Matematik ile aramız limoni olmakla birlikte sayıları özellikle de yüksek sayıları seçme ve genellikle de bunlar üzerinden kendi durumumuzu gösterme hususunda gayet iyiyizdir! Bu ister ekonomik göstergeler olsun, ister işsizlik oranları olsun, ister enflasyon rakamları olsun hemen üzerine konuşabileceğimiz bir durum ortaya çıkar. Ama bazen de sayılar, ortaya koyduklarından çok daha ağır bir tabloyu gözümüzün içerisine sokarlar. İşte böylesi durumlarda ise genellikle asıl mevzuyu değil sayıların ortaya koyduğunu konuşmayı daha çok tercih ederiz.
Çünkü sayıların yüksekliğine vurgu yapmak ve asıl meselenin özünü konuşmamak çok daha kolaydır. Yaşananların etrafından dolaşarak sanki hiçbir şey olmamış gibi yapabilmek böylece mümkün de olabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise hiç kuşkusuz, sayılara abanmanın beraberinde yaşanan sorunun/sorunların özne veya öznelerinin görünür kılınmasını da engellemesidir. Çocuk gelinler, kadın cinayetleri gibi konularda tam da bu durumla karşı karşıya olmayı sürdürüyoruz.
Her defasında yıllar içerisinde sayıların ne kadar arttığı veya azaldığına vurgu yapıyor ve sorunun/sorunların kaynağından değil ortaya çıkması sonrasında oluşan niceliksel değerler üzerinden yorumlar yapmaya itiliyoruz. Sorunu/sorunları yaratan sayıların yüksek olup olmaması değildir. Asıl üzerinde durmamız gereken bu sorunların arkasındaki etmenlerin, toplumsal hayatımız içerisinden nasıl bir karşılık bulup bulmadığı ve akabinde bu sorunlara nasıl bir bakışın geliştirildiğidir.
Yaşadığımız bütün olup bitenlerin toplumsal, hukuki, kültürel ve tabii ki siyasal sonuçları söz konusu olmaktadır. Dikkatli bir göz, sayılara indirgenen toplumsal sorunlarımızın arkasında sadece bir alandaki sıkıntıların bulunmadığını aynı zamanda söz konusu olan sorunumuzun/sorunlarımızın diğer alanlarla da yakından bağlantısı olduğunu görecektir. Böyle bakmaya başladığımız andan itibaren ise sayıların sadece var olan durumu normalleştirmeye katkıda bulunduğu gerçeğini de daha iyi kavramaya başlayabiliriz.
İstanbul’da Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi'nde yaşanan hamile çocukların polise bildirilmemesi ile ilgili tartışmada yine benzer bir durumla karşı karşıya bırakıldık. 115 çocuğun 2017 yılının ilk beş ayı içerisinde hastaneye gelmesine karşın kayıtlara girmediğinin saptanması ve bu durum hakkında suç duyurusunda bulunulması ile haberdar olmuş olduk! Olduk olmasına fakat gördüklerimizin sadece medyaya yansıyan kısmı olabileceği gerçeği de hepimizin kafasında bir kez daha yer etmiş oldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan partilerden bazıları bu konu ile ilgili yorumlarda bulundular ama onlarda yine sayılar üzerinden ve diğer hastanelerdeki durumun ne olup olmadığı sorularını sormakla yetindiler. Oysa bu konu hakkında konuşmaya başladığınız andan itibaren aynı zamanda ülkemizdeki on sekiz yaşından küçüklerin evlenmesinin önünü açan düzenlemeler konusunda da düşüncelerinizi ortaya koymanız gerekiyor.
İstanbul Valisi Vasip Şahin 15 yaşın üstündeki doğumların yasaya uygun olduğunu beyan etti ve ‘eğer cebir, şiddet ve başka türlü baskılar söz konusuysa bu tespit edilebilmiş ise bunların bildirimleri zorunlu diğerleri kovuşturması şikayete tabi konulardan’ ifadesini kullandı. Sayın valiye göre 15 yaş altındaki gebeliklerin hepsi bildirilmiş iken medyaya yansıyan haberde 38 çocuğun bu gruba girdiği belirtiliyordu.
Yasal düzenlemelerin hepimizin önüne koyduğu sınırlamalara karşın yine bu topraklar üzerinde çocuk gelinler diye adlandırdığımız ve ailelerin rızası! İle gerçekleştirilen evlilikleri de bu son haberden bağımsız düşünemeyiz. Sayın valimizin söylediği cebir, şiddet ve başka türlü baskılar durumu kovuşturmaya tabidir cümlesi yasal açıdan son derece önemli buna karşın gündelik hayattaki durum böyle mi işliyor? İşte asıl sıkıntılı olan ve kanunların da sınırlandığı yer burasıdır. Kanunen uygun bulduklarımız her zaman vicdanen de uygun mudur!
Kız çocuklarının kaç yaşında evlendirilebileceği üzerine her gün açıklamaların yapıldığı bir ülkede, 15 yaş veyahut 18 yaş altı çocukların hamile kalıp kalmaması ile çocuk gelin olup olmaması meselesi birbirinden ayrı düşünülemez. Ayrıca ensest, taciz ve tecavüzün üzerinde durmadan ve burada olup bitenler hususunda çaba göstermeden 115 hamile çocuk ifadesine odaklanmak da yeterli olmayacaktır.
Niceliğe açılan her kapının beraberinde niteliği de taşıması gerektiğini kavrayamadığımız ve bu durumu hayata geçiremediğimiz müddetçe sayılar, hepimizin hayatında bir şeylerin eksik ve yanlış kalmaya devam etmesine yol açacaklardır. Asıl mücadele etmemiz gereken sayıların yüksekliği veya azlığı değildir! Sayılar sorunu/sorunları teşhis etmemizde sadece yardımcı olabilecek, olan bitenleri kamuoyuna daha fazla göstermeye yarayabilecek olan yardımcılardan ibarettirler. Teşhisi gerçekleştiremeyenler, sorunları çözemedikleri gibi, yeni sorunlar üretmeye ve böylece hayatlarını heba etmeye de devam ederler.