24 Ağustos 2015

Bu milletin güveni yerine geldi mi?

Ne diyorsunuz Sayın Kuzu, dediğiniz gibi oldu mu?

Kobani’deki halk direnişinin başarıyla sonuçlanmasının akabinde bu ülkeyi yönetenler pek yakında bir “iç güvenlik paketi”ne ihtiyaç duyabileceklerini sezmişlerdi (!) sanki.

Ardından sokakların en az 50 can aldığı 6-8 Ekim (2014) Olayları’nı gördük. Sonra Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde (KHK) değişiklik yapan Kanun Tasarısı geldi meclise…

Ve 2015 yılı Mart ayının son günlerinde bu “İç Güvenlik Paketi” 199 kabul, 32 ret oyu ile kanunlaştı.

Sonra 7 Haziran 2015  Genel Seçimleri için partilerin kampanya startı verdiler. En büyük kampanyayı yürüten Beştepe’nin “400’ü verin huzur içinde çözülsün bu mesele” demeçlerini gördük...

Ardından seçimler... Ve iktidar partisi değil anayasayı değiştirip Recep Tayyip Erdoğan’ı başkan yapacak 400’ü, tek başına hükümet kuracak 276’yı bile bulamamıştı. 258 milletvekilinde kalan AKP’nin bir koalisyona mahkumiyeti kesinleşmişti. Sonra ekranlardan 4 gün uzak kalan Beştepe’nin derin suskunluğu geldi...

Ve birden tabii “motor!” Yeniden kan, kana kan, intikam! Sözlerimizi kıymetsiz, bu ülkede bir insan, bir vatandaş olarak varlığımızı, çocuklarımızın varlığını beyhude kılan makus filmimizdi bu bizim!

Şimdi bu filmi kısa süreliğine başa ve 6-8 Ekim olaylarının hemen akabine sararak 16 Ekim 2014 akşamına dönelim. AKP’li anayasa hukukçusu Burhan Kuzu, o günün akşamı Cüneyt Özdemir’in 5N1K programına çıkmış, bugün yaşadığımız trajik olayların belki de altyapısını hazırlayacak polis devletine gidiş hazırlıklarımızı, “sen bu dili kullanmazsan bu milletin devlete güveni kayboluyor, şeklinde sözler eşliğinde savunuyordu.

Avrupa ne yapıyorsa, biz de onu yapıyoruz. Etkin kamu güvenliği nasıl sağlanırsa, Alman polisi ne yapıyorsa, biz de onu getireceğiz” diyordu Kuzu.

Sonra da şaka gibi şu cümleleri ilave ediyordu: “Almanya’nın çok ilerisinde kanunlarımız var bizim Cüneyt Bey’ciğim. Bu kadar komplekse girmeye gerek yok.

Polis devletine gidişte önemli bir mihenk taşının geçildiği o dönemeçte edilen bu lafların ardından epey başka “kilometre taşlarını” da geçtik ve yaşadığımız şu korkunç günlere geldik.

Artık Cumhurbaşkanı başdanışmanı da olan Burhan Kuzu’nun arzu ettiği “etkin kamu güvenliği (!)” yasalarımız meclisten geçtikten neredeyse bir yıl sonra, şu noktada Kuzu’ya ne hafıza tazeletecek gazetecilerimiz var, ne de artık sadece AA ve TRT’nin görüntü almasına karar verilen şehit cenaze törenlerini ana akım medyada izleyebilme imkânımız.

Görülüyor ki, anayasanın elverdiği “45 günlük” imkânlarımız topla tüfekle, kanla, ölümle sınırlıymış.

O yüzden Kuzu’ya önce hükümet üyelerine haklarını helal etmeyen acılı şehit yakınlarının yuhlu, yazıklar olsunlu, sağ olmasınlı, helalli (!) videolarını izletmek lazım. Sonra da Metropoll’ün bu hafta içinde kamuoyuyla paylaşılacak olan son seçim anketini hatırlatmak! Zira Özer Sencar ve ekibinin bu yeni çalışmasına bakılırsa, bugün bir genel seçim yapılsa, 7 Haziran’daki oylarını - belki de % 17-18’lere taşıyarak- anlamlı bir şekilde artıracak tek parti var: O da HDP! AKP’nin bütünlemeye bıraktığı “milli irade” üzerinden fatura kesmeye çalıştığı, kriminalize etmek için uğraştığı, ama her nasılsa anketlere göre Türkiye sıralamasında MHP’yi dördüncü sıraya iterek üçüncülüğe çıkmakta olan HDP!

Evet, Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı’na bu görüntüleri izletip, bu araştırmanın sonuçlarını paylaşıp, sonra da sormak lazım:

Ne diyorsunuz Sayın Kuzu, dediğiniz gibi oldu mu? O dili kullanınca bu milletin devlete güveni yerine geldi mi?

Sayın Kuzu’nun böyle bir soruya cevabı ne olurdu, tabii bilemiyorum. Ama her ne olursa olsun, onun da dediği gibi “komplekse girmeye gerek yok!

Belki millet olarak artık “kendimize” güvenimiz de yerine geliyor, “Avrupa ne yapıyorsa, biz de onu yapıyoruzdur.

Kim bilir, belki de “Almanya’nın çok ilerisinde işler yapmaya,” bu ülkenin vicdan ve barış cenahını daha da genişletip birinci sıraya taşımaya artık mecbur olmuşuzdur!”

 

Twitter: @akdoganozkan

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"