail’e destek için bölgeye geldi

"
"