Türkiye Barolar Birliği (TBB) herkesin aklından geçen "Kasten öldürmekten yargılansınlar" şeklindeki düşünceyi suç duyurusu haline getirdi.
Fakat, yargılamalar konusunda en büyük kargaşanın hasar tespit ve maddi/manevi tazminat talepli hukuk davalarında yaşanacağını da şimdiden görmemiz gerekiyor.
O nedenle, Türkiye Barolar Birliği'nin afetle ilgili hukuk davaları özelinde 'usul ekonomisi' sağlayacak öneriler dizisi de olmalı.
Her şeyden önce, afet nedeniyle açılacak tespit ve tazminat istemli hukuk davaların organizasyonu ve tasnifi mutlaka barolar tarafından sağlanmalı.
Türkiye Barolar Birliği ve Adalet Bakanlığı'nın işbirliği ile özgün bir sistem oluşturmalı, uygulama her şehrin kendi barosu tarafından yapılmalı.
Aksi halde, davaların tek tek açılması yargı ve adliye sistemini çökertecek, kaçınılmaz olarak işlemez hale getirecektir.
Böylelikle, meydana gelen hasarların boyutlarının tespit edilmesi, uğranılan maddi kayıpların tazmin edilmesi amaçlı taleplerde 'mükerrer dava'lar önlenebilir, zaman kaybı, ödenen harç ve diğer harcamalarda önemli oranda tasarruf sağlanabilir.
* * *
Oluşturulacak model, klasik 'toplu dava' uygulamasından daha geniş ele alınmalı. Ne ki, yeni dava sistematiği için Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 30'uncu maddesi yeterli olmayabilir.
HMK 30'da 'Usul ekonomisi ilkesi' başlığında düzenlenen " Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür" ifadesinin kapsamını genişletilmek gerekebilir.
Öyle ki, üzerinde yapılacak değişiklikle, 'afet'le ilgili davalar özelinde uygulanmak ve 'dava ekonomisi' sağlamak üzere daha kapsayıcı hale getirilmesi mümkün olabilir.
Çözümün temeli, Anayasa'nın 141'nci maddesinde yer alan " Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" hükmü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6 maddesindedir.
* * *
Öte yandan, 'Dava arkadaşlığı' müessesesinin uygulama alanı genişletilmeli, özellikle 'ihtiyarî dava arkadaşlığı' uygulamasının önü açılmalıdır.
'Zorunlu dava arkadaşlığı' ilişkisinde, dava dilekçesinde gösterilmeyen kişinin (dava arkadaşının) daha sonra davaya dahil edilmesi, usul ekonomisinin gereğidir.
Aynı gerekçeler, 'davaların birleştirilmesi' ve 'karşılık dava' bakımından da düşünülmelidir.
Zaten uygulamada var olan bu ilkelerin kapsamı daha da genişletilmelidir.
Böylelikle, olağanüstü sayıda dava nedeniyle, kaçınılmaz olarak adaletin sisteminin tıkanma ihtimaline karşı önlem ve tedbir sağlanmış olacaktır.
* * *
Barolar Birliği'nin "Kasten öldürmekten yargılansınlar" suç duyurusuna dönecek olursak.
Medyada bu çarpıcı başlıkla yer aldı ama 'kasten öldürmek' ithamı tüm sorumluları kapsamıyor.
Suç duyurusunda "Deprem nedeniyle yıkılan binaların yapımında yetkili ve sorumlu olan müteahhitler ve diğer görevliler ile yıkılan binaların projelerine onay veren, denetimleri gerektiği şekilde gerçekleştirmeyen idari görevliler başta olmak üzere ilgisi olan tüm şüpheliler" şeklinde ikili bir ayrım yapıldı.
Bu nedenle istenen hapis cezaları da suçun kapsamı da, "Kasten öldürme" veya "Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenme" niteliğine göre değişecek.
'Kasten Öldürme', suçlunun bilerek ve isteyerek bir insanın yaşamına son vermesi hallerinde gündeme geliyor ve cezası müebbet hapis… Ancak öldürme fiilinin işleniş biçimine göre ceza artırılarak 'ağırlaştırılmış müebbet hapis'e dönüşebiliyor.
Meydana gelen ölümün 'İhmali Davranışla İşlenmesi' halinde ise ceza miktarı düşüyor ve " … müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine on beş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir" şekliyle uygulanıyor.
* * *
Son olarak, deprem nedeniyle meydana gelen ölümler konusunda, müteahhit veya yetkili kişilerin kasıtlarından söz etmek biraz uzak ihtimal olarak görünüyor.
Bu nedenle, yargılamaların ve verilecek cezaların daha çok 'ihmal' üzerinden belirleneceği gibi bir izlenim doğuyor.