27 Mayıs 2024

Avrupa savaşa sürükleniyor

Bir kış uykusundan uyanmış ama kendisini hakikatin çölünde içtimaya çağırılırken bulmuş gibi bir tutum içindeki Avrupa’da III. Dünya Savaşı hazırlığı olarak görülecek çok şey oluyor

Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen

Avrupa adım adım savaşa sürüklenen bir görüntü veriyor. Ancak bu öyle son derece kararlı ve ne yaptığını çok da bilen bir seyir gibi de değil. Aslında II. Dünya Savaşı sonrasında dış politikalarını teslim ettikleri Washington’un artan istikamet tayin edici baskısına yenik düşen Avrupa’nın özerkliklerini iyice kaybetmesiyle gerçekleşiyor bu sürükleniş. Sanki Avrupa bir kış uykusundan uyanmış ama kendisini hakikatin çölünde içtimaya çağırılırken ve “hadi asker, kalk!” bağrışları altında bulmuş gibi. Avrupa’nın gözleri görse de başta ayakları olmak üzere vücudunun pek çok organı henüz bu komutu belirtik ve etken bir şekilde benimsemiş bir tutum içinde sayılmaz. Vücut kendi içindeki dinamiklerle bir irade belirleme mücadelesi veriyor.

Ancak içtimaya doğru yürüme heveslisi olan organların sesinin daha gür çıktığı görülüyor. Bakın, neler oluyor:

- Avrupa’da Ukrayna savaşına doğrudan müdahil olma konusunda giderek daha fazla beyanat veriliyor.

- Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransız askeri personelinin Ukrayna'ya gönderilme ihtimalini açıklıyor.

- İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri'nin İngiliz füzeleriyle doğrudan Rusya topraklarına saldırmasının kabul edilebilir olduğunu söylüyor.

- Kırım’ı halen Ukrayna toprağı kabul eden İngiltere Savunma Bakanlığı Başkanı Grant Shapps, Kiev'in İngiliz silahlarını kullanarak Kırım'daki Rus hedeflerine saldırmak yönünde Londra'dan izin aldığını ima ediyor. İngilizler Kiev’e uzun menzilli Storm Shadow füzeleri vermişti.

- Bu yetmiyor, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Ukrayna’ya Batı’nın Rusya topraklarını hedef almama şartıyla Kiev’e verdiği silahlarda bu koşulu kaldırması gerektiğini söylüyor. Stoltenberg, NATO Dışişleri Bakanları’nın Prag’da yapılacak toplantı öncesinde, Batı’nın Kiev yönetimine verdiği uzun menzilli silahları Rusya topraklarına karşı kullanma izni verilmesini talep ediyor.

- İngiltere eski Başbakanı Boris Johnson’ın Rusya’nın “özel askeri operasyon” olarak adlandırdığı Ukrayna harekâtı öncesinde Donetsk ve Luhansk çevresini kasıp kavuran çatışmalarda büyük rol oynamış ve “Azov Taburu” olarak nam salmış Neo-Nazi faşist yapılanmanın bayrağıyla ve komutanlarıyla fotoğraflar çektiriyor.

- Aradan birkaç gün geçiyor, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, 4 Temmuz Genel Seçimlerinden zaferle ayrılması durumunda, ülkede 18 yaşındaki her gencin zorunlu askerlik kapsamına alınması için çalışacağını söylüyor. İngiliz Mail on Sunday'e bir makale yazan Sunak, İngiltere’de 1939 yılında, II. Dünya Savaşı ile birlikte yaşama geçirilen ve nihayet 1960 yılında kaldırılan zorunlu askerlik yasasının diriltilmesini planlıyor, kısacası. Bundan daha güçlü “savaş koşullarına geri dönüyoruz” sinyali olur mu bilmiyorum.

- NATO kuvvetlerinin Avrupa'daki askeri manevra ve tatbikatlarıyla büyük bir askeri çatışma hazırlıklarına geçiş yaptıklarına dair işaretler alıyoruz. Baltık ülkeleri militarize ediliyor.

- Bu arada Avrupalı NATO ülkelerinin silah harcamalarını yeterli görmeyen Trump, seçilmesi halinde, ittifak üyelerinin GSYİH’larından silah sanayine ayırdıkları payı Soğuk Savaş dönemi oranına, yani yüzde 3’e çıkarmayı planladığı öğreniliyor.

- Öte yandan, muhalif ve barış yanlısı gösteriler daha önce görülmemiş bir sertlikte bastırılıyor. Avrupa kolluk kuvvetleri otoriter ülkeleri aratmayan görüntüler sergiliyor.

