15 Temmuz 2016

Boğulmalar kanıksanamaz!

Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde yaz ayları maalesef boğulmaların da tavan yaptığı dönemdir

 ‘Pisi pisine ölmek’ ifadesi bu coğrafyada kıymeti harbiyedendir ve ülke insanının yaşamının pamuk ipliğine bağlı olarak yaşadığını gösterir. Son bayram tatilinin acı bilançosunun 129 ölü olduğunu hatırlarsak, insanımızın trafik kazalarından teröre, namus cinayetlerinden, ağız münakaşalarına kadar pek çok vesile ile hayatını kaybetmekte olduğunu görürüz.

Bu vesilelerden bir tanesi ise her yaz döneminin klasiği olan boğulmalardır. 1 Haziran-12 Temmuz arasında 28 ilimizde toplam 68(altmış sekiz) boğulma vakası yaşandı. 42(Kırk ikisi) çocuk 82(seksen iki kişi) hayatını kaybetti. Denizlerde 2’si Alman turist, 9’u çocuk olmak üzere 29 kişi boğuldu. Göletlerde 11’i çocuk, 17 kişi, sulama kanallarında 2’si Suriyeli olan 11 çocuk ve biri Suriyeli yetişkin olmak üzere 16 kişi; derelerde 1’si Suriyeli olan 6’sı çocuk olmak üzere 13 kişi; barajlarda 3’ü çocuk 4 kişi; havuzda 2 çocuk ve şelalede 1 kişi yaşamını yitirdi.

Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde yaz ayları maalesef boğulmaların da tavan yaptığı dönemdir. Yüzme bilmeyen bir milletin çocukları olarak her yıl bin kadar yurttaşımızı bu uğurda kaybediyoruz. Deniz/su kültürü olmayan bir ülkenin deniz/göl/nehir kıyıları ile kuracağı bağlantı da sorunludur. On dokuzuncu yüzyılın sonunda İzmir’deki Levanten ailelerin denizde yüzmesi ile başlayan deniz maceramızda hala çok gerilerdeyiz.

Yurdumuzun denizden uzak bölgelerinde yaşayan çocuklarımızın özellikle kanallarda ve göletlerde serinlemek amacıyla yaptıkları girişimler sonrasında her yıl aynı acı haberlerle sarsılmaya devam ediyoruz. Konuşmaya başladığımızda ülkemizin ne kadar muhteşem bir doğası ve su kaynakları olduğunu söylemeye doyamayız. Ancak bu güzelliklerle birlikte yaşama kısmı geldiğinde ise bir anda tüm bunları unutuveririz. Üç tarafı denizlerle çevrili olan, yılın altı ayı karla kaplı yörelerin olduğu bir ülkenin ister yüzmede isterse kış sporlarında neden herhangi bir varlık gösteremediğini hiç ama hiç tartışmayız.

Sevgili dostum rahmetli Cem Can* tam on yedi yıl önce bu başlıkta bir yazı kaleme almış ve “Suda boğulmalar önlenebilir kazalardır. Önlemin olmadığı yerde hem idari hem de kişisel ihmal vardır” diye yazmıştı. Yazısında gençlik spor genel müdürlüğünde can kurtarman kulüplerinin ne olduğunu bilen kimsenin olup olmadığının bile  şüpheli olduğunu belirtmişti. Yazının sonunda ise “her yaz olduğu gibi boğuluyoruz…Hergün…Onlarca…İnsan… Karasal Akdenizli! Sonbahar, kış, ilkbahar, cehennem…! İfadelerini kullanmıştı. Gerçekten de yazısında belirtmiş olduğu gibi bu kadar önemli bir konuda insanımızın canları pahasına sanki inat edercesine önlem almaya dönük bir hareketlenme zorunluluğu duymamasına akıl sır ermemektedir.

Yaşadıklarından ders çıkartmak ve çözüm üretmek yerine kader kavramına baş vurmayı yeğleyen bir kültürel yapıda, boğulmak da adeta bir fıtrattır! Yaşamayı ve yaşatmayı beceremeyen kültürlerin ölümü yüceltmeleri ve ölüm üzerinden olan biteni normalleştirmeleri kaçınılmazdır. Oysaki biraz çaba ve önlem ile kolaylıkla halledilebilecek olan meseleler bizim coğrafyamızda kader halini alıyor. Okul döneminde, yaz kamplarında bütün çocuklarımıza yüzme öğretebilecek potansiyele sahibiz ancak bu potansiyeli kullanmak yerine ölümleri seyretmeyi tercih ediyoruz.

Siyasetin sadece paranın dolaşıma sokulması, yasaklar getirilmesi, büyük büyük binalar yapılması vb. gibi insan hayatına dokunduğunu zannettiğimiz eylemlerden ibaret olduğunu zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz. Bu ülkede spor ile hiçbir zaman insani temelde bir bağlantı kurulamadığı için, bizler siyasetin aynı zamanda insanın daha iyi koşullarda yaratılmasına olanak sağlayan bir eylemlilik biçimi olduğu gerçeğini bir türlü göremedik/yaşayamadık.

Daha yaşanası bir çevrede, ülkede, insanca ve insani duyarlılıklar geliştirecek olanaklara sahip bulunarak yaşayabilecek insanlar olma özlemimizin içerisinde kanıksanmayan boğulmalar da bulunmaktadır. Bu ülkede yıllardır insanlarımız bir hiç uğruna yeterince öldüler, artık yeter! Yaşasınlar ve de iyi yaşasınlar ki, onlar da yaşatabilsinler!

*Cem Can, İlkelerimizi Kim Yazacak-Fan Etik Yazıları 2; Yay. Haz. Ahmet Talimciler-Hakan Can, Moss Spor, 2012-İstanbul

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"