17 Kasım 2017

Ölü ticaretinin tekeri

Yaşamın sırrını ararken, para için öldürülen insanları üç kuruş için bir depoda çözeltmeye varan bir hayatı seyredeceksiniz

Aylin Alıveren*

Aslında size bir zaman çizelgesi çizmek isterdim. Bir hikâyenin tüm parçalarının yatay ve dikey düzlemde her yöne doğru nasıl parçalandığını, uzay boşluğunda bir kara deliğin etrafında kendi düzeninde dönüp durmaya nasıl devam ettiğini anlatabilmek için.

Uyarca Dürrenmatt’ın 1972 yılında yazdığı, izlerken hikâyenin hiç kafa karıştırmadan ilerlediği ama oyunu incelemeye, üzerinde düşünmeye başladığınız andan itibaren neredeyse hiçbir sahnenin zaman akışında bir diğerini izlemediğini fark ettiğiniz bir yapıda kurulmuş. Oyun kişileri bir labirentin içinde birbirleriyle “dilsiz bir oyun” oynuyorlar. Hikayenin ana kahramanı olan bilim adamının deyimiyle “Dilsiz; çünkü bu oyunu oynayanlar birbirleriyle konuşsalar bile, aslında susuyorlar”.

Aslında sustuğu söylenen karakterlerle dolu bir oyun için çok sayıda ve oldukça karanlık cümlelerle dolu bir oyun bu. Her biriyle hem özdeşleşiyoruz, hem de bir diğerinin cümleleri ile az önce özdeşleşmiş olduğumuz karakterin zaaflarının tüm çıplaklığıyla ortaya dökülmesine canımız acıya acıya gülüyoruz. Doc, Cop, Boss, Jack, Ann, Bill hatta Sam ve Jim tüm çaresizlikleri, tüm hevesleri, yaşamak için çırpınışları ile bugün bu memlekette yaşadığımız hayatın birer parçasını yansıtıyorlar. Ekonomik kriz, entelektüel kimliğin tanımı, yasadışı olanlar ve yasa koyucular arasındaki ‘mükemmel’ iletişim, vatanseverlik yaftasını yakasına asıp böbürlenen mafya, ‘anarşist’ gençlerin isyanları, kültürü bir metaya çeviren burjuvaların hezeyanları, sistemin yürütücüsü memurların doğru zamanı yakaladıkları an ortaya çıkan fırsatçılıkları…

Uyarca olmanın bunca kolaylaştığı zamanlarda bu oyunun söylediklerine kulak vermek lazım. Yaşamın sırrını ararken, para için öldürülen insanları üç kuruş için bir depoda çözeltmeye varan bir hayatı seyredeceksiniz sahnede. Devrimi yapmaya değil satın almaya çalışan genç bir adamın anarşizm ve uyarcalık üzerine attığı nutukları dinleyeceksiniz. Bir mafya babasının entelektüellerin nasıl da kendileriyle yüzleşemediklerini açık seçik anlatması belki de canınızı sıkacak. Bir polis müdürünün kötülükle savaşmanın yolunu kişisel bir öç alma meselesi haline getirişini, kullandığı yöntemlerle nasıl da sefilleştiğini göreceksiniz.

Bu karakterlerin her birinin kendi zaaflarının üstünden gelemiyor oluşu, ama bir yandan da diğerleri ile ilgili bunca doğru gözlemler yapıyor olmaları oyunun fantazisini herkesin bir diğeri kadar suçlu olduğu bir gerçeklik zeminine oturtuyor. Ve sahne önünde sonunda farelerin eline geçiyor. O sahne ki artık zihnimizin parlak bir yansıması…

Terry Eagleton, Macbeth oyununda, cadıları oyunun hiyerarşik toplumsal düzene duyulan saygının foyasını ortaya döken karakterler olmaları itibariyle “olumlu değerler” olarak selamlar. Uyarca’nın sonunda ortaya dökülen farelere bugün ihtiyacımız olmadığını kim söyleyebilir?

* Uyarca oyununun dramaturgu

Oyun hakkında

Uyarca

Cesetleri çözeltip sıvıya dönüştüren bir bilim adamı, akıllara zarar bir cinayet şebekesi ve birbirinden tuhaf ilişkiler! İsviçreli oyun yazarı Friedrich Dürrenmatt’ın 1972’de yazdığı ama sanki dün yazılmışçasına güncel metni Uyarca, usta tiyatrocu Ahmet Mümtaz Taylan yönetmenliğinde sahnelenecek.Savrulan bir düzenin tespitini yapan bu kara komedi, kurduğu ilişkiler ağı, merak duygusunu diri tutan olay örgüsü ve güncelliğini yitirmeyen eleştirisiyle bir DasDas Sahne prodüksiyonu olarak; Tansu Biçer, Mehmet Ali Nuroğlu, Arif Pişkin, Görkem Kanbolat, Serhan Onat, Zamire Zeynep Kasapoğlu’nun performanslarıyla sahneleniyor. Uyarca, 18 Kasım Cumartesi 20.30’da ve 19 Kasım Pazar günü 15.00’da DasDas sahnesinde tiyatro severlerle buluşacak.

 

21. İstanbul Tiyatro Festivali

Bu yıl 21'incisi düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, 13-26 Kasım tarihleri arasında, zengin bir programla tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

İlk kez 1989 yılında gerçekleştirilen, yerli ve yabancı tiyatro, dans ve performans topluluklarının izleyiciyle buluştuğu uluslararası bir etkinlik olan İstanbul Tiyatro Festivali, 2002 yılından beri iki yılda bir Mayıs ayında düzenleniyordu. Festival bu sene yıllık seyrine geri dönüyor ve iki hafta boyunca ulusal ve uluslararası, klasik ve çağdaş yorumları izleyiciler ile buluşturuyor.

21. İstanbul Tiyatro Festivali’nde yurt dışından 6, Türkiye’den 13 olmak üzere 19 tiyatro dans ve performans topluluğunun 55 gösterisinin yanı sıra yan etkinlikler programında bulunan okuma tiyatrosu, söyleşi ve kitap tanıtımları, film gösterimleri, atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları gibi ücretsiz etkinlikler de gerçekleştirilerek.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Panopticon oyunu nasıl gelişti?

Panoptikonomania iktidarın içimizdeki gözüdür; bizi hareket ettiren ve kemiklerimize işlemiş iktidarın gözünün arzusudur

Sınırların aşıldığı oyun; When in Rome!

"When in Rome, kalıplar, özgür alanların kaybolması, bu alanları ve bunları ne olursa olsun muhafaza etmek üzerine kurulu"

Batı tiyatrosunda bir işaret fişeği: Wajdi Mouawad

Ünlü yazarı ve yönetmen Wajdi Mouawad Yalnız ile İstanbul Tiyatro Festivali'nde

"
"