CHP genel başkan yardımcısı Veli Ağbaba, CHP spor kurulu tarafından Malatya’da düzenlenen bir toplantıda, Arda Turan üzerinden Türkiye’de sporun ne duruma geldiğinin ortaya çıktığını belirtmiş. “Sporcular, şimdi farklı durumlarla hatırlanıyor. Metin Oktay’dan Arda Turan’a geldik. Sporun geldiği nokta bununla ölçülebilir. Sporcu ya bir siyasiye ya bir tarikata ya da mafyaya sırtını dayamak zorunda kalıyor. Türkiye’de sporun geldiği nokta budur. Bu sporun sadece kişisel olarak durumundan kaynaklı değildir. AKP’nin yaratmış olduğu kültürün sorunudur. Bakın federasyon başkanlarına bir başarısı yok” değerlendirmelerinde bulunmuş.
Türkiye’de siyaset mekanizması ile uğraşanların çok daha kapsamlı ve tutarlı analizler yapmaları ve yaptıkları analizlere, kendi çözümlerine ilişkin projeksiyonlarını da eklemeleri icap etmektedir. Ne yazık ki içinden geçmekte olduğumuz dönem aynı zamanda toplumsal kutuplaşmaların da tavan yaptığı ve bu açıdan yaşadıklarımızın sonuçları üzerinden yapılması gereken değerlendirmelerin, bulunmakta olunan kutba göre şekillendiği bir yaklaşım biçimini dayatmaktadır. İşte tam da bu yüzden bir kısır döngünün içerisinde adeta bir dolap beygiri gibi dönüp durmakta olduğumuzu ve her söylediğimizle birlikte biraz daha fazla ışığı kaybettiğimizi göremiyoruz.
Metin Oktay’dan Arda Turan’a uzanan çizgi içerisinde değişenin sadece futbolcular olmadığını aynı zamanda tüm toplumsal yaşantı kalıplarımızın da değiştiği ve dönüşüme uğradığı gerçeğini ortaya koymak durumundayız. Ayrıca her iki tarafın yapmakta olduğunun aksine tarihi kendisiyle başlatma veyahut olan biten üzerinden karalama girişimleri bizi yaşadıklarımızı anlamaya ve çözüme ilişkin öneriler sunmaya götürmeyecektir. Her iki futbolcu arasında geçen zaman dilimi içerisinde bu ülkenin kültürel, toplumsal ve ahlaki kodlarında da çok büyük dönüşümler yaşanmıştır.
Futbol sahalarından bir örnekle ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım. Taçsız Kral Metin Oktay’ın İstanbul’daki jübile karşılaşmasında Galatasaray ile Fenerbahçe karşı karşıya gelmiş ve karşılaşma esnasında kısa bir süre Metin Oktay Fenerbahçe, Can Bartu ise Galatasaray formalarını giymişlerdir. İçinde bulunduğumuz dönemde Galatasaray ve Fenerbahçe formalarını üzerlerine giyebilmelerini, değiş tokuş etmeleri bile sıkıntı doğurmaktadır. Bir arada maç izlenebilen zamanlardan rakip taraftarların stadyumlara alınmadığı dönemlere geçiş yaptık. Bakmayın şu son bir iki yıldır rakiplerin tribünlere alınmasına onay veriliyor olmasına, aslında bu durumu en çok istemeyenler kulüp yönetimleri ve bizatihi futbol medyasının kendisidir.
Metin Oktay ve onunla birlikte Türk futbolunun yüz akı olmuş futbolcular dönemi ülkemizin her açıdan daha farklı bir dönem içerisinde yaşadığı ve buna ilişkin toplumsal zihniyet kalıplarının da tutarlılık gösterdiği bir zaman dilimidir. Buna karşın Arda Turan ve adı çoğu kez onunla birlikte anılan futbolcu arkadaşlarının dönemi ise Türkiye’de futbolun ekonomik, medyatik ve siyasal anlamda bambaşka bir biçime büründüğü ve içerisinde çok büyük bir metalaşmanın yaşanmakta olduğu günlerdir. Bu iki dönem arasındaki farkları ortaya koymadan sadece futbolcuların kişilik yapıları ve futbol sahalarındaki duruşları üzerinden ülkeye ilişkin çıkarsamalar yapmak, değişimi ortaya koymayı değil kendi ideolojik pozisyonunuzun doğruluğunu dayatmayı getirir. Oysa bu bizi ülkenin her alanında olduğu gibi futbol alanında da olup biten dönüşümleri anlamamıza ve buradan ülkede olup bitenlere dair bir şeyler söylemeye olanak vermez.
Her iki dönem arasında kırk yıllık bir zaman farkı bulunuyor ve bu arada köprünün altından çok sular aktığını ve ülkemizin bambaşka bir hale büründüğü gerçeğini ortaya koymak durumundayız. Futbol ve futbol alanında yaşananlara bakılarak ülkeye dair bir şeyler söylenebileceği gibi ülkenin içinden geçtiği aşamalara bakılarak da futbola ve futbol sahalarına ilişkin de bir şeyler söylenebilir. Bir başka deyişle aslında birbirini besleyen ve birbirinden beslenen süreçlerle karşı karşıya olduğumuzu fark edersek, bunun üzerinden söz konusu alana ilişkin yapacağımız çıkarsamalarımız da bir anlam bütünlüğü içerisine bürünecektir.
Farklı zamanların ve farklı anlayışların ürünü olan iki futbolcuyu kıyaslamak ve bunlar üzerinden siyasal açıklama girişimlerinde bulunmak ülke sporuna ilişkin ne kadar uzak bir yerden baktığınızı da ortaya koymaktadır. Bu ülkenin siyasetçilerinin spora özellikle de futbola bakışlarındaki bu tarz sığ yaklaşımlar, olana odaklanmanın ötesine geçemeyen ve sadece sonuç odaklı açıklamalar sayesinde spora ilişkin tutarlı, kapsamlı ve kitlesel sonuçları olabilecek politikaları üretemiyoruz. Spor, içinde yapıldığı toplumdan beslenen ve o topluma ilişkin kültürel, ekonomik, siyasal gelişmelerin de yansıdığı bir aynadır. Bu aynada kendi yapıp ettiklerinizi veyahut yapmadıklarınızı görebilme şansına sahip olursunuz.
Bu açıdan kırk yıl boyunca yaşananları göz ardı etmek ve son on altı yıl üzerinden hesabı temize çekmek hem tutarlı değildir hem de insaflı bir yaklaşım olarak nitelenemez. Son dönemde olup biten gelişmelerin ülkenin tüm alanlarına olduğu gibi sporuna da etkide bulunduğunu söylemek başka bir şeydir. Buna karşın her türlü olumsuzluğu buraya atfetmeye girişmek başka bir yaklaşımdır. Bu iki futbolcu arasında geçen kırk yıl sadece futbolun değil ülkemize ilişkin her alanda büyük farklılıkların oluştuğunu ve artık birbirimize bakış açılarımızda da dönüşümlerin olduğunu aklımızdan çıkartmamalıyız.
1960’lı yıllar nasıl 1970’lere benzemiyorsa 1980’ler, 1990’lar da şimdi içinde bulunduğumuz 2000’li yıllara benzememektedir. Her açıdan farklılaşan toplumsal ilişki kalıpları sonrasında toplumsal hayatlarımız içerisindeki değer yargılarımızdan tutun da teknoloji ile kurmuş olduğumuz bağa kadar her şey değişti. Sık sık geçmişte böyle değildik laflarını boşuna kurmadığımızı ve orada olup bitenlere özlem duyduğumuzu hatırlatmak isterim. O halde futbolu ve futbolcuları da bu yaşadıklarımızdan ayrı tutamayacağımızı, olanların her alanı olduğu gibi futbol sahasını da etkileyeceğini söylemeliyiz.
Futbol-Televizyon evliliği sonrasında ülkemizde Maraba Televole ile başlayan ve futbolcuların popüler kültürün ürünleri olarak daha fazla tanınmasının önünü açan sürecin en uç ve en parlak noktasıdır Arda Turan. Hatta kendisinin hikayesi ülkemizin yetiştirdiği futbolcular içerisinde dünya futbol piyasasının en gözde takımlarının başında gelen Barcelona gibi bir takıma transfer olma ve ardından yaşanan hayal kırıklıkları ile film endüstrisine taş çıkartacak kadar malzeme içermektedir. Bu dönemin futbolcularının ekonomik kazançları başta olmak üzere, sürekli olarak popüler kültürün yarattığı çekim içerisinde dolaşımda olmaları ve güzel kadınlar, lüks arabalar, ihtişamlı evlerle birlikte gösterilmeleri tesadüf değildir.
Taçsız Kral filminde eşinin Metin Oktay’a sorduğu ‘ben mi Galatasaray mı?’ sorusuna verdiği yanıtın Galatasaray, o senden daha vefalı’ olduğunu izleyenler hatırlayacaklardır. Vefa kelimesinin semt adı olduğunu öğrendiğimizden bu yana epey zaman geçti. Umarım siyasetçilerimiz de kıyaslamalarda bulunurlarken biraz kendilerini de eleştirme ve peki biz nerede hata yaptık? Sorusunu kendilerine sormaya gayret ederler. Çünkü bu soru aynı zamanda son kırk yıl içerisinde yaşadığımız bütün dönüşümlerin arkasında yatan siyasal iradenin de nerede durmakta olduğu gerçeğini konuşmamız gerektiğini ortaya koyacaktır.