13 Şubat 2023

 Olağanüstü zamanlarda eğitimin önemi

YÖK'ün yapması gereken iş öncelikle eğitimin uzaktan verilmesi değil tam aksine yüz yüze devamının sağlanabilmesi için gereken adımların hızla atılması olmalıydı

Büyük depremin üzerinde tam bir hafta geçti ve size bu yazıyı yazdığım andaki ölüm sayısı 24 bin 617 kişiydi. On ili ve yaklaşık on üç buçuk milyon insanımızı doğrudan etkileyen bir depremle sarsıldık ve ne yazık ki bir önceki büyük depremde olduğu gibi yine birbirimizi yemeye devam ediyoruz! Yaşadıklarımızdan ders alma gibi bir niyetimizin olmadığını, bir kez daha hem de çok acı bir şekilde öğrenmiş olduk! Burada yapılması gerekenlerin neler olduğu hususunda, alanın uzmanlarının tıpkı 1999 depremi sonrasında olduğu gibi ekranlarda boy gösterdiği bir süreci yaşıyoruz. Bu adeta bir dejavu hali ve yine yirmi dört yıl önce olduğu gibi tüm ülke insanının yaraları sarmak için ellerinden geleni yaptığı bir sürece tanıklık ediyoruz.

Depremin büyüklüğü ve yarattığı ağır tahribatın boyutlarının etkisinin en çok hissedildiği alanlardan bir tanesinin eğitim kurumları olduğu gerçeği üzerinde biraz daha fazla durmamız gerekiyor. Çünkü eğitim olgusunu sadece ve sadece öğrencilerin belirli bir alanda uzmanlaşmasını sağlayacak müfredatı takip etmeleri olarak görme yanılgısının, yansımasının hemen hayata geçirildiği bir durumla karşı karşıyayız. Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) depremin ardından önce 20 Şubat'a kadar yükseköğrenim kurumlarının faaliyetlerine ara verildiğini duyurdu. Ardından 2023 bahar döneminin uzaktan eğitim ile tamamlanacağını ve bu konudaki gereken düzenlemelerin ilerleyen günlerde kamuoyu ile paylaşılacağı bilgisini verdi. Uzaktan eğitime geçilmesinin arkasında yatan etmenin KYK yurtları olarak adlandırılan 800 bin kişilik kapasitenin depremde zarar gören yurttaşlara tahsis edilmesi olduğu vurgusu yapıldı. Oysa YÖK'ün yapması gereken iş öncelikle eğitimin uzaktan verilmesi değil tam aksine yüz yüze devamının sağlanabilmesi için gereken adımların hızla atılması olmalıydı. Bu noktada bölgedeki üniversitelerde eğitimini sürdüren gençlerimizin, ülkenin farklı kentlerinde belirlenecek okullar ile eşleştirilmesi ve oralarda eğitimlerinin sürdürülebilmesi için adımların atılması gerçekleştirilmeliydi. Hatta bu noktada bölgedeki öğretim üyelerinin de tıpkı öğrenciler gibi farklı kentlerde görev almalarının sağlanması için adımlar atılmalıydı.

Olağanüstü zamanlara olağanüstü koşulları beraberinde getirirler ve bu noktada üzerinde en son karar verilmesi gereken yer eğitim olgusudur. Çünkü eğitim aynı zamanda sosyalleşme kavramının da gerçekleştiği yerdir. Depremde yaşanan ağır travmanın atlatılabilmesinin yıllar alacağı gerçeğini göz ardı etmemek durumundayız. Fakat bir taraftan da hayatın devam etmesi gerektiğini ve öğrenim çağındaki gençlerin eğitim süreci içerisinde kendi akran gruplarıyla bir arada olarak, bu etkiyi daha çabuk atlatabilme olasılıklarının bulunduğunu da unutmamalıyız. YÖK ilk etapta bölgedeki üniversitelerde öğrenimlerini sürdüren öğrenciler için alternatiflerini ortaya koymalıydı ve isteyen öğrenciler için koşulsuz, şartsız kayıt dondurma olasılığını hayata geçirdikten sonra eğitimlerini sürdürmek isteyen öğrenciler için de bir yıllık farklı kentler ve opsiyonlar üzerinden alternatifleri öğrencilerin önüne koyabilmeliydi. Benzer durumun bölgede görevli olan akademisyenler için de tanınması gerektiği kanaatindeyim. Bu sayede ülkenin ağır hasar görmüş kısmı ile geride kalan kısımları arasında bir kardeşlik köprüsünün hayata geçirilmesi süreci hem hızlanmış olurdu hem de gençler, yanlarında kendilerini destekleyen akranlarının olduğunu bilfiil görmüş olurlardı.

Uzaktan eğitim olgusunun geçmiş bir buçuk yıllık deneyim içerisinde nasıl bir problem yumağı olduğunu, aslında alanın içerisinde olanlar gayet iyi biliyorlar. Hem öğrenciler açısından hem de burada ders veren akademisyenler açısından uzaktan eğitim verimliliği son derece düşük bir görünüm arz ediyor. Burada zikredilmeyen bir hususu daha ortaya koymak durumundayız çünkü uzaktan eğitime geçildiği andan itibaren üniversitelerin etrafındaki konutlarda kira yoluyla kalan öğrencilerin büyük bir kısmı açısından karmaşa yine başlayacak. Ailelerinin yanında kalma ve okula gitmeden üniversitenin bulunduğu kentte ikamet etme ikilemi içerisinde kalacaklar. Üniversitelerin çevresindeki bütün esnafların iş hacmi yarıdan fazla düşecek. Bu alanla bağlantılı bütün kitleler bu karardan doğrudan etkilenecekler. Pandemi sürecinden farklı olarak bunların her birini bir şekilde halledebiliriz. Bun karşın 2019-2020 yılında eğitime başlayan öğrencilerimizin iki yılı uzaktan bir biçimde tamamlanmış olacağı gerçeği, yakıcı bir biçimde karşımızda duruyor olacak ve asıl üzerinde düşünmemiz gereken kısım da işte bu noktadır diye düşünüyorum. Çünkü bu öğrenciler açısından okuldan uzakta geçen bir buçuk yıl sonrası tam toparlanma süreci yaşanırken şimdi yeniden aynı durum tekrarlanmış olacak ve verimlilik tamamen düşecek!

Kentleri yeniden yapabiliriz, binalarımızı yeniden inşa edebiliriz, umutlarımızı yeniden yeşertebilmek için ise sadece para yetmez! Para çok önemli bir araçtır ancak bunun da ötesinde varlığımıza anlam kazandıran insanlık duygusunu, bölgedeki insanlara daha fazla hissettirmek zorundayız. Bunun yolu da başta eğitim olmak üzere toplumsal hayatın bütün veçhelerinde bütünleşmeyi hızlandıracak adımları atmaktan geçecektir. Zaman zaman gündeme getirilen aynı gemideyiz metaforunu gerçekten hayata geçirmenin tam sırasıdır. Elindeki tek geçim kaynağı olan ineğini bağışlayan köylü teyzemizin yarattığı etkiyi gördüğümüz gibi bu ülkenin binlerce kapasiteli otellerinin ve büyük işletmelerinin de yaşananlar karşısında ellerini taşın altına koymaları gerekiyor. Hükümetin yapması gereken ise bu koordinasyonun sağlanması ve bir an önce depremin yaralarının sarılması adına adımların atılmasıdır. Bu noktada eğitim, hiç ama hiç vazgeçilmemesi gereken en önemli alandır çünkü eğitim yaşadığınız kayıpların, telafisi mümkün ol(a)mamaktadır.

YÖK, bu kararın yeniden gözden geçirilmesini ve yapılacak olan düzenlemeler ile eğitimin başlangıcının uzatılmasını planlamalıdır. Mart ayının ortası gibi eğitime başlayabilir ve yaz aylarında da eğitim sürecini devam ettirebiliriz. Olayın sadece lisans eğitimini değil yüksek lisans ve doktora eğitimlerini de kapsadığı gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Bu açıdan uzaktan eğitim sürecini mümkün olunduğu ölçüde eğitim sürecinden kaldırma yanlısı olan YÖK'ün şimdi tamamıyla bu yaklaşımı benimsemiş olması karşısında olağanüstü koşulların etkisini savunanlar olabilir. Ancak olağanüstü koşulların olağanüstü uygulamaları da beraberinde getirebileceğini ve bu noktada eğitim olgusunun en son gözden çıkarılması gereken alan olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Üniversite eğitimi sadece belirli derslerin verildiği, sınavların yapıldığı bir anlayışa karşılık gel(e)mez! Üniversite aynı zamanda içinde yaşanılan ülkenin ve dünyanın sorunları karşısında öğrencilerin ve öğretim üyelerinin bir aradalığının gerçekleştiği yerin adıdır da. Burada öğrencilerimize destek olduğumuzu gösterebilme olanağını yakalarız ve onların hayata hazırlanmasında, öğretim üyeleri olarak sadece verdiğimiz derslerle değil aynı zamanda yaptığımız konuşmalarla ve bazen de yaptığımız davranışlarla onlara yol gösteririz. Böylesi olağanüstü bir dönemde öğrencilerimize yardım etme ve onlara yol gösterme olanağımızı, soyut ekranların karşısını hapsetme düşüncenizi lütfen bir kere daha gözden geçirin!

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır