Son yılların en ilginç sezon finalini izledik ve uzun bir zaman sonra üç takımın birden şampiyon olma şansını yakaladığı karşılaşmaları geride bıraktık. Önce üç şampiyon adayının karşılaşmasının aynı anda başlatılmaması meselesinden başlayalım. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir ortamda üç maçın da aynı anda başlaması gerekirken önce Fenerbahçe'nin maçının başladığını ardından Galatasaray'ın ve en son Beşiktaş'ın başladığını gördük. Beşiktaş'ın karşılaşması başladığında Galatasaray'ın maçında 1 dakika 25 saniye oynanıyordu, Fenerbahçe karşılaşmasında ise üçüncü dakika başlamak üzereydi. İkinci yarıda da benzer bir görüntü oldu ve Fenerbahçe maçı başladığı anda Galatasaray karşılaşması başlayalı iki dakika geçmişti. Beşiktaş maçı başladığında ise Galatasaray maçında dört buçuk dakika geride kalmıştı. Taraftarlara neden bu kadar büyütüyorsunuz sözlerini duyar gibiyim ancak böylesi karşılaşmalarda aynı anda başlamayı sağlamalı ve maçın bitiminde ortaya çıkabilecek olan şaibe iddialarını ortadan kaldırmanız gerekir.
Son birkaç haftadır önce birinci ligde başlayan ardından süper lig karşılaşmalarında seyircilerin tribünlere alma meselesinde yine aynı görüntülerle karşı karşıya kaldık. İçişleri Bakanlığının şampiyonluk kutlamalarını yasaklama genelgesiyle birlikte maçların oynanacağı karşılaşmalarda stadyumların oynanacağı yolların kapatılması uygulaması bile taraftarların tribünlere girmelerine engel olamamış. Her kulübün kendisi için ayrıcalık istediği yerde işin çığırından çıkacağını bir önceki yazımda belirtmiştim. Türk Telekom stadyumunun önünde sanki sokağa çıkma yasağının olmadığı ve tribünlere girişin serbest olduğu gibi bir durum söz konusuydu. Gerek İzmir'de gerekse de İstanbul'daki tribünlerde binlerce taraftarın içeriye girmiş olduğu gerçeğini de tarihe not düşmeliyiz. Bu konuda ülkenin futbolunu yönettiği düşünülen Türkiye Futbol Federasyonunun içeriye taraftar sokan kulüpler para ödülü vermesinin ülke futbolunu ne hale getirdiğini bu vesile ile bir kez daha görmüş olduk.
Sezonun belki de diğer iki rakibine göre en az şans verilen takımı olan Beşiktaş, kendi eliyle rakiplerini yarışa ortak etti ve son anda averaj farkıyla şampiyonluk ipini göğüsledi. Gerçekten önemli bir başarıya imza attılar ve Sergen Yalçın yönetiminde rakiplerini devre dışı bırakmayı başardılar. Sezonun kaybedeni olarak Fenerbahçe'yi ve onun başkanı olan Ali Koç'un olduğu gerçeğini belirtmek durumundayız. Rakiplerine karşı açık ara çok daha kaliteli bir kadro kuran Fenerbahçe'nin sezonu üçüncü tamamlaması büyük bir başarısızlıktır. Gelelim diğer kaybeden olan Galatasaray'a, kendi içerisindeki kavgaların sonucunda ligi ikinci bitirmelerinin bile başarı olduğunu belirtmeliyiz. Bir kulübün başkanı ile teknik direktörünün kavgalarının yarattığı kargaşa ikliminde takımın şampiyon olmasını beklemek hayalcilikti ve belki de son anda bu hayal gerçek bile olabilirdi! Fakat yaşanan tuhaflıklar Galatasaray'ın en sıkıntılı olduğu orta sahasındaki Belhanda ile sözleşmenin karşılıklı olarak feshedilmesi ile sonuçlandı ve Galatasaray hem Belhanda'yı hem de onunla beraber hareket eden Feghouli'yi kaybetti.
Gelelim asıl üzerinde durmamız gereken hususa, Beşiktaş alnının akıyla şampiyonluğa ulaşmıştır. Fakat gerek Beşiktaş'ın gerekse de Galatasaray'ın bu futbol takımlarıyla ülkemizi temsil edecekleri Şampiyonlar Ligi ortamında başarı kazanabilmeleri mümkün değildir. Gerçi sadece kendi takımlarının gözlüklerinden bakmayı matah bir halt zanneden taraftarlar için önemli olan tek şey şampiyon olma ve bunu her ne olursa olsun başarma üzerine kurgulandığından bir şey fark etmeyecektir. Bu ülkenin futbolunun kuralsızlıklarla beslenen bir alan haline dönüşmesinin örneklerini içeriye sokulan taraftarlar üzerinden fazlasıyla gördük. Umarım taraftarlarımız bir gün takımları için istediklerini kendileri dışındakiler için de istemeleri gerektiğini öğrenirler ve başka bir futbol iklimi mümkün hale gelebilir. Aksi halde her yıl aynı konuların konuşulduğu ve lağım çukuruna dönüşen bir futbol iklimi ile yaşamaya devam etmek zorunda kalırız.