03 Ocak 2021 16:51
Köln
Hepimiz Çin’deki yeni yıl eğlencelerini gıptayla izledik. Sadece Çin değil, pek çok Asya ülkesi salgın yüzünden Avrupa ile sınırlarını kapadı. Avrupa’da “Neden Çin’i örnek almıyorsunuz?” sorusuna hala, Çin’in vatandaşlarını sıkı gözetim altına alan baskıcı, otoriter bir rejim olduğu cevabını alıyorsunuz. Çin ile varılan ticaret anlaşmasının mimarlarından Almanya Başbakanı Angela Merkel bile son Koronavirüs önlemlerini duyururken, Çin’e atıfta bulunarak, antidemokratik yöntemlere baş vurmadıklarının altını çizdi. Oysa salgınla mücadelede başarı gösteren başka liberal ülkeler de var Asya kıtasında. Japonya gibi kapanmaya ihtiyaç duymayan Güney Kore de günlük vaka sayısını 100’ün altında tutmayı başarıyor. Almanya’da vaka sayısı bunun neredeyse 30 katı. 24 Milyon nüfuslu Taiwan'da toplam 700 kadar vaka var ve günde en fazla 7 kişi Koronavirüs'ten hayatını kaybediyor. Çin’e sınırı olan Vietnam’da toplam enfeksiyon sayısı 1400, günlük ölü sayısı 35’i aşmıyor. Thailand ve Sri Lanka da salgın ile mücadelede başarılı ülkeler listesinde yer alıyor.
Sadece Asya değil bazı Afrika ülkeleri de salgın ile başa çıkmayı başarıyor. Bugüne kadar soykırım iddiaları ile gazete başlıklarına taşınan Ruanda’da mesela, havaalanlarında dakikada 150 kişinin ateşini ölçen ve maske takmayı hatırlatan robotlar turluyor. Gana, Karayip devletlerinden Trinidad ve Tobago, hatta Moğolistan bile virüse karşı açtığı savaştan zaferle çıkıyor. Yeni Zelanda ve Avustralya’nın da bu Asya ve Afrika ülkeleri ile benzer önlemleri aldığını hatırlatmakta yarar var. Yani virüsle başa çıkmak için ille de insan haklarını ihlal etmek gerekmiyor.
Elbette bütün önlemler her ülkede aynı sonuçları vermeyebilir. Bazı ülkeler mesela coğrafi olarak daha kolay izole olabiliyorlar. Tabii bazı Asya ülkelerinin Sars, bazı Afrika ülkelerinin Ebola ve AİDS salgını yüzünden deneyimli olduğunu da hesaba katmak lazım. Bu deneyim sayesinde salgından korkan ve hemen durdurulması gerektiğine inanan halk, önlemlerin uygulanması konusunda daha titiz davranmakla kalmadı, demokrasiyi ihlal edip etmediğini sorgulamadı. Yaz aylarında bile Avrupa sokaklarında maske takmak kültürel bir davranış ve itaatin göstergesi olarak değerlendirilirken, Asya ülkelerinde tartışması bile yapılmadı. Söz konusu ülkeler, halkı kitleler halinde test ederken, Avrupa’da test olabilmek için geçerli bir sebep arandı. 'Kitle bağışıklığı'nın lafı bile edilmedi Asya’da. Çin gibi Taiwan ve Vietnam hükümetleri de hemen reaksiyon gösterip, virüsün yayılma hızına bakmadan, daha ocak ayında başka ülkelerden gelenleri sağlık kontrolünden geçirdi. Sanırım Asya, Afrika ve Avrupa ülkeleri arasındaki en temel fark hedef belirlemekte oldu. Asya ülkeleri, “sıfır enfeksiyon” diyerek, virüsü tamamen ortadan kaldırmayı isterken, Avrupa’da uzmanlar “virüs ile yaşamayı öğrenmeliyiz” nutukları attılar. Demokrasi, bireyselcilik, özgürlük, hukuk devleti gibi ilkeleri her şeyden üstün tutan Avrupa’nın bu kaderciliği karşısında şaşırmamak mümkün değil.
Ender de olsa Avrupa’da bazı uzmanlar, Avrupa’nın neden Asya ülkelerinin deneyimlerinden yararlanmadığını araştırıyorlar. Bu araştırmaların sonuçları da ilginç. Asyalı bilim insanlarının ne Avrupalı karar alıcılar ne de uzmanlar tarafından ciddiye alınmasının ardında “her şeyi ben daha iyi bilirim” anlayışı ve hatta ırkçılığın yattığı ifade ediliyor. Hatta bu ırkçı davranışın pandemi sırasında arttığı, postkolonial üstünlük duygusunun hala devam ettiği tespit edilmiş. Almanya’da yapılan bir ankette, vatandaşlar metro ya da otobüste Asyalı maske takan biri yerine, Avrupalı birinin yanında oturmayı tercih edeceğini belirtmişler. Bu anket sonuçları sosyal medyada #benvirüsdeğilim hashtagi ile protesto edilmişti. Alman Bielefeld Üniversitesi’nden sosyolog Marius Meinhof, Avrupa’nın Asya’ya karşı bu dışlayıcı tutumunu 'virüsün ötekileştirmesi' olarak adlandırıyor. Meinhof’un önemli bir tespiti daha var. Araştırmacı virüsün ötekileştirilmesi ile Batı toplumlarının “Salgına neden hazırlıklı değiliz?” sorusundan uzaklaştırıldığını ifade ediyor. Buna ben de Batı’nın kolaycılığını eklemek istiyorum. Asya veya Afrika ülkelerinden öğrenmek yerine, aşıya güvenmek çok daha konforlu ve çok daha karlı gelebiliyor. Aman bu sözlerimden Çin’i ya da diğer Asya ülkelerini olduğu gibi taklit edelim dediğim anlaşılmasın. Elbette Çin salgının başında, bazı bulguları saklayarak, bilim insanlarını ve gazetecileri susturarak çok büyük hatalar yaptı. Elbette Çin baskıcı bir rejim. Ama pekala başta Çin olmak üzere, bazı Asya ve Afrika ülkelerinin neyi doğru yaptığına bakarak ders çıkarmak, yani işe yarar bazı önlemlerin aynısını yapmak mümkündü.
Peki aynı zamanda Asyalı olan Türkiye, aşısına bel bağladığı Çin’den neden hiç ders almıyor? Aynı zamanda Avrupalı olduğu için, yani demokrasi, hukuk devleti, kişisel bilgilerin korunması ve özgürlüklere önem verdiği için mi?
© Tüm hakları saklıdır.