25 Mart 2024

Avrupa savaş için geri sayıma doğru ilerlerken

Giderek daha çok sayıda kundakçının belirdiği bir dünyada bundan sonraki perdelerde “büyük patlama” öncesi rıza üretiminden savaş ekonomisine geçişe ve paradigma değişimini mümkün kılacak liderlik inşasına, daha çok şey göreceğiz gibi duruyor

NATO'nun Ukrayna’da Rusya'ya karşı yürüttüğü vekalet savaşına verilen askeri ve mali destek tam da çökme noktasına doğru gelmişken, Rusya karşıtı histerik söylemi de yedeğine almış kimi gelişmelerin, Avrupa’yı topyekûn savaş için başlatılacak geri sayım noktasına doğru taşımakta olduğu görülüyor. Rusya’nın başkenti Moskova'da bir konser salonuna yapılan terör saldırısı da bu “taşıma” işleminin zeminini hazırlama girişimi olarak görülebilir.

Saldırının kendisine yönelik değerlendirmede bulunmadan önce şunu söylemekte yarar var: Avrupa’da “kraldan fazla kralcı” da diyebileceğimiz, “imparatordan fazla NATOcu” kanadın, tarihi o geri sayım noktasına taşımak için ihtiyaç duyduğu üç şey olduğu görülüyor:

Birincisi, savaşa verilecek desteğin son derece düşük olduğu Avrupa’da halkların rızasını alarak belirli bir toplumsal meşruiyeti yakalayabilmek, yani bir manipülasyon aracı olarak rıza imal edebilmek. Savaşa muhalif kesimlerin sesini kısabilecek, protesto gösterilerini dağıtacak adımlar da bu rıza üretimine eşlik edebilmeli.

İkincisi, Avrupa’daki iktisadi kaynakların üretim, aktarım ve paylaşımının yeniden düzenlenmesine olanak tanıyacak bir “savaş ekonomisi” düzenine geçmek. İktisadi göstergelerde Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlardan kaynaklanan gerilemelerin toplumsal huzursuzlukları artırdığı, Ukrayna'dan gelen tarım ürünlerine gümrüksüz izin verilmesiyle çiftçilerin yollara döküldüğü bir ortamda, böyle bir paradigma değişikliğinin kolay olmayacağı ortada. Dolayısıyla egemenler bunu, iktisadi planlamada keskin bir U-dönüşü ile değil de bir topyekûn savaşın iç politikadaki maliyetini en aza indirerek yapmak isteyeceklerdir.

Üçüncüsü, Avrupa’daki NATO üyesi devletlerin tüm güç ve kaynaklarını barış halinden seferberlik ve savaş haline süratle ve etkin bir şekilde geçirebilmeleri için senkronize davranabilmeleri, bunun için süreç içinde bir liderlik inşa edebilmeleri de önemli.

Şimdi bunları olay üzerinden açalım.

Rusya'nın başkenti Moskova Crocus City Hall'da cuma akşamı gerçekleştirilen ve IŞİD tarafından üstlenen saldırıda 133 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı.

Manipülasyon aracı olarak rıza imalatı

BİR: Rusya’nın Moskova bölgesine bağlı Krasnogorsk’taki Crocus Belediye Binası’nda gerçekleştirilen ve en az 133 kişinin ölümüne yol açan terör eylemi, şu ana kadar belirmiş tüm detaylarından ayrı olarak, hiç kuşku yok ki saldırıya uğrayanı karşı aksiyona geçmeye davet eden bir eylem. Saldırıya uğrayan sert bir şekilde aksiyona geçip böyle bir karşı saldırıda bulsun ki, bu hamleyle karşı tarafta mağduriyet ve öfke hislerinin serpilip gelişmesini ve o toplumun ihtiyaç duyduğu misilleme/seferber olma eylemleri için rıza üretimine en büyük desteği sağlasın. Yani, o toplumun mevcut bütün güç ve kaynaklarının kullanılabilmesi için meşruiyet üretsin.

Yani tetikçilerin arkasındaki fail Rusya’ya diyor ki, sen zaten savaştasın, senin toplumundan rıza almana, meşruiyet üretmene ihtiyacın yok. Ama benim böyle bir ihtiyacım var. Vur! Vur ki, ben de sahaya inebileyim!

Moskova’daki saldırıyla hedeflenenlerden birinin bu olduğu kanısındayım. Rusya’nın bu eylemin faillerini tespite epeyce yaklaştığını anladığımız şu noktada, bu kanlı eyleme nasıl bir karşılık vereceğini ve bunun karşı tarafın “rıza imalatı” planına yağ sürüp sürmeyeceğini tam olarak bilmiyoruz.

Ancak Rusya’nın Kiev ve Odessa’yı da de-militarize etmek konusunda bundan sonra bir tereddüdü kalacağını sanmıyorum. Lakin onun ötesini tahmin etmek, Rusya’nın nereyi ne kadar vuracağını öngörmek ve Avrupa’daki yangının ne kadar büyüyeceğini öngörmek zor.

Benzer bir sınavdan Ocak ayında İran da geçmişti. İki intihar bombacısının Kirman'da gerçekleştirdikleri saldırılarda 84 kişi hayatını kaybetmiş, 280 civarında kişi de yaralanmıştı. Aslında 7 Ekim ile birlikte İran’ı Orta Doğu’da savaşan tarafların bir parçası yapmak ve İsrail’in Tahran’ı vurmasına zemin hazırlamak yolunda yoğun bir çaba sarf edilmişti. Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin kabristanına giden yol üzerinde gerçekleştirilen bu saldırıya İran yönetimi cevap vermemezlik edemez, diye düşünülmüştü.

Tahran yönetimi sıkıştırıldığı noktada düşmanının istediği oyun planını sergilemek istemiyor ama bir taraftan da iç kamuoyundan gelecek misilleme baskılarına duyarsız kalmış bir görüntü vermek istemiyordu.

İşte o noktada IŞİD'in Afganistan'daki kolu olan “IŞİD-Horasan” isimli oluşumunun Telegram hesaplarından saldırıyı üstlendiğine yönelik haberler bir can simidi oldu. O konjonktürde itidalli davranmaktan başka seçenekleri olmadığının farkında olan Tahran yönetimi, “faile yönelik misillememizin zamanına ve şekline biz karar vereceğiz” dedikten sonra Kuzey Irak, Suriye ve Pakistan’daki “terörist hedeflere füze saldırısı” düzenlemekle sınırlı bir misilleme içinde oldu. İran olayın arkasında gerçekte kimin olduğunu bilse de, tahmin etse de, onun ekmeğine yağ sürecek bir eylemden de kaçınmak gereğinin ayırdındaydı.

Bakalım Rusya vereceği karşılığı hangi boyutta tutacak! Moskova’nın misillemesinin karşı tarafın yukarıda bahsettiğim “rıza üretimi” için ihtiyaç duyduğu sertlikte olmaması halinde, hedefe giden yolda başka kanlı saldırıların yanı sıra daha uzun zamana yayılan istihbari fabrikasyonların artışına tanık olabiliriz. “İmparatordan fazla NATOcu” kanattan olup bir ara NATO Genel Sekreterliği için de adı geçen Estonya Başbakanı Kaja Kallas’ın geçtiğimiz günlerde kullandığı bazı ifadeler bu sürecin nasıl evrilebileceğini göstermesi bakımından önemli. The Times'a verdiği bir röportajda, Kallas, Moskova'nın NATO'nun doğu kanadında askeri bir tehdit haline gelmesine hazırlanmak için Avrupa'nın üç ila beş yılı olduğunu söylüyordu. Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda da, Rusya’yı NATO’yla çatışmaya hazırlanmakla suçlamış, Moskova’nın 2026 ya da 2027’de NATO ülkelerine saldırabileceğini ileri sürmüş, “NATO ülkeleri olarak askeri harcamalarımızı GSMH’nin yüzde 2’sinden 3’üne çıkaralım,” demişti.

Kallas, zaman dilimini biraz daha geniş tutuyor ve “istihbaratımız bunun üç ila beş yıl süreceğini tahmin ediyor ve bu büyük ölçüde [Avrupa] birliğimizi nasıl yöneteceğimize ve Ukrayna konusundaki duruşumuzu nasıl koruyacağımıza bağlı,” diyordu.

Tarihler havada uçuşurken Alman Dış İlişkiler Konseyi farklı bir zamanlamadan söz etti. Konsey, Rusya’nın “emperyal hırslarına” dikkat çektiği bir raporunda, Kremlin’in bunun gerektirdiği silahlı kuvvetler yapısına geçmek için altı ila on yıla ihtiyaç duyduğunu ileri sürerek, NATO için bir fırsat penceresi bulunduğunun altını çiziyordu.

Daha Nord Stream boru hatlarını kimin patlattığını araştırmamış, soruşturmamış istihbarat birimleri Rusya’nın emperyal hırslarının nasıl bir zaman süreciyle olgunlaşacağını soruşturmuş ve Moskova’nın Ukrayna ile yetinmeyip 3-5 yıl içinde Avrupa’nın doğu kanadına saldıracağını öngörüyorlardı.  Artık NATO üçe beşe bakmayacak, önlemini alacaktı!

Savaş ekonomisi düzenine geçmek

İKİ: Savaş söz konusu olduğunda devletler ülke içindeki iktisadi kaynaklarının çoğunu halkın refahını arttıran kalemlerden çekip savaşta kullanılacak ürünlerin üretimine kaydırır. Bu işler bir paradigma değişikliği ile olur. Bakın Avrupa’da bu şimdiden oluyor. Nasıl? Şöyle:

Avrupa Komisyonu, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline tepki olarak Avrupa Birliği'nin “savaş ekonomisi moduna” geçebilmesi için silah endüstrisini güçlendirmenin yollarını önerecek, bu salı günü. Avrupa Birliği Sanayi Komiseri Thierry Breton, AB ülkelerini Avrupalı ​​şirketlerden hep birlikte daha fazla silah satın almaya teşvik etmek ve bu tür firmaların üretim kapasitelerini artırmalarına yardımcı olmak için öneriler sunacak. Breton'un paketi 2027 sonuna kadar sadece yasal çerçevenin oluşturulabilmesi için yaklaşık 1,5 milyar Avroluk bir fon oluşturulmasını içeriyor. Breton savunma projeleri için de 100 milyar Avroluk özel bir AB fonu kurulması çağrısında bulunuyor.

Velhasıl, öneriler Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını artırmasıyla sınırlı değil sadece; kamu yararı yüksek sosyal programlara ayrılan bütçelerin kısılması ve örneğin Ukrayna’nın tarım endüstrisini Avrupa’nınkine tercih eden bir ticaret politikası güderek çiftçilerin kaderlerine terk edilmesi demek. Tabii tekliflerin gerçeğe dönüşmesi için AB'ye üye 27 ülke hükümetlerinin ve Avrupa Parlamentosu'nun onayı gerekecek.

Gelişmeler bununla sınırlı değil. Alman Kent Konseyleri Birliği Başkanı Andre Berghegger, bomba sığınakları oluşturma işinin yeniden hayata geçirilmesinden söz ediyor: “Soğuk Savaş sırasında Almanya’da 2 binden fazla umumi sığınak vardı. Bunlardan yalnızca 600 tanesi hâlâ ayakta ve yaklaşık 500 bin kişiye koruma sağlıyor. Hizmet dışı bırakılan sığınakların acilen yeniden faaliyete geçirilmesi gerekiyor. Ve yeni, modern sığınaklar inşa etmemiz gerekiyor. Kent merkezlerindeki yer altı otoparkları ile metroların havalandırma tünelleri bu amaçla mutlaka kullanılabilir.”

Rusya'nın Batı Avrupa'ya saldırmak üzere olduğu yönündeki varsayımsal tehdidi son derece kazançlı bir fikir olarak gören savaş çığırtkanları ile silah tacirleri, kuşkusuz bu “savaş ekonomisine” geçişin en büyük kazananları olacaktır.

Macron

Çoğulculuktan 'tek lider'e

ÜÇ: “İmparatordan fazla NATOcu” kanat için Avrupa’nın çoğulculuğu başına şimdilerde “bela!” Bırakın hak ve hürriyetleri kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırabilecek liderlerin önünü açmayı, savunma sanayi politikalarında tek başlarına hareket etmeye alışkın bu ülkelerin aynı doğrultuda hizalanabilmeleri bile hiç kolay değil.

Avrupa’daki NATO üyesi devletlerin güç ve kaynaklarını barış halinden seferberlik ve savaş haline ortak bir planla geçirebilmeleri için gereken paradigma değişikliğini vaz edecek ve gerçekleştirecek liderlere de ihtiyacı var. Bu, ABD başkanlığına yeniden seçilse bile Donald Trump’ın Avrupa’yı ittirmesiyle sağlanamaz sadece.

Liderlik konusunda Avrupa, tarihinin belki de en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Yine de Avrupa lideri olma hayali kuranlar yok değil. Mesela, yeni bir Kırım Savaşı arzular bir görüntü çizen Macron şubat ayında ilginç bir çıkış yaparak, 27 ülkenin kendi arasında henüz karar vermemiş de olsa konuyu değerlendirdiğini ifade etmiş ve Fransa’nın Ukrayna’ya kara birlikleri gönderebileceğini söylemişti. Gelgelelim Fransa lideri pazularını istediği gibi şişiredursun, Ukrayna’ya kara birlikleri gönderme konusunda yalnız kalıverdi. Ne uzun menzilli Toros füzelerinin Kiev’e teslimatını bile hâlâ engelleyen Almanya, ne Kiev yönetimine yardım konusunda ön saflarda yer alan Polonya, ne Rusya ile savaş halinde olduğunu inkâr eden NATO hemen böyle bir davanın takipçisi olmaya hevesli görünüyordu. Avrupa’da Ukraynalıların dışında bu tip beyanlardan bir tek İngilizler hoşnut görünüyordu.

Bu arada Macron’u susturmak için, Marianne isimli bir Fransız dergisi, Ukrayna’nın savaşı cephede asla kazanamayacağına hükmeden gizli Fransız belgelerini ifşa etti. Belgeler, buna ne Ukrayna’nın asker sayısının ne de silah ve mühimmatının yeterli geleceğini gösteriyordu. Haberde, “Fransa, Şaşkın Bir Diplomasi” kitabının da yazarı olan Fransa'nın eski Rusya büyükelçisi Jean de Gliniasty’nin, Macron'un Ukrayna'ya kara birlikleri gönderme konusundaki açıklamalarının, Fransa ile Almanya arasındaki ihale ve rekabet bağlamında gerçekleştiğine dikkat çekiyordu.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de, Ukrayna’ya NATO birlikleri göndermek gibi bir konunun (henüz) söz konusu olmadığını, öncesinde istişarelerde bulunmadan kimsenin bu tür konularda konuşmaması gerektiğini söyleyerek tartışmalara son noktayı koymuştu.

Velhasıl Avrupa’nın savaşkan bir lideri belki yok şu anda. Ama böyle bir liderin vatanının Almanya olması gerektiğine inananlar da var. Bu bakımdan, Alman Dış İlişkiler Konseyi’nin “Germany and NATO Are in a Race Against Time” alt başlığını taşıyan 17 Kasım 2023 tarihli raporunu savaşkan bir Avrupa’ya doğru ilerlenen süreçte önemli tespitlerın yapıldığı bir rapor olarak önemsiyorum. Rusya’nın “emperyal hırslarına” dikkat çektiği bir raporunda Konsey, Kremlin’in bunun gerektirdiği silahlı kuvvetler yapısına geçmek için altı ila on yıla ihtiyaç duyduğunu ileri sürerek, NATO için bir fırsat penceresi bulunduğunun altını çiziyordu. Rapor, benim yukarıda 3 maddede özetlediğim hususlarda yapılması gerekenleri içeren tavsiyelerde bulunurken belki de farkında olmadan ancak bir liderliğin gerçekleştirebileceği şeyin, paradigma dönüşümünün de önemini ortaya koyuyordu:

“Almanya önemli bir atılım yapmalı: Mümkün olan en kısa sürede Bundeswehr'i (Almanya Silahlı Kuvvetleri) personel bakımından güçlendirmeli, silah üretimini genişletmeli ve dayanıklılığı arttırmalıdır. Bu da ancak toplumda zihniyet değişikliği olmasıyla mümkün olacaktır.”

Velhasıl, dünyanın ufkundaki yangın giderek büyüyecek gibi. Bu yangını söndürmeye aday yeterli itfaiyeci de yok gibi. Ama giderek daha çok sayıda kundakçının belirdiği bir dünyada yaşadığımız da iyice belirginleşiyor. Geçen haftaki yazımı, “Çehov’un tüfeği” ilkesinde de söz edildiği üzere, “eğer ilk perdede duvarda bir tüfek asılı ise ikinci veya üçüncü perdede o silah patlar,” diye bitirmiştim. Bundan sonraki perdelerde rıza imalatından paradigma değişikliğiyle gelebilecek savaş ekonomisine geçişe ve liderlik inşasına, “büyük patlama” öncesi çok şey göreceğiz gibi duruyor.

Ama öncesinde, kıvılcımların kolayca sıçrayabileceği, özellikle (1999’da NATO’ya katılmış) Polonya ile (2004’te NATO’ya katılmış) Litvanya sınırı boyunca uzanan ve batıda Rusya'nın dış bölgesi Kaliningrad ile doğuda Belarus arasında sıkışmış altmış beş kilometrelik Suwalki Geçidi ile Soğuk Savaş'ın sonlarında Moldova'dan ayrılarak fiilen bağımsız bir cumhuriyet haline geçmiş, Rusça konuşan bir halka sahip olsa da Zelenski’nin “AB oranın da kapısını çalmalıdır” dediği Transdinyester'e dikkat.

Yazarın Diğer Yazıları

Füze saldırılarının görünmeyen koridor boyutu

İsrail ile İran arasındaki karşılıklı füze saldırıları, ABD’nin Orta Doğu'da Çin'in artan nüfuzunu dengeleyecek bir ağırlık merkezinin sacayaklarının inşa sürecine de katkıda bulunuyor

Biri öldürmüş, biri gömmüş, biri de delilleri yok etmiş

Knesset semalarında İran füzeleri görüldü diye dikkatlerden kaçmasın, bayramın son günü İsrail ordusu Gazze’de 3 yüksek okul, bir ilkokul, bir hastane, bir düğün salonu ve bir de camiyi 1 saat içinde yok ederken, işbirlikçileri 1930’ları anımsatan icraatlara imza attı

Kadayıfın altı kızardı

70’lerdeki hükümetlerin ayakta kalmasında anahtar rol oynamış Necmettin Erbakan’ın oğlu, babasının izinden giderek ustalıklı bir stratejiyle “kadayıfın altını kızarttı.”  Sol yine seyrederken