24 Mayıs 2020

Bergüzar Korel'in kardeşi Zeynep Korel'in annesine açtığı miras davası olamaz, o bahis kapanmıştır

Zeynep Korel’in açmış olduğu miras davasından vazgeçtiğine ilişkin haber gerçeği yansıtmamaktadır

Efendim, bugün dini bayramlarımızın en tatlısı olan ve halk arasında ‘Şeker Bayramı’ olarak da bilinen Ramazan Bayramı’nı idrak ediyoruz, sağlık, afiyet, huzur dolu nice bayramlar diliyorum.

Hazır kalemi almışken, pek muhterem okuyucularımın dikkatini bir noktaya çekmek istiyorum.
Bugün medyaya düşen, pek muhterem TV yıldızlarımızdan Bergüzar Korel hanımefendi ile çıkan bir haber hilaf-ı hakikattir.

Bayram vesilesi ile gelen gidenlerin biraz azalması ve en son gelen kapıcının çocuklarına da el öptürüp, şeker ve mendil ikram ederek savuşturduktan sonra, dikkatinizi bu noktaya çekmek istedim.
Efendim, Bergüzar Korel’in ablası Zeynep Korel’in açmış olduğu miras davasından vazgeçtiğine ilişkin haber gerçeği yansıtmamaktadır.

Şöyle ki, yaptığım kısa araştırmadan sonra anlamış olmaktayım ki, miras davası merhum aktör Tanju Korel’in vefat sonrası zaten açılmış ve mallar mirasçı olan anne Hülya Darcan, kızları Zeynep ve Bergüzar hanımlara çıkarılan veraset ilamı ile pay edilmiş ve gayrimenkullerin bulunduğu tapulara kaydedilmiştir.

Bu nedenle Zeynep hanımın açtığı ve sonradan vazgeçtiği miras davası olamaz, o bahis kapanmıştır. Açılan dava, izale-i şuyu, yani miras olarak mirasçılar arasında ve hisseleri oranında pay edilen gayrimenkuller (Ortaköy, İzmir ve Bozcaada’da) üzerindeki ortaklığın giderilmesi davasıdır. Bu davalarda, davacı özet olarak “ Sayın mahkeme, benim payımı müstakil tapu haline getirecek şekilde lütfen taksim edin, eğer bu mümkün olmuyor ise, gayrimenkulü sayın mahkeme vasıtası ile satın, payıma düşen parayı bana verin” demektedir.

Şimdi diyeceksiniz ki, insanlar arasındaki bu tür münasebetlere devlet niye karışıyor, bıraksın kendi aralarında halletsinler! İşte o olmuyor, olamıyor, aile arası büyük münakaşalar, kavgalar, hatta cinayetler vuku buluyor.

Bu sebeple, devletin asli görevlerinden biri olan umumi düzenin sulh içinde sağlanması için, hiç bir ayrım yapmadan, Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi, Çekesi, Lazı, Boşnakı, Abazası, hatta Ermeni, Rum, Ezidi vb ekalliyetler dahil her vatandaşa bu izale-i şüyu dava açma hakkın tanınıyor.

Şimdi, şu izale-i şüyu davası nedir, biraz daha izah edebilir misin diyeceksiniz ama, insaf edin, aziz mübarek bayram günü, bırakın da gelen gidenle ilgileneyim, hatta şu an kapı çalınıyor, kesin Ramazan davulcusudur.

Saygı ve hürmetlerimle.

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü