Ülkemizdeki spor-siyaset ilişkisinin her geçen yıl biraz daha fazla perçinlendiğine ve siyasetin etki alanını genişlettiği bir yapının hakimiyetine geçtiğine tanıklık ediyoruz. Ülke içerisinde geçerli olan inşaat furyasından fazlasıyla nasibini alan ve spor tesisleri ile yenilenen bir sürecin içerisinden geçiyoruz. Stadyumlar şehrin dışına doğru çıkartılıyor, ‘arena’ adını alıyor ve boşalan bu araziler hızla yeni döneme adapte ediliyorlar, bu açıdan son örnek İstanbul’un elli yıllık Gaziosmanpaşa stadyumudur.
Bulunduğu bölgede insanların nefes alabildikleri tek mekan için çanların çalmaya başladığını ve yıkılması planlanan stadyum yerine alışveriş merkezi yapılacağı söyleniyordu. Kentlerin yeniden dizayn edilmesi konusunda açılan yoldan ilerleyen gerek merkezi gerekse de yerel yönetimlerin, daha sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre yaratmak yerine rantı ön plana çıkarmaları dikkate değer bir anlayış olsa gerektir. Gelişmiş dünyada sıkça rastlanan insanların kısa bir süre içerisinde nefes alabilecekleri mekanlara erişimleri ve boş zamanlarını geçirebilme olanakları nedense bizde göz ardı ediliyor. Sporu tesise ve binaya indirgediğinizde istediğiniz kadar para harcayın sonuç alabilme olanağınızın daima çok kısıtlı ve saman alevi boyutunda kalacaktır. Spor, içinde yapıldığı toplumdan bağımsız, yekpare bir bütünlük alanı değildir. Toplumsal yaşam içerisinde yaşanan dönüşümler, çarpıklıklar spor alanına da yansımaktadır. İçinden geçilen ekonomik krizlerden, siyasal ideolojilerdeki farklılaşmalara kadar her türlü olay, spor örgütlenmesini ve spor algılamasını doğrudan etkilemektedir.
Türkiye’de son dönemde futbol alanında yaşanan gelişmeleri bu doğrultuda okumaya çalıştığımızda futbolun nasıl her geçen gün biraz daha siyasetin emrine doğru girdiğini daha iyi görebiliriz. Kulüpler birliği vakfının önümüzdeki yıl yenilenecek olan naklen yayın ihalesi öncesinde İngiltere’deki yapılanmaya benzer bir modeli hayata geçirmek üzere, cumhurbaşkanıyla görüşmesi ve kendi pozisyonunu ortaya koyması bu açıdan dikkat çekicidir. Türkiye’deki her türlü futbol faaliyetini yürütmek, düzenlemek ve denetlemek, futbol federasyonunun görevlerinin sıralandığı kanunun üçüncü maddesinin a bendini oluşturmaktadır.
Adı üzerinde bir birlik olarak oluşturulan Kulüpler Birliğinin görev ve sorumluluklarını aşmak suretiyle ülke içerisindeki futbol pastasından daha fazla pay alma girişimlerine odaklanması hususunda futbol federasyonu yetkililerinin herhangi bir açıklama yapamamaları manidardır. Bir diğer ilgi çekici nokta bu konudaki taleplerini federasyon, bakanlık ya da başbakanlığa değil doğrudan doğruya cumhurbaşkanına iletmeleri ve bu sırada yanlarında federasyon yetkililerinin bulunmuyor olmasıdır. Bu konuda bir tuhaf durum ise siyasal alanda olduğu gibi spor alanında da medyanın bazı konuları nedense hiç görmemesidir. Futbol federasyonunun yıllık 140 milyon liralık gelirinin bu uygulama hayata geçerse söz konusu Süper Lig A.Ş.’ye bırakılacağı ve bu paranın nasıl denetleneceği meselesi hiç ama hiç ilgi çekmemektedir. Söz konusu toplantıda kulüplerden teröre karşı ortak tavır takınmaları istenmiş ve kulüpler birliği yetkilileri topyekûn terörün karşısında olduklarını açıklamışlardır. Ülke futbolunun izlenme oranlarının Bundesliga’daki Bayern Münich ya da Borussia Dortmund takımları kadar taraftarı tribünlere çekemediği bir ortamda naklen yayın gelirlerini arttırmak olası değildir.
Bu konudaki tek yol naklen yayın konusunda devreye devletin girmesi ve rakamların yukarı doğru çıkartılmasına destek vermesidir. Doğrudan devlet destekli olan organizasyonlar üzerinden yükselen ve kulüplerin para geldiği sürece mesele yok mantığı ile olaylara yaklaştığı bir futbol iklimine sahibiz. Kulüpler birliği örneği yaratılan rantın ne kadar ilgi çekici olduğunu ve buradan pay kapma uğraşısı içinde bulunan kulüpleri ortaya koyuyor. Ancak işin denetim ve bu paraların nasıl harcanacağı meselesi ise açık bir biçimde belirtilmiyor. İngiltere örneğinde anonim şirket olarak yönetilen kulüpler ve bu kulüplerin denetim mekanizmaları net bir biçimde tanımlanmıştır. Ülkemizde ise kulüplerimizin hem anonim şirket hem de dernekler statüsü üzerinden işlerine geldiği gibi yönetme mantalitesini sürdürmek istediklerini biliyoruz.
Çünkü böylesi bir ikilik işlerine geliyor ve durumu idare edebiliyorlar. Ülkede futbolun yaygınlaştırılması, geniş bir tabana yayılması ve alt yapıların daha işlevsel hale getirilebilmesi gibi konularda söz konusu yapılanmanın herhangi bir fikri bulunmuyor. İşin sadece duygusal olan maddi boyutlara indirgenmesi asıl amacın ne kadar net olduğunu ortaya koymakla birlikte olmayan kamuoyunun üç maymunu oynaması şaşırtıcı olmasa gerektir. Kulüpler birliğinin içerisinde olan isimlerin yanına ülke futbolunun önde gelen diğer isimlerini eklediğinizde ve siyasetçilerle bir araya getirdiğinizde fotoğraf tamamlanıyor. Siyasetin göbeğinde büyütülen yeni futbol kültürümüz önümüzdeki dönemlerde futbolun nasıl bir işlevi yerine getireceği konusunda şimdiden yolumuzu aydınlatıyor: yeter ki işaretleri iyi okuyun!