Savaş ve Rusya’ya uygulanan ambargo nedeniyle yükselen enerji maliyetlerinin özellikle çelik, cam, çimento, kimya ve gübre sanayi gibi enerji yoğun sektörleri ciddi biçimde etkilediği ve rekabet gücünü gerilettiği Avrupa kendi bacağına sıkarken, “napıyoruz biz” diyen gür bir ses çıkmıyor. Almanya Savunma Bakanlığı da yapmış Ursula von der Leyen sanki Avrupa Komisyonu Başkanı değil de Avrupa Savaş Kabinesi lideriymiş gibi bir icraat sergiliyor. Altmış yıl sonra ilk defa Avrupa Komisyonu Başkanlığı görevi bir Alman’a verilmişti, o da kıta Avrupası’nı çok ciddi risklere açık hale getiriyor.

Bundan birkaç yıl önce, biri çıkıp da “gün gelecek Avrupa’da en aklı selim ses Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic gibi aşırı sağı temsil edebilen isimlerden gelecek,” deseydi herhalde inanmazdık. Ancak Avrupalı elitler savaş goygoyculuğuna soyunurken bugün koca kıtada itidal ve sükûneti onların tavsiye ettiğini görüyoruz.

Orban, Rusya ile savaşa hazırlanan NATO üyeliğini yeniden değerlendirme ihtiyacı duyduğunu ve ittifakın Ukrayna’ya derinleşen desteğinin dışında kalma ihtimaline imkân vermeyi düşündüklerini dile getiriyor. NATO ile savaşa hayır, diyor. Orban, daha önce de “Çeşitli rapor ve istihbarat kaynaklarından edindiğimiz bilgiye göre İstanbul’da Ruslar ve Ukraynalılar arasında anlaşma temelde sağlanmıştı. Ancak Ukraynalılar, ABD’lilerin emriyle buna imza atmadılar,” demiş ve bu bilginin bir gün herkesin bildiği bir gerçek haline geleceğini ileri sürmüştü. Ancak NordStream boru hattının patlatılması olayında olduğu gibi Avrupalı liderler bu konuda da üç maymunu oynamayı tercih ediyor.

Sırp lider Vucic ise geçenlerde katıldığı bir televizyon programında soruları yanıtlarken, “Ukrayna’daki savaşı durdurma umudunu yitirdiğini, trenin istasyondan ayrıldığını ve işlerin çok daha fazla sarpa saracağını” söylüyor ve şunları ekliyor: “II. Dünya Savaşı’nda yaşadığımızdan çok daha büyük bir trajedi yaşayabiliriz. Umarım yanılırım, ama özellikle şunu unutmayın. Savaş mekanizması bir kez ısınınca, iş onu takviye etme ihtiyacı duyan askeri ve sanayi lobilerine kalır ki, o noktadan sonra geri dönüş olmaz, durmak çok zor olur.”

Evet, Avrupa geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru ilerliyor. Bu arada Minsk’te buluşan Rusya lideri Vladimir Putin ile Belarus lideri Aleksandar Lukaşenko taktik nükleer silah kullanan savaş uçaklarının da yer aldığı askeri tatbikatı değerlendiriyor ve güvenlik konularını tartışıyorlar. Bu arada Avrupalı bu noktaya ilerletenlerin başını elbette ABD Başkanı Joe Biden çekerken, Donald Trump, Biden’n Amerika’yı zavallı bir noktaya getirdiğini söyleyerek, Beyaz Saray’a yeniden oturması halinde barış ve istikrarı geri getireceğini, “III. Dünya Savaşı’nı sonlandıracağını” ileri sürüyor.

Kimlerden umut bekler hale geldik!

Umalım ki Avrupa’da barıştan yana güçler gözleriyle gördüklerini “biz bu filmi daha önce görmüştük” diyerek ayaklarıyla, elleriyle reddeder ve faşizme yol verme sevdasındaki elitlerin Avrupa sanayisini savaş dönemi koşullarına göre yapılandırma mücadelesine son verir, Ruslarla bir an önce müzakere masasına oturarak barışa ve kıtaya soluk aldırırlar. Yoksa, Vucic’in de dediği gibi, kendimizi II. Dünya Savaşı’nda yaşadığımızdan çok daha büyük bir trajedi içinde bulabiliriz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

ABD’nin savaşı kimle olacak?

Geçen hafta yeni Başkan Trump’ın ne olmadığını açıklamaya çalışmıştık. Bu hafta “yeni” ABD’nin 20 Ocak 2025’ten itibaren asıl savaşının kiminle olacağını öngörmeye çalışalım.

“Masum” liberallerin gözyaşları ve pragmatik plütokrat

Orta Doğu’nun ateşe verilebileceği, büyük bir bölgesel savaşın kapısının aralanabileceği çok kritik bir dönemeçte iken İran ile zamanında yapılmış anlaşmadan ABD’nin imzasını çekmiş, Avrupa’yı güvenlik mimarisinden uzaklaştırmış bir lider Beyaz Saray’a geliyor. Bu ateşin sönümlenmesi hiç de kolay görünmüyor. Umalım ki dünya 2025’te kürekleri biraz daha barış istikametinde çeksin!

"
"