07 Mayıs 2018

Astana Süreci Şam'ı üçe katladı

"Umalım ki, Suriye Savaşı'nda önümüzdeki dönemin karakterini belirleyecek kritik uzlaşma da bu görüşmeler sayesinde çıksın."

2011’de başlayan Suriye Savaşı’nın sona erdirilmesi sürecindeki belki de en büyük adım bundan tam bir yıl önce bugünlerde Kazakistan’ın başkenti Astana’da atılmıştı. Bir yıl sonra baktığımızda görüyoruz ki, o tarihte ülkenin beşte birini bile kontrol edemeyen Suriye hükümeti büyük ölçüde “Astana süreci” sayesinde, bugün bu rakamı üç katına çıkarmış durumda.

Tarihe 4. Astana Görüşmeleri ya da Astana Uzlaşması olarak da geçen protokolün öncesinde IŞİD 72 bin 300 km² ile ülkenin yüzde 39,1’ini denetim altında tutuyordu. Bu büyüklükle örgüt Suriye coğrafyasında en büyük toprağa sahip birinci güç olarak belirirken, 41 bin km² ile ülkenin yüzde 22,1’ini denetim altında tutan SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ikinci büyük güç konumunda idi.

Şam Yönetimi ise, ülke topraklarının yalnızca 36 bin km²lik bir bölümünü, yani yüzde 19,3’ünü denetim altında tutabiliyordu. Suriye ordusu kontrolü altında tuttuğu bu yüzölçümüyle ülkede ancak üçüncü büyük güç konumunda idi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin geçtiğimiz cuma günü yaptığı açıklamaya bakılırsa, Şam Yönetimi ile müttefikleri bugün ülke topraklarının yüzde 60,2’sini ellerinde tutuyorlar. Kısacası Suriye hükümeti denetimi altında tuttuğu bölgelerin yüzölçümünü geçtiğimiz bir yıl zarfında üç katına çıkarmış görünüyor.

SDG bugün 49,400 km² ile ülkenin (ABD desteğiyle) yüzde 26,7’sini elinde tutuyor. IŞİD ise Mayıs 2018 itibarıyla Suriye’nin 5 bin 643 km² ile ancak yüzde 3’ünü kontrol altında bulundurabiliyor. Geçen süre zarfında ellerindeki yüzde 19,2’lik toprakların yarıya yakınını kaybederek 18 bin 703 km²lik bir alana sıkışan cihatçı muhalefetin ülke coğrafyasında bugünkü payı ise yüzde 10,1. Oysa bir yıl önce bu rakam yüzde 19,2 idi. (Bu muhalif grupların da bugün itibarıyla kendi içlerinde şöyle bir kırılımı var: ABD ve Batılı müttefiklerinin SDG’yi yanlarına almadan konuşlandıkları el Tenef yakınlarında 3 bin 450 km²’lik bir denetim alanları (yüzde 1,9) mevcut. Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Harekâtı ile TSK ve onun ÖSO temelli müttefikleri ise Halep’in kuzey ve kuzeydoğusunda bugün 3 bin 695 km²’lik bir kırsal alana hükmediyorlar. Onların da Suriye coğrafyasındaki yüzölçümü payı yüzde 2. Heyet Tahrirü’ş Şam -HTŞ- ve onun gibi ÖSO dışında yer alan diğer İslamcı gruplar ise 11 bin 465 km² ile ülkenin yüzde 6,2’sini elinde tutuyor.)

Çatısı 2016 yılı Aralık ayında uygulamaya sokulan ülke ölçeğindeki ateşkes anlaşması ile atılan Astana sürecinin Ocak 2017’de gerçekleştirilen ilk turunda Şam Yönetimi ile silahlı muhalif güçlerin temsilcileri Kazakistan başkentinde Rusya, İran ve Türkiye’nin sponsorluğunda bir araya gelmiş ve dolaylı da olsa bir diyalog gerçekleştirmişlerdi. Bu şekilde başlayan görüşmelerin dördüncü turu ise tam bir yıl önce bugünlerde yapılmış ve 4 Mayıs 2017 tarihinde yine Astana’da bir araya gelen üç sponsor ülke temsilcileri Suriye'de “çatışmasızlık bölgeleri” oluşturulması yönünde çok önemli bir protokol imzalamışlardı.

4. Astana Görüşmeleri sırasında imzalanan bu protokolle, ülkenin pek çok yerinde hava unsurları dahil her türlü silah kullanımının durdurulması ve bölgelere acil ve kesintisiz insani yardım akışının sağlanması garanti altına alınmıştı. Düzenlemenin garantör ülkeleri arasında imzalanan protokol ile, Suriye'nin İdlib vilayetinin tamamını, Lazkiye, Halep ve Hama vilayetlerinin kimi bölümlerini, Humus vilayetinin belirli kısımlarını, Şam/Doğu Guta bölgesi ile Deraa ve Kuneytra vilayetlerinin belli bölümlerini kapsayan çatışmasızlık bölgeleri oluşturulmasına karar verilmişti.

Son gelen bilgilere bakılırsa, Suriye Ordusu Şam’ın hemen güneyindeki Yermük’ün tamamını da El Kaide unsurlarından büyük ölçüde kurtarmış durumda. Bir diğer deyişle, yukarıda rakamlarla ifade etmeye çalıştığımız tablo her geçen gün Şam Yönetimi lehine ilerleme kaydediyor. Astana Süreci’nin ilk günlerinde hemen hemen hiç kimse görüşmelerin savaşın gidişatı ve ülkenin kaderi üzerinde bu denli etkin olabileceğini ummuyordu sanırım. Oysa bugün Suriye sahasında oluşan bu tabloda en büyük pay Astana’da bundan bir yıl önce varılan anlaşma.

Önümüzdeki Çarşamba günü İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin Moskova’da bir araya gelecekler. İki lider önce II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının yenilgiye uğratılmasının anısına her yıl 9 Mayıs’ta gerçekleştirilen Zafer kutlamalarını izleyecek, daha sonra da Kremlin’de bölgesel sorunları ele alacakları bir görüşme yapacaklar. Umalım ki, Suriye Savaşı’nda önümüzdeki dönemin karakterini belirleyecek kritik uzlaşma da bu görüşmeler sayesinde çıksın. Ve (İran’ın belki dolaylı olarak yer alabileceği bir başka sürecin sonunda) Suriye’nin İsrail sınırına yakın bölgelerde de Tel Aviv’in desteğiyle çatışmasızlık bölgeleri kurulsun ve ülke kalıcı bir barışa bir dev adım daha yaklaşsın!

Suriye’de Savaşan Güçlerin Ülke Coğrafyasındaki Payları

Şam Yönetimi %60,20 
SDG %26,70

IŞİD

%3
ABD ve Batı Müttefikleri %1,90
TSK ve ÖSO %2
HTŞ ve diğer İslami gruplar %6,2
Toplam %100,00

 

Kaynak: Suriye İnsan Hakları Gözlemevi

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